''AB, Türkiye ile hareket ettiğinde ağırlık merkezi olabiliyor"

Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Emre Gönen:- ''AB ile Türkiye bölgede birlikte hareket ettikleri zaman bir ağırlık merkezi olabiliyorlar. Türkiye de AB de bunu geç ve zor koşullarda an
''AB, Türkiye ile hareket ettiğinde ağırlık merkezi olabiliyor"

İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi ve Rektör Danışmanı Emre Gönen, Avrupa Birliği ile Türkiye'nin bölgede birlikte hareket ettikleri zaman bir ağırlık merkezi olabildiklerini belirterek, ''Türkiye de AB de bunu geç ve zor koşullarda anladı. Şu anda ikisinin de birbirine ihtiyacı var. Bu bir realpolitiktir. AB'nin Türkiye hakkında genellikle maksimalist diyebileceğim politikalarının artık yavaş yavaş terk edilmesi anlamına geliyor olabilir.'' dedi.

Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde yaşanan pek çok anlaşmazlık, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından zirveye çıktı. AB'nin 15 Temmuz darbe girişimdeki tavrı nedeniyle donma noktasına gelen ilişkiler, Ankara ve Berlin'in çabaları ayrıca İdlib sorunundaki ortak düşünce doğrultusunda yeniden ısınmaya başladı.

Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Gönen, Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

Gönen'e yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:

Soru: Rahip Brunson olayı, dolar krizi, Rusya'dan S-400'lerin alımı gibi nedenlerden ABD ile ilişkilerimiz gerilimli bir sürece girerken başta Almanya olmak üzere AB ile ilişkilerimizde de bir hareketlilik oldu. AB, diğer ülkelerle ilişkilerini artık ABD politikalarından bağımsız mı belirliyor?

Gönen: Bunların birbirine bağlı olduğu tek nokta ABD yönetiminin daha doğrusu Donald Trump'ın öngörülemeyen ve giderek daha tehlikeli olmaya başlayan tavırları, birbirini tutmayan pozisyonları, deklarasyonları. AB, 2. Dünya Savaşı'ndan beri dış politikada, Amerikan dış siyasetinin pusulası olmadan kendi başına gitmeye çok alışık değil. Yine de özellikle Obama ve Clinton dönemlerinde AB ile ABD ilişkileri kötü değildi. Ama bu ilişkilerin kötüleştiği noktalarda çok ciddi sorunlar yaşıyorlar. Gerçi bugüne kadar hiçbir zaman Trump dönemindeki 2 sene kadar derin ve beklenmedik krizlerin bir arada ve art arda yaşandığı bir dönem olmamıştı. ABD kendi kurduğu sistemi sabote etmeye başladığı zaman bütün dünyanın işleyişi aksıyor. Hani orman yangınında zebrayla aslan yan yana kaçar ya şu anda olan biten biraz bu. Yani ABD'nin bu kararsızlığı, ikircikli tutumu, ne yapacağının belli olmaması, kendi koyduğu temel birtakım ilkelerin ABD Başkanı tarafından açıkça ihlal edilmesi herkesi endişeye sevk ediyor.

Ancak AB ile Türkiye bu bölgede birlikte hareket edebildiklerinde bir ağırlık merkezi olabiliyorlar. Her iki taraf da bunu geç ve zor koşullarda anladı. Şu anda ikisinin de birbirine ihtiyacı var. Bu bir realpolitiktir. AB'nin Türkiye hakkında genellikle maksimalist diyebileceğim politikalarının artık yavaş yavaş terk edilmesi anlamına geliyor olabilir. Maksimalistten kastım Türkiye'nin en ufak bir eksikliğinde veya büyük bir eksikliğinde AB'nin kepenkleri indirmesi gibi. 2006 yılında Türkiye ile AB ilişkileri AB tarafından açıkça sabote edildi. Edilmeseydi belki bugün bu halde de olmayacaktık. Türkiye'de demokratik işleyiş, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konularda adımlar atılması isteniyor ama vize konusunda hala Türkiye'yi oyaladığını, siyasi bir jest yapılabilecekken bunu yapmadığını görüyoruz.

Soru: Vize konusu siyasi bir karar mı?

Gönen: Evet bu siyasi bir karar. Çünkü topraklarının üçte biri işgal altında olan ve sınırlarını koruma konusunda imkanları olmayan Ukrayna ve Gürcistan'a vize serbestisi verildikten sonra Türkiye'ye bunun verilmemesinin sınır güvenliği ile ilgisinin ne olduğunu ben gerçekten merak ediyorum. Kamuoyu daha çok merak ediyor. Siyasi öncelik bazen ilkelerden daha acil hale gelir ve bir şekilde istemediğiniz adımları hızla atmak zorunda kalırsınız. Şu anda olan biten büyük ölçüde o. Suriye'de Türkiye'nin tavrı çok eleştirildi. Ama İdlib'de bugün bir katliam yaşanmıyorsa o da Türkiye'nin eleştirilen tavrının yan etkisidir. Yani özellikle Suriye ve Irak konusunda, Batılı müttefiklerimizin siyasetleri konusunda söylenebilecek pozitif çok fazla bir şey maalesef yok.

Türkiye'nin ağırlığı bir şekilde İran'ı atalete itti. Bir şekilde Rusya'nın ciddi bir ödün vermesine neden oldu. Suriye'nin bütünlüğünü savunurken şu anda fiilen Suriye'nin bazı bölgeleri Suriye muhalefetinin idaresinde ve bunlar da Türkiye'nin silahlı kuvvetlerinin koruması altında. Bu şekilde geçici de olsa bir statüko oluştu. Buna Avrupa ülkelerinden özellikle Fransa ve Almanya'dan destek geldi. Bu çok önemli.

- ''AB ciddi bunalımda"

Soru: Almanya Dışişleri Bakanı bir ekiple Türkiye'de temaslarda bulundu. Başkan Erdoğan, ABD ziyaretinden sonra 28-29 Eylül'de Almanya'yı ziyaret edecek. AB sayfası yeniden mi açılıyor?

Gönen: Görüşmeler yapıldı ve halen devam ediyor. Türk ve Alman dışişleri bakanları basın açıklaması yaptı ama içerikle ilgili bir paylaşımda bulunmadılar. Ankara'nın nasıl bir adım atacağını beklemek gerekiyor. AB ile ilişkilerin kurumsal anlamda normalleşmesi için siyasi mesajdan çok daha fazlasına ihtiyaç var. AB şu aşamada çok daha derin bunalımlarda. Türkiye'nin üyelik müzakereleri 2005'te başladı. Çok başka bir dünya vardı. Her şeyden evvel Avrupa'nın en önemli üyelerinden olan İngiltere birkaç ay sonra ayrılacak. Bir anlaşma olmadan çıkma ihtimali belirdi. Bu AB ekonomisi için çok ciddi bir bunalım demek.

Soru: AB ile ilişkiler düzelirse ve Türkiye yeni fasıl açılması talebinde bulunursa AB nasıl karşılık verir?

Gönen: Derin bir krize girer. Yani Türkiye'ye kapıları kapatmadan ve ayrımcı bir üslup kullanmadan ve ciddi riskler almadan nasıl Türkiye'ye 'Hayır' diyeceğinin yollarını arayacaktır. Macron, Rusya ile olduğu gibi Türkiye ile stratejik anlaşma yapılmasının işaretlerini verdi. Peki AB, Rusya ile ne yaptı? Rusya ile son derece hasmane ve ambargo uygulayan bir ilişki kurdu. Ya üye olursunuz ya olmazsınız. Türkiye zaten üye olmadan gelebileceği en son noktaya kadar geldi.

Bu noktada, Gümrük Birliği'nin yeniden gözden geçirilerek, günün koşullarına göre modernize edilmesi gerekiyor. Orada bile çok ciddi bir siyasi tavır var. Yani hiç değilse onu aşabilsek. Ama bunu aşabilmek için de sadece reelpolitik yetmez. Gerçekten ciddi adımların atılması lazım. Yani bir şekilde birileriyle masaya oturacağız. Cumhurbaşkanı "IMF ile bir daha masaya oturmayacağım" açıklaması yaptı ama pekala Avrupa Merkez Bankası'nın aracılığıyla bir şeyler yapılabilir diye düşünüyorum. Bunu yapması için de Avrupa'nın çok ciddi bir kapı açması gerekli değil. Sadece cesur bir siyasi adım atması gerekli. Beklenecek olanlar bunlar, ilişkilerin düzelmesi değil.

Yani Türkiye'nin AB'’ye üye olmaması garip. Türkiye bütün uluslararası kuruluşlarda ya tam üye ya da oldukça aktif bir üye. Bunun tek istisnası AB, olay da oradan çıkıyor. Yani "Türkiye AB’ye üye olabilir mi?” diye olaya tersten bakıyoruz. Türkiye Avrupa’nın her yerinde, her aşamasında. Futbolunda, kültüründe… Federal Avrupa’yı hedeflemiş olan Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi Türkiye. Bu bir garabet. Belki bu perspektiften bakınca olayların neden karşılıklı olarak ters algılandığı anlaşılabiliyor. “Türkiye AB’ye girerse Avrupalı olacak” gibi bir algı var. Bu son derece yanlış. 10 ülke kurdu Avrupa Konseyi’ni. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Federal Avrupa destekçilerinin kurabildikleri yegane kurumdur Avrupa Konseyi. Türkiye bunun kurucu üyesidir.


- ''Almanya yaptığı yanlışlardan geri dönüyor"

Soru: Almanya ile son üç yıldır süren devletler düzeyindeki krizin birden bire düzelme sinyali vermesini nasıl açıklarsınız?

Gönen: Türkiye ile Almanya'nın birbirine karşı durması gibi bir lüksü yok. Ne Almanya Türkiye'ye uzun zaman böyle davranabilir ne de Türkiye Almanya'nın bize sunduğu ilişkilerden vazgeçebilir. En basiti yegane diasporamız Almanya'da. Onların da giderek ciddi bir ağırlığı oluşuyor. Ayrıca Almanya iyi yönetilmeye çalıştığı için yaptığı yanlışlardan geri dönüyor. Aynı şekilde Türkiye'de birtakım geri adımlar atacak. Atacağını da Cumhurbaşkanı kendisi ifade etti. Uluslararası siyasette öyledir. Bazen iki adım ileri gidebilmek için bir adım geri atmanız gerekebilir. AB'nin Türkiye politikası devam ettirebilir bir politika değildir. Türkiye'ye ve özellikle Erdoğan'a "Sen git, biz seni istemiyoruz." demek gibi bir hakları ve söylemleri olmaz. Biz de Sarkozy'i hiç beğenmiyorduk. O gitti başkası geldi, ilişkiler başka bir noktaya geldi. Bu ne kadar çok hatırlanırsa o kadar sağlıklı bir ilişki platformu oluşur diye düşünüyorum.

- ''Türkiye istikrar ihraç eden bir ülke''

Soru: Türkiye ekonomi ve sınır güvenliği anlamında bir zafiyet gösterirse bunun Avrupa'ya ciddi etkileri olacağı yorumları yapılıyordu. Bu bağlamda Türkiye'de veya Türkiye sınırlarında yaşanan her hareketlilik Avrupa'ya nasıl yansıyor?

Gönen: Türkiye'de yaşanabilecek her türlü istikrarsızlık Avrupa'yı etkiler. Çünkü Türkiye, bölgede istikrar ihraç edebilen yegane ülke. Bir kere bunun altını çizmek lazım. Yani Türkiye'nin bölgedeki ülkelerden temel farkı istikrar ihraç etmesi. Türkiye kendi içinde tutarlı bir ülke ayrıca. Türkiye biraz sallandığı zaman hakikaten bütün çevre ülkeler ve Avrupa bundan menfi olarak etkileniyor. Dolayısıyla bir milyon mülteci daha gelirse ''Türkiye çöker '' lafları boş şeyler, bunun altını bir kere çizmek lazım. İslam Devrimi'nden sonra resmi rakamlara yansımayan yaklaşık 1,5 milyon İranlı gelmişti zaten. Suriye'deki iç savaştan sonra 3,5 milyona yakın Suriyeli geldi. Türkiye'de, 4 milyonu aşkın sığınmacı statüsünde insan var. Buna 1 milyon daha eklenirse ne olur? Çok kötü olur ama Türkiye bunun çok daha beterinin altından kalktı.

Suriye diye bir ülke kalmadı. Basit bir tahminle 200-250 milyar dolar altyapı yatırımı lazım. Rusya'nın gayrisafi milli hasılası Belçika, Hollanda ve Lüksemburg kadar. O kadar paraya sahip olup da dünyaya "Süper güç" görüntüsü vermek mümkün değil. O görüntüyü de vermeye çalışmıyor. Sadece arka bahçesine dokundurtmamaya çalışıyor. ABD'nin beş kuruş para vermeyeceği gerçeğinden hareket edersek bu parayı Avrupa ülkelerinden isteyecekler. Avrupa ülkeleri, insani yardım adı altında Esed'in yıktığı yerleri tamir edecek mi peki? Tabii ki hayır. Avrupa o nedenle masada Türkiye'nin yanına oturdu. Yani Türkiye zannedildiği kadar zayıf ve basit bir denklemin katiyen kaybeden tarafında değil. Ama bu iş uzayacak. Şu anda Türkiye'nin fiilen Suriye'de kontrol ettiği alanlar var. Muhtemelen imar hareketleri oradan başlayacak.

- ''Türkiye, gelişmiş demokrasiler ittifakının önemli bir üyesidir''

Soru: Türkiye'nin Batı ile kurduğu ittifaka benzeri bir ilişkiyi Rusya ve İran ile kurması mümkün mü, ekonomik, askeri kültürel birtakım ortaklıklarımız olmasına rağmen Rusya ile ilişkimiz neden 'kırılgan' olarak tanımlanıyor?

Gönen: Demokratik olmayan ülkeler kalıcı ittifak kuramazlar. Demokrasi demokrasiyle çalışır. Bu kadar basittir. Demokrasiler birbirleriyle savaşmaz. Uluslararası ilişkilerin en temel aksiyonlarından biridir. Bugüne kadar da tersi ispat edilemedi. Hem demokratik bir yapıya sahip olacaksınız hem aynı askeri ittifak içinde yer alacaksınız hem de aynı ekonomik ittifak içinde yer alacaksınız. Bu, silahlı çatışma ihtimalini tamamen ortadan kaldırır. Rusya'da kendi halkı için demokrasi hedefleyen bir rejim yok. İran zaten hiç değil. Türkiye'nin bunlarla birtakım taktik yakınlaşmaları olabilir. Nitekim de var bu ilişkiler. Geçmişte de öyleydi. Yani biz Batılı müttefiklerimizden alamadığımız teknolojileri Sovyetler'den aldık. Demir çelik tesisleri vs. Bugünlerde Rusya'dan silah alıyoruz. S-400'leri almaya hazırlanıyoruz. Rusya'ya giden taze meyve ve sebzenin sanırım yüzde 90 oranı Türkiye'den gidiyor.

Dolayısıyla Türkiye'nin bu ülkelerle denge politikası hep var oldu. Ama Türkiye her zaman sağlam bir NATO ülkesiydi. Ve hala Batı ittifakı dediğimiz gelişmiş demokrasiler ittifakının önemli bir üyesidir.

- ''Avrupa'da aşırı sağ bir dip dalga var''

Soru: Türkiye, Avrupa'da siyaset malzemesi mi yapılıyor?

Gönen: Eskiden kimse Türkiye'nin iç siyasetinde neler olduğunu umursamazdı. Şimdi en ufak bir deklarasyon, uluslararası finans piyasasını bile harekete geçiriyor. Avrupa'da aşırı sağ dediğimiz bir dip dalga var. 'Popülizm' olarak nitelendirilen bu aşırı sağ ya da faşizm doğal olarak Avrupa siyasetinde de bazen belirleyici olabiliyor. Bu dalgalanmalar AB ve Avrupa halkları için oldukça tehlikeli, hatta insanlık için tehlikeli. Bu tür düşünceler ne zaman ortaya çıktıysa insanlık büyük felaketler yaşadı. Dolayısıyla şu anda bir genelleme yapamayız. Ama bu dalganın ülkeler arası siyaseti etkilediği de bilinen bir durum. Avrupa'dan gelen bu dip dalgaya karşı daha temkinli durmamız lazım. Özellikle göçmenlere yönelik yabancı düşmanlığı, ayrımcılık vs. bunlar da son derece tehlikeli.

Kaynak: