Bir yetenek işi: Spor haberciliği!

Sporun hayatımızın bir parçası olmaya başlamasının ardından değer kazanan bir meslek haline geldi spor gazeteciliği bir diğer adıyla spor haberciliği…
Bir yetenek işi: Spor haberciliği!

Her meslekte olduğu gibi bu dalda da alaylı-mektepli tartışması zaman zaman gündeme gelse de yetenek deyince herkes bir adım geri atıyor. Zira spor haberciliğini yapabilmek için bazen yıllarca okul okumak ya da ‘ben bu işi yapacağım’ demek yetmiyor. Sadece yetenekli isimlerin yıllarca ‘piyasada’ kalabildiği, yeteneksizlerin ise ‘sönük’ bir ömür geçirdiği spor gazeteciliğinin ilmini bilen Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mete Kazaz ile geçmişten günümüze spor haberciliğini konuştuk. Kazaz, spor haberciliğinin ortaya çıkışı spor haberciliğinin Türkiye’deki gelişimi ve alaylı-mektepli tartışması da dahil olmak üzere birçok konudaki görüşlerini Sportmen okurlarıyla paylaştı.

img_9515-002.jpg

Spor haberciliği kavramı nasıl ortaya çıktı? Diğer haber türlerinden nasıl ayrıldı?

Bütün habercilik alanlarını sınıflandırmanın içine dahil edebileceğimiz iki temel kategori var. Bunlar literatürde ‘Hard News’ ve ‘Soft News’ olarak geçer. Hard News, kişilerin devam eden yaşamlarına birebir etki eden haberlerdir. Soft News ise, bunun aksine kişilerin yaşamlarına direkt etki etmeyen alanları kapsayan haberlerdir. ‘Hard News ve Soft News kategorilerinin içine neleri yerleştirebiliriz?’ diye baktığımızda örneğin politika, siyaset, ekonomi haberlerinin Hard News kategorisinin içerisine girdiğini görüyoruz. Magazin haberlerinin Soft News kategorisinde yer aldığını söyleyebiliriz. Spor haberleri aslında çok ince bir çizginin üzerinde Hard News ile Soft News olması konusunda akademi dünyasında da tartışmaların yaşandığı bir uzmanlık haber alanı ama özellikle son dönemlerde sporun toplumdaki kurumlarla yaşadığı çoklu faaliyet ilişkisi, sporun ilk başlarda Soft News olarak kabul edilebilecek konumlandırmasını Hard News kategorisine çektiğini görüyoruz.

Türkiye’deki spor haberciliğinin gelişimi hakkında neler söylersiniz?

Türkiye’deki haberdeki uzmanlık alanlarının gelişimine baktığımızda ekonomi haberciliği, sağlık haberciliği ve spor haberciliği de 1980’li yıllarda hızlı bir gelişimin içerisine giriyorlar. Dönemin geleneksel medyası olarak ifade edebileceğimiz gazeteler ve Televizyon da bu alanlarda haber içeriği üretme noktasında büyük ivme kazandı. Özellikle Turgut Özal iktidarı ve beraberinde gelen Neo-liberal politikaların, 19. yüzyıl itibariyle gazetecilikteki temel haber ideolojisini değiştirdiğini görüyoruz. Değişime değinecek olursak insanın ilgisini çekme odaklı habercilik anlayışı temelini, 18. yüzyılın ikinci yarısında Macar asıllı olan ve Amerika’da gazetecilik yapan Pargüulitzer’in attığını söyleyebiliriz. 1980’lerde Spor gazetelerinin ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Hem normal gazetelerde spora ayrılan sayfaların arttığını hem de özellikle spor gazetelerinin yayın hayatına başladığını görüyoruz. Tabii bu, insanların daha fazla ilgili olmasıyla eş değer. Ancak sporun bu dönemlerde siyasetin önemli bir argümanı, belli bir dönemde özellikle futbolun Türkiye’deki mafya sektörünün belli bir argümanı olarak kullanıldığını görüyoruz.

kny_7986.jpg

Sporu bırakmış insanların spor gazeteciliği yapmaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Bunun spor gazeteciliği üzerindeki etkileri neler?

