Sezai Keskin

Sezai Keskin

BİN AYNALI DAĞ

BİN AYNALI DAĞ

Seneler seneler evvel, çok uzaklardaki bir ülkede zirvesinde bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmiş
bir dağ vardı.  Ahali dağa çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördüklerini
anlatmaya bayılırdı.
 Bir gün, bir mutlu köpek bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi.
 Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlıca sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemedi. Yaptığı çeşit çeşit sevinç hareketlerinin karşılığını bin kat fazlasıyla görüyordu. Nihayet hava karardı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. Dağdan inerken kendi kendine; “Burası harika bir yer!’’ dedi.
 Bu arada, aynalı dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı…
Ayni ülkede yaşayan başka bir huysuz köpek daha vardı.
 O da dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine kadar gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı bile. Dağın tepesine ulaştığında yorgunluk ve kızgınlığa bir de korku eklenmişti.
 Her an bir düşmanla karşılaşacakmış gibi tedirgin başını öne eğmişti.
 Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı!.
Bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti.
Güya onlardan korkmadığını göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı.
Aynı anda bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan titreyip kaçmaya başladı ve kendi kendine; “Burası korkunç bir yer!’’ dedi.
 Huysuz köpek, dağ hakkında bilgi veren levhayı görmemişti bile.
 Levhada şöyle yazıyordu:
 “Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece sizin aynadaki yansımanızdır.’’

**
Aynı şekilde; hayatta başınıza gelen tüm olaylar size tutulmuş aynalardır.
 Onda sadece kendinizi, duygu ve fikirlerinizi görürsünüz. İyimserlik insanın hayatını zenginleştirir, sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlar. Hayatı kaybetmekten daha kötü bir şey vardır: Hayatın anlamını kaybetmek. Bu anlam nereye bakıp, nereyi gördüğümüzü bağlıdır. Türkiye’de insanların çoğunluğu olumsuz düşünüyor. Bunda yanlış ve sorumsuz yayınlar yapan gazete ve televizyon gibi medya araçlarının da büyük etkisi var. Türkiye'de kitle iletişim araçlarının çokluğuna aldanıp da kitlelerin çok uyumlu bir iletişimde olduğunu düşünemezsiniz. Haberlerin geneli şiddet,  acı ve gözyaşı içerikli. Bu da kişilerin davranışlarında belli oranda olumsuzluklara sevk ediyor. Çünkü, mutsuzluk bulaşıcı bir hastalık gibidir. Hastalığın kişisel olmaktan çıkıp toplumsal bir sorun haline dönüştüğü inkar edilemez bir gerçektir. Genellikle televizyon kanalları dizi, oyun, yarışma gibi faydasız, ucuz işlerin limanı durumunda. Maalesef, eğitici, öğretici, müjde veren haberler ve programlar yok denecek kadar az. Toplumun pozitif ve uyarıcı enerjiye ihtiyacı var. Sevginin itici gücüyle çevremize ve sevdiklerimize daha faydalı, daha verimli olabilir, aynı enerjiyi onlara da yansıtabiliriz böylece. Sabah uyandığımızda, gözlerimizi açtığımızda sağlıklıysak buna şükretmesini bilmek; neşeyle kalkmak yatağımızdan, aynada kendimize gülümsemek. İçimizden “bugün harika bir gün olacak” diye geçirmek, öyle niyet etmek olmalı. Hastaysak eğer, “iyileşeceğim” diye geçirmek içimizden; “her geçen gün çok daha iyi olacağım” diye düşünmek. “Neden hastalandım, acaba sonunda daha kötü şeylerde mi beni bekliyor?”  tarzındaki olumsuz düşünce ve endişelerden kurtulmak lazım. Mutlu olmak için biraz yavaşlayıp, soluklanıp, gülün, nergisin, kirazın, baharın ve aşkın tadına daha çok bakmalıyız. Bunu başarabilirsek, mutluluk ulaşılması güç bir dağ, varılması güç bir çöl olmaktan çıkacaktır. Kötüyü unutmalı, iyiye sarılmalı, birbirimize daha çok yaklaşmalı, yaslanmalıyız. Yaşayan ve var olan her şeye hayranlık duymalı, kucaklamalıyız.
 Daha az istemeli, daha çok vermeli, daha az küsüp daha çok sevmeliyiz.

Sohbetimizi, Sözün Sultanı Hz. Mevlana’ya bırakıp biz aradan çekilelim.
“İnsan düşünceden ibarettir. Gerisi et ve kemiktir. Gül düşünürsen, gülistan olursun.
Diken düşünürsen dikenlik olursun.”
**

Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın efendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi
SON YAZILAR