Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

BİR KARAR BİR ÇOK ETKİ

BİR KARAR BİR ÇOK ETKİ

Atasözleri, sayfalarca anlatılacak konuları bir cümleyle anlatan, belki yüzlerce yılın birikiminin yansıması olan özdeyişlerdir.  Üstelik bunların anlamları olumlu şekilde açıklanabildiği gibi bakış açısına göre, ters şekilde de yorumlanabilmektedir. “Her koyun kendi bacağından asılır” atasözü de farklı biçimde anlamlandırılabilenler grubundadır. İlk akla geldiği gibi her birey, kendi yaptıklarının olumlu veya olumsuz sonuçlarına katlanır olarak açıklanabilirken, ayrıca birinin yaptıkları kendisi ile birlikte başkaları üzerinde de yine olumlu veya olumsuz sonuçlar doğurur anlamında da kullanılmaktadır. Kişilerin düşünce, eylem ve davranışları kendisiyle birlikte birçok kişi ve faktörü etkilediğinden, günümüzde ikinci anlamın ağırlığı daha fazladır. Kişi olarak belirtilen durumun yüklendiği anlam, bir ülkenin başkanı, bir firma veya bir devlet politikası açısından da aynıdır. Yirminci yüzyılın üçüncü çeyreğinde reel, son çeyreğinde de finansal ekonomide başlayan ve küreselleşme olarak kavramsallaştırılan olguyla, çok daha belirgin hale gelmiştir. Üstelik herhangi bir konuda karar alan bir ülkenin cumhurbaşkanı, başkanı veya başbakanı olursa, ayrıca söz konusu başkan dünyanın en önemli ekonomik ve askeri gücünü elinde bulundurma özelliği de taşıyorsa, hemen tüm ülkelerin alınan kararın etkisinden kaçınma olasılığı yoktur. Bu noktada hem ekonomi hem de askeri alanda halen dünyanın bir numaralı ülkesi konumundaki ABD’nin başkanı Trump’ın takip ettiği politikaların ve aldığı kararların sonuçlarının önemi, kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Dünyanın barış ve huzur ortamına mı yoksa kaosa mı sürükleneceğinin cevabı, ciddi düzeyde başta ABD olmak üzere gelişmiş batı ülkelerinin politikalarına göre şekillenecektir. Özellikle Trump başkan olduktan sonra geçen iki yıllık süre içinde, dünyanın maddi ve manevi sosyal ortamı hakkında gelecek için iyimser düşünmek, pek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.

Trump’ın başkan olarak seçildikten sonraki ilk konuşmasında ABD’nin çıkarlarını maksimuma çıkarmak için her şeyin yapılacağını açıkça ifade etmesi ve bunu “America first and only America first” olarak sloganlaştırarak peşinden gitmesi, içinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük sorunu olarak karşımızda durmaktadır. En büyük dış ticaret açığı verdiği Çin’e üretim, yenilik ve teknolojiyle değil de, kendine göre belirlediği çeşitli ürünler üzerinde ancak geçici ve pansuman etkiler doğuracak gümrük tarifelerini artırmak yoluyla karşılık vermeye çalışması, sorunu derinleştirerek kangren haline getirmesi kaçınılmazdır. Gelişmekte olan ülkelerden olmasına rağmen ABD’den sonra ikinci büyük ekonomik güce sahip Çin’in de kendi ülke çıkarları gereği ABD’ye misilleme yaparak birçok üründe gümrük tarifelerini yeniden düzenlemeye gitmesi, adeta düelloya dönüşmüş durumdadır. Global ekonomi pastasının %40’ını elinde bulunduran ABD ve Çin’in birbirleri üzerinden güç denemesi yapması, salt gümrük vergisi uygulamalarına tabi sektörleri, firmaları ve ürünleri değil, söz konusu iki ülkenin ticari ilişkilere giriştiği tüm ülkeleri etkilemektedir. Dış ticaret hacminin devasa boyutlara ulaştığı ve dünyanın üretim fabrikası konumundaki ABD ve Çin’in karşılıklı ekonomik restleşme nedeniyle ekonomilerinin yavaşlama sinyalleri vermeye başlamasının kısa vadedeki ilk etkisi, diğer ülkelerden yaptıkları ithalat gücünün azalmasıdır. Böyle bir gelişme ise diğer ülke ekonomilerinin ilgili sektörlerinde faaliyet gösteren firmalarında istihdam oranının düşmesi ve yığın işsizliğin yayılmasına yol açmasıdır. ABD’nin büyük ekonomi ve askeri gücüne sırtını dayayan Trump’ın, başladığı işi bitirme konusundaki ego temelli hırs ve inadı da göz önüne alındığında, ABD ile Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin kısa vadede bir anlaşma trendine girmesi şimdilik zor görünmektedir, tabi ki dünyanın geri kalan ülke ekonomilerinin yavaşlamasına bağlı olarak, uluslararası nitelikteki kurumların sürekli aşağı doğru revize ettikleri büyüme oranının başını yukarı doğru kaldırması da.

Türkiye olarak maruz kaldığımız ve içinde bulunduğumuz koşullar gereği; ekonomik, siyasi, iç ve dış güvenlik konularında hata yapma olasılığımız sıfırdır. Bu nedenle bir türlü laf aşamasından öteye gidemediğimiz üretim ekonomisi aşamasına geçmek, ülke olarak kurtuluşumuz için tek şanstır. Geç kalmamız ülkemiz enerjisinin üretime aktarılması değil, orta gelir tuzağı, yüksek işsizlik, durgunluk, adaletsiz gelir dağılımı, ekonomik ve siyasi krizlerle mücadele edeceğiz anlamına gelir ki, böyle bir durumla karşılaşmamız ise, kötü gelişmelerin sadece başlangıcıdır.  

 

Soru: Her zengin ülke aynı zamanda gelişmiş ülke midir? Neden?

Sözün Gözü: Şahsiyet lafların değil davranışların toplamıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR