"Aile içi şiddeti 'uzlaşma kültürü' ile yenebiliriz"

Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Suat Cebeci:- "Çocuklarımızda küçük yaşlardan itibaren bir uzlaşma kültürünü, fedakarlık, feragat, birlikte yaşama kültürünü, birbirlerinin hatırı için kendilerinin bazı isteklerinden vazgeçebilme kültürünü yerleştirm
"Aile içi şiddeti 'uzlaşma kültürü' ile yenebiliriz"

YALOVA (AA) - YAVUZ EMRAH SEVER - Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Suat Cebeci, aile içi şiddetin engellenmesinde eğitimin önemine dikkati çekerek, "Çocuklarımızda küçük yaşlardan itibaren bir uzlaşma kültürünü, fedakarlık, feragat, birlikte yaşama kültürünü, birbirlerinin hatırı için kendilerinin bazı isteklerinden vazgeçebilme kültürünü yerleştirmemiz lazım. Bunu çocuklukta yapamazsak, nikah öncesi bir eğitimle, en azından bir danışmanlıkla bunu yapmazsak bu sorunun üstesinden gelemeyiz." dedi.

Cebeci, AA muhabirine yaptığı açıklamada, modern çağın en önemli sorunlarından birinin aile içi şiddet olduğunu söyledi.

Bu konuyla ilgili pek çok vakayı incelediğini aktaran Cebeci, cinayete varan şiddeti önlemenin çocuklara verilen eğitimle de ilgili olduğunu dile getirdi.

Bazı ebeveynlerin, çocuklarının her istediğini yerine getirdiğini vurgulayan Cebeci, şöyle devam etti:

"Çocuk, kendisine 'hayır' denilmesini bilmez. Her isteğinin yerine getirilmesi şartmış gibi, bencil, kral gibi yetiştirilir. Yetiştirdiğimiz bu krallar, bir araya gelip aile kurduklarında herkes kendi kraliyetini egemen kılmak ister. 'Hep benim dediğim olsun' modunda yetişen insanlar çatışmayı besliyorlar. Kimse geri adım atmıyor, uzlaşma kültürü yok çünkü çocuklar, 'bunu da elde edemezsin, her şeyi elde edemezsin' şeklinde bir duyguya bilgiye sahip değiller. Anne baba öyle yetiştirmiş ki 'Hep benim dediğim olur, benim dediğim mutlaka olur.' Şimdi her iki taraf bu düşüncedeyse çatışma çıkması kaçınılmazdır. Problem önce buradan kaynaklanıyor."

Prof. Dr. Suat Cebeci, evlenecek çiftlerin eğitiminin de önemli olduğunu anlattı.

Çiftlerin, "Bir aile nasıl olur, bir eş nasıl olunur, anne baba nasıl olunur, aile birliği, düzeni, aile içi iletişimler nasıl sağlanır?" konularında bilgi sahibi olması gerektiğini kaydeden Cebeci, "Bu konularda hiçbir bilgi vermeden, adeta denize, yüzmeyi bilmeyenleri atmak gibi evlendirip baş başa bırakıyoruz. Nikah masasına oturmadan önce gençlerimizi aile rehberlik merkezinde bir seminere almamız lazım. Süresi ne kadar yetiyorsa o kadar. Onlara bunların öğretilmesi lazım." görüşünü aktardı.

- "Aile eşittir uyumdur"

Cebeci, çiftlere verilecek eğitimlerde, "Siz önce ne kadar birbirinizi sevseniz de iki ayrı kişisiniz. Duyguları, düşünceleri, karakteri farklı olan kişilersiniz. Birlikte yaşayacaksanız uyum sağlamak zorundasınız. Herkes her defasında 'Benim dediğim olsun' derse sizin uyum sağlama, aile olma şansınız olmaz." düşüncelerinin yerleştirilmesini önerdi.

Çiftler arası birlikteliğin sağlanmasında uyum kültürünün önemine işaret eden Cebeci, "Aile eşittir uyumdur." ifadesini kullandı.