1980’li yılların öncesinde ‘spor yazarlığı’ kavramı tam anlamıyla uygulanabiliyordu. 1980’li yıllar sonrasında spor sayfalarına bakıldığında yavaş yavaş taraftar yazarlığının ortaya çıktığını görüyoruz. Bu özellikle futbolu hayatını noktalamış futbolcuların, bu gazetelerde köşe yazarlığı yapmasıyla başlıyor. Futbolcular spor gazeteciliğini bir meslek olarak görmeye başlıyorlar. Kendileriyle özdeşleşen takımlarla ilgili köşe yazıyorlardı. Selçuk Yula, Metin Tekin vs. örnek verebiliriz. Bu durum, gazetecilik sektöründe fazlasıyla ihtiyacımız olan tarafsızlık ilkesine sekte vurmaya başladı. Gazetelerde Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray gibi takımlarla özdeşleşmiş isimlerin yer alması taraflı yorumları beraberinde getirdi. Böylelikle taraftarlık gazetenin haber içeriklerine de sıçramaya başladı. Bir gazetede hangi takımdan yazar fazlaysa o gazete, takımın medyası haline geldi. Muhabirlerin de spor değil, takım muhabiri olarak anıldığını görüyoruz. Bu muhabirler bir yerden sonra takımın bir parçası haline gelmeye başladı. Doğal olarak muhabirlerde, ‘Eğer takım aleyhinde haber yaparsam takım içerisinden bilgi almam zor olabilir’ düşüncesi ortaya çıktı. Bu durumla beraber fazlasıyla haber üretmek zorunda kalan spor gazetecilerin objektif haber yapmalarına engel oldu. Aslı astarı olmayan bazı içerikler haber olarak sunulmaya başlandı. Çünkü haber sayfaları genişledi ve muhabirlerin buralara haber yerleştirmeleri gerekiyordu. Özellikle transfer dönemlerinde haberlerin neredeyse spor sayfalarını kapsadığını görüyoruz ki bu biraz sıkıntılı bir durum.

Spor gazeteciliğindeki alaylı-mektepli çatışmasıyla ilgili düşünceniz nedir?

İletişimin habercilikle ilgili değil, hemen hemen her alanında karşımıza çıkan bir durum bu alaylı-mektepli ilişkisi. Çatışma demeye dilim varmıyor. Çünkü çatışma olarak görmemek lazım bunu. İletişim alanıyla ilgili yapılan tanımlamalarda ‘sanat’ kavramının geçtiğini görüyoruz. Eğer bir işin içerisinde sanat kavramı geçiyorsa bununla beraber ‘yetenek’ kelimesi de anılır. İletişim aynı zamanda yetenek gerektiren bir alan olduğunun altını çizmeliyiz. Yetenek söz konusu olduğunda da bu işin eğitimi almamış yetenekli insanların bu alana yönelmelerin bence herhangi bir sıkıntı yok. Gönül ister ki bu alanda yetenekli insanlar, kendilerini bu işin akademik tarafıyla da tamamlasın. Böylelikle alaylı-mektepli çatışması da ortadan kalmış olacak. Ama buna bazı engeller var. Buna fırsat bulamayabilirler. Herhangi bir diploma şartı da olmadığı için bu alanda alaylılar fazlasıyla iş üretebiliyorlar. Hatta bazı bu işin akademik eğitimi almamış alaylı olarak tabir edilen insanlar, başka alanlarda eğitimi tamamlamış insanlar, iletişim, habercilik ve spor haberciliği konusunda iyi işlere imza atabiliyorlar. Dolayısıyla ‘diploması olmayan bu işi yapamaz’ veya ‘alaylılar bu işi yapmalı’  diyerek kestirip atmak doğru olmaz. Mektepli olanların kendilerini başka alanlarda da daha donanımlı hale getirmesini tavsiye edebiliriz. Alaylı olanların da eğer mümkünse üniversite hayatına girerek değil,  birkaç sertifikayla kendilerini geliştirmelerini tavsiye edebiliriz. İki taraf da çatışmadan, birbirlerine destek olarak, birbirlerinin açıklarını kapatarak ‘bu işi nasıl daha iyi yapabiliriz’ demeleri lazım.

Alaylı mı yoksa mektepli mi sektörde daha avantajlı?

Sektörde alaylı birikimi daha fazla. Çünkü iletişim fakültelerinin ve iletişim fakültelerinden mezun olanların sayısı son 10 yıl içerisinde bu kadar arttı. Önceden iletişim fakültesi mezunu bulmak zordu. Dolasıyla bu alandaki istihdamı alaylılar kullanıyorlardı. O alaylılar da mesleki hayatına devam etmekteler. İletişim mezunları artarken alaylıların da meslekteki tecrübeleri arttı. Belki de çok daha iyi gazeteci oldular. O yüzden bu dönemde alaylı-mektepli çatışmasının birazcık daha üst düzeye çıkmasını buna bağlıyorum. Keşke fakültelerden mezun olan genç arkadaşlar, o alaylı diye tabir edilen ağabeylerinin ve ablalarının mesleki tecrübelerinden bir şeyler alsalar. O tecrübeli alaylı büyükler de gençlerin diplomalarına biraz saygı duysalar.

Televizyonda yapılan spor programları veya gazetelerde yayımlanan spor yazıları ile ilgili neler düşünüyorsunuz? İlgi çekmek için spor alanın dışına çıkıldığı durumlar da olabiliyor.

Tarihsel sürece baktığımızda hem gazetede hem de televizyonda özellikle internetin aktif olarak hayatımıza girmesiyle birlikte kitle iletişim araçlarında geri dönüş dediğimiz bildirim çok daha kolay hale gelmesiyle bazı programların senaryolarının hatta bazı dizilerin senaryolarının bile değiştiği, güncellendiği ifade ediliyor. Spor haberciliği de doğal olarak bundan etkileniyor. Program başladığında yapımcılar ve sunucular tarafından bir hashtag açılıyor. Bu hashtag’e gelen yorumlar ve sorularla programın planlanan seyrinin dışına çıktığı görülüyor. Burada bir interaktif durum devreye girdiğini ve çok önemli olduğunu belirtmek isterim. Programda spor ve özellikle futboldan bahsediyorsak, maç veya özet görüntülerinin yayınlanıp yayınlanmama kriteri çok önemli. Eğer bu görüntüler yoksa spor programının içeriği sporla ilgisi olmayan detaylarla doldurulabiliyor. Bunun aksi durumlar da yaşanabiliyor tabii. Gazetelerde bu duruma bakacak olursak, spor olaylarının magazinsel yönlerine biraz daha fazla yer verildiğini görüyoruz. Özellikle maç öncesi ve maç sonrası detaylı bilgiler verilirken, maç yorumlarıyla ilgili haberlerde karşılaştığımız şey tamamen magazinsel yönde gerçekleşebiliyor. Spor gazeteleri sayfalarını doldurmak için bu tür içeriklere yöneliyorlar.

Futbolun diğer branşların önüne geçmesinin nedenleri sizce neler?

Futbol, özellikle kitle iletişim araçlarıyla olan ilişkisi bakımından birçok akademik çalışmaya da konu oldu. Futbol, televizyona çok uygun bir spor dalı. Televizyona uygunluğunu sağlayan şeylerden birisi, futbolda beklenmedik hareketlerin fazlasıyla karşımıza çıkıyor olması ve özellikle kitlelerin yoğun ilgi göstermesinin temel sebebi de futbolun 90 dakikasının insanlar için bir yaşama eş değer görülmesi. İnsanlar 60-70 yıl hayatla mücadelede ederek onu yenmeye çalışırlar. Futbol da hayatın 90 dakikaya sıkıştırılmış halidir. Çünkü gol yediğimiz de yenik düşüyoruz. Hayattan bir darbe yemiş gibi oluyoruz ama nasıl ki günlük hayattan darbe yiyince hayatımıza devam ediyorsak 90 dakika içerisinde o golü yedikten sonra tekrar son dakikaya kadar hayat mücadelesine spor arenasında devam ediyoruz. Aslında insanlar, 90 dakika bittiğinde hayatın bir özetini almış oldukları için futbola çok fazla ilgi gösteriyorlar. Bu durum kitle iletişim araçlarının ilgisini de arttırıyor ve içeriklerinde spora fazlasıyla yer veriyorlar. Televizyon yarışma, rekabet ve çatışmadan beslenir. Bunların hepsi de futbol da var. Televizyonun ilk yıllarında Dünya Kupası dolasıyla satışlarının arttığı biliniyor. Futbol organizasyonlarının insanların rahatlıkla izleyebileceği zaman dilimlerine yerleştirildiği de görülüyor.

Futbolun sporun büyük bir bölümü kapsadığı ortada. Buna göre bir spor habercisi veya muhabiri futbol eğitimi almalı mı? Veya Futbolun içinden mi gelmeli?

Sadece futbol da değil, spor yapmış olmak, bir alanda yarışmacı bir rekabetin içerisinde bulunmuş olmak spor muhabiri için çok büyük bir artı. Neden? Spor gazetecisi haberini yaparken aynı zamanda sporcunun saha içerisindeki mücadelesini hissetmesi lazım. O zaman haberini çok daha rahat yazabiliyor. Bu mücadeleyi tecrübe etmiş bir muhabir, pek tabii ki kurallara ve sporcunun taraftar ile antrenör ilişkisine vakıf olacağı için haber yazarken rahat eder ama ‘Bu olmadan spor gazetecisi olunmaz!’ demek hata olur. Bu artıdır, spor gazetecisine çok büyük bir katkı sağlar ama olmadan da olur.

Son olarak spor haberciliği yapmak isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Habercilik bakımından spor, uzmanlık alanı olarak muhabir açısından çok konforlu bir alan. Neden? Çünkü haber dediğimiz şeyin nerede?, Ne zaman? Ortaya çıkacağı belli olmuyor. Spor ise planı programlı işleyen alanlardan birisi. Bu nedenle de spor haberciliği yapmak zor olmasa gerek. Fikstür belli, antrenman saatleri planlı. Plansız olarak ortaya çıkan pek bir şey yok. Sadece transfer dönemlerinde haber peşinde koşmalar biraz artıyor. O zaman burada gazeteciye çok önemli roller çıkıyor. Gazetecinin bu planlı haberlerden kendisine yeni haberler çıkarması gerekiyor. Söz konusu maçı bütün gazeteciler izler, haber yapar. Sizin burada fark yaratabilmeniz için gazeteci olarak, detay haberler yakalamanız gerekir. Haberden haber üretebilme yetisine sahip olmanız lazım. Maçtaki farklı enstantanelerden, yedek kulübesi, tribün, VIP tribün ve localardan olabilir,  buralardan maç dışında farklı haberler üretiyor olabilmeniz gerekir ki öteki gazetecilere haber atlata bilirsiniz. Planlı ve programlı olan bu işte bir adım öne geçebilmek için detaycı olmak gerekiyor. Son zamanlarda bu alanla ilgili çok fazla kitap da yazıldı. Gazetecinin bu kitapları okuyarak kendisini geliştirmesi lazım. Gazetecinin kurnaz olması gerekiyor ancak bu kurnazlığı okuyarak yapmak lazım. Spor sosyolojisi, spor-siyaset ilişkisini, sporun kültürel hayattaki etkilerini ve sporu