Ailesinde şişman birey bulunanlar oboziteye daha yatkın

Sağlık uzmanları ailelerinde şişman bireyler bulunanların oboziteye daha yatkın olduğunu söyleyerek, obozite, nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında...
Ailesinde şişman birey bulunanlar oboziteye daha yatkın

Sağlık uzmanları ailelerinde şişman bireyler bulunanların oboziteye daha yatkın olduğunu söyleyerek, obozite, nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında uyarılarda bulundu.

Özel Hatem Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op.Dr. A. Bora Üstünsoy, obozitenin çağın büyük sorunları arasında geldiğini belirterek, obezitenin, insanlarda vücut yağ oranının sağlığa tehdit edecek derecede artması olduğunu kaydetti. Üstünsoy , obezitenin teşhisi, nedenleri, tedavi yöntem ve şekilleri hakkında da bilgi vererek, uyarılarda bulundu.

"Ailede şişman varsa, kilo daha kaçınılmaz"

Op.Dr. Bora Üstünsoy, ailesinde şişman bireylere sahip olan kişilerin kilo almaya daha yaktık olduğunu vurgulayarak, "Düzensiz beslenme, karbonhidratta zengin beslenme, hareketsiz yaşam, çocukluk çağında başlayarak fastfood gıdalarla beslenme, şeker hastalığı, bazı tiroit hastalıkları, bazı hormon bozuklukları, obezitenin temelinde rol oynar. Burada esas bakmamız gereken konu genetik yatkındır. Anne , baba ve ailesinde şişman bireylere sahip olan kişilerin kilo almaya daha yatkın olduklarını görüyoruz. Hatta bu hastalarımız, su içsek dahi bize yarıyor, kilo yapıyor şeklinde serzenişlerde bulunuyorlar. Biz bu hastalarda genetik yatkınlığın ön planda olduğunu düşünüyoruz" dedi.

Kitle indeksi 35 üzeri ise ölümcül

Üstünsoy, beden kitle endeksi hakkında da bilgi vererek, "İnsanların kilolarını boylarının karesine bölüyoruz ve çıkan rakamı tabloda yerine yerleştiriyoruz. Bu tabloda çeşitli rakamlar vardır. Bu rakamlar 25-30 aralığında ise kilolu, 30 üzeri ise obez, 35 üzeri ise morbid obez dediğimiz ölümcül obezitedir. Dünya sağlık örgütünün son verilerine göre dünyada 1.9 milyon insanın beden kitle indeksinin 25'in üzerinde olduğu tespit edilmiş olup , bunlardan 600 milyon tanesinin obezite olduğu tespit edilmiştir. Ülkemize baktığımızda ise bu durum çok farklı değildir. Yüzde 30 oranında obez nüfusa sahibiz. Erkek ve bayanlarda bu oranı incelediğimizde her 5 erkekten 1'i her 5 bayandan 2'sinin obez olduğunu görüyoruz" şeklinde konuştu.

"Kişinin kararlığı çok önemli"

Op.Dr. A. Bora Üstünsoy, obezite tedavisinde hastanın kararlılığının önemine dikkat çekerek, kişinin hayatında köklü değişiklikler yapması gerektiğini ifade etti. Üstünsoy, "Obezitenin tedavisi çeşitli yöntemlerle yapılabilmektedir. Tedavi şekilleri non invazif dediğimiz yöntemlerden İnvazif yöntemlere doğru değişir. Obezite tedavisinde kişinin kararlığı çok önemlidir. Kişi öncelikle hayatında köklü değişiklikler yapmaya karar vermelidir . Kişinin obeziteden kurtulabilmesi için yapması gereken ilk basamak , diyetisyen kontrolünde beslenme şeklini düzenlenmesidir. Bundan sonraki süreçte ilaç tedavisi uygulanır ve hareketli yaşam eklenir. Genel olarak obez hastalar bu tedavilerin çoğuna yanıt vermezler ve çoğu kişi cerrahi tedaviye gider" ifadelerine yer verdi.

Kısıtlayıcı ve engelleyici cerrahi yöntemler

Bora Üstünsoy, cerrahi tedavide kısıtlayıcı ve engelleyici yöntemlerin de bulunduğunu hatırlatarak, "Bu uygulamalar hastanın yemek yemesini kısıtlayıcı ameliyatlardır. Tüp mide ameliyatı, mide içerisine balon konulması, mideye kelepçe takılması bu yöntemlere birkaç örnektir. Çeşit ameliyatlar kombine ameliyat dediğimiz hem kişinin yemek yemesine kısıtlayıcı yöntemleri barındırır hem de yediklerinin emilmesini engelleyici yöntemleri içerir. Bunlara örnek vermek gerekirse midenin küçültülüp , mide bağırsak sisteminin yönünü değiştirilerek hem mideye az gıda gelmesi , gelen az gıdanında az emilmesini sağlayan yöntemlerdir. Bunlar gastrit baypass , minigastrit by pass , duedenol swich gibi cerrahi tekniklerdir" şeklinde konuştu.

Diğer yöntem ise emilimi önlüyor

Op. Dr. Üstünsoy, diğer cerrahi yöntemin ise emilimi önlemeye olduğunu anlatarak, "Bu yöntem günümüzde çok popüler olan diyabetin tedavisi olarak bahsedilen bir yöntemdir. Bu uygulama tamamen malabsorbtif yöntemdir. Yani tamamen emilimi önleyici bir yöntemdir. Bu uygulama , mide küçültülüp ince bağırsağın son kısmı ile ön kısmı yer değiştirilerek yapılan bir ameliyattır. Burada vücutta salınan çeşitli hormonlardan faydalanılarak insanlarda oluşan insülin direncini kırmaya yönelik girişimler yapılmaktadır. Cerrahi tedaviler bu 3 grup altında toplanabilir" ifadelerini kullandı.

"Hasta ameliyattan sonra her istediğini yiyemez

Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Üstünsoy, hastaların ameliyattan sonra her istediği yemeği yiyemeyeceğini söyleyerek, "Hastaların, kalorisi düşük midede doygunluk hissi yapacak gıdalarla beslenmesi gerekir. Bazı hastalarımız geldiklerinde bu ameliyatı oldum , neden her istediğimi yiyemiyorum serzenişinde bulunuyorlar. Hastalar, bu ameliyatları her istediklerini yiyebilmek için olmuyorlar. Hayatlarını tehdit eden beden yağlarından kurtulmak için oluyorlar. Tabi büyüklerimizin de dediği gibi başarıyı elde etmek kolay ama sürdürmek zordur. Obezite hastalarımızda kilo verdikleri zaman bunun sürdürülebilir olması lazım yani ameliyattan sonra hızlı kilo vereyim , tekrar alayım şeklinde değil de yaşam biçimlerini değiştirerek verdikleri kiloyu korumalarını sağlamak gerekir. Obezite ameliyatı sonrasında da hastaya ve hekime düşen önemli görevler vardır. Hastaların , ameliyat olduktan sonra uzunca bir süreç hekimlerin kontrolünde olmaya devam etmeleri gerekir. Ameliyat çeşitlerinde bahsettiğim gibi malabsorbtif dediğimiz yani emilimi bozan yöntemler vardır. Bu emilimi bozan yöntemler hastalarda uzunca bir süre vitamin eksikliklerine , demir eksikliklerine sebebiyet verebiliyor. Kilo almayacak şekilde bunların tekrar yerine konulması hekim tarafından diyetisyen tarafından sağlanması lazım. Hastaların ,ameliyat oldum bu iş bitti dememeleri ve takiplerine düzenli olarak devam etmeleri lazım" diye konuştu.

İHA