Rektör Prof. Dr. Cebeci, bu kültürü edinmiş insanların yuva kurduklarında karşısındaki kişiye karşı kendisinden fedakarlık yapabileceğini söyleyerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Birçok şeyinden vazgeçiyorsun. Birkaç adım atıyorsun, o da birkaç adım atıyor. Bir yerde, orta yerde birleşiyorsunuz. Sen birçok şeyinden vazgeçmezsen, onunla birlikte olamazsın. 'Ben hiçbir şeyimden vazgeçmeyeyim. Bütün duygularımla, düşüncelerimle, fikirlerimle, alışkanlıklarımla, yaşam tarzımla ben olarak kalayım, aile olalım.' Aynı şeyi o da söylüyor. Bunu biz nikaha oturtmadan önce öğretmeliyiz. Çocuklarımızda küçük yaşlardan itibaren bir uzlaşma kültürünü, fedakarlık, feragat, birlikte yaşama kültürünü, birbirlerinin hatırı için kendilerinin bazı isteklerinden vazgeçebilme kültürünü yerleştirmemiz lazım. Bunu çocuklukta yapamazsak, nikah öncesi bir eğitimle, en azından bir danışmanlıkla bunu yapmazsak bu sorunun üstesinden gelemeyiz."

- "Boşanmalar en fazla çocuklarda iz bırakıyor"

Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacı Musa Taşdelen ise aile içi şiddetin mağdurlarının daha çok kadınlar ve çocuklar olduğuna vurgu yaptı.

Bu olgunun ailelerde şiddet eğilimli fertler yetişmesine yol açtığı uyarısında bulunan Taşdelen, "Buna maruz kalan bazı çocuklar hayatlarının ilerleyen safhalarında birer suç makinesine dönüşebiliyor ancak şiddet davranışı sadece bir cinsiyete özgü değil." diye konuştu.

Toplumda insanların aile içi meselelere dolaylı da olsa müdahil olmada çekingen davrandığını dile getiren Taşdelen, şunları kaydetti:

"Böyle durumlarda polisten önce aile danışmanları devreye girmeli. Hayati tehlike var ise tabii ki polise mutlaka haber vermek lazım ancak süregelen bir şiddete şahitlik ediliyorsa, aile danışmanlarının devreye girmesi, şiddetin gerçek nedeninin tespiti ve çözüm üretmek açısından da önemli."

Ailede sıkıntı ve şiddet ortamından en çok çocukların etkilendiğine işaret eden Taşdelen, bu durumun, çocukların kişiliklerini olumsuz etkilediğine değindi.

Özellikle ailedeki parçalanma yani boşanmaların en fazla çocuklarda iz bıraktığını belirten Taşdelen, şunları söyledi:

"Aile çocuklara sadece sevgi nakli değil aynı zamanda terbiye naklinde bulunmalı. Eskiden aile terbiyesi kavramı vardı, bugün bu kavram unutuldu gibi. Ebeveynler daha ziyade çocuğun başarısı üzerine odaklanıyor, terbiye tarafı eksik kalıyor. Çocuklar daha bencil yetişiyorlar. Çocuğun başarısına odaklanılması günümüz şartlarında bir şekilde anlaşılabilir ama iyi insan yetiştirmek tarafı ihmal edilmemeli, ahlak boyutu ihmale gelmemeli."

Şiddetin sadece belli bir cinse yönelik olanıyla değil, her türüyle mücadele etmek gerektiğine işaret eden Taşdelen, "Aile ortamı bencilliği kaldırmaz, dayanışma ortamına ihtiyaç duyar. Yeni nesiller daha bireyci ve bencil yetişiyor, popüler kültür bireyciliği ve bencilliği besliyor. Çocuklarımız popüler kültürün karşısında yalnız kalmamalı. Onlara sorumluluk duygusu kazandırılmalı. Aile ve okul bu konuda iş birliği halinde olmalı." diye konuştu.

Kaynak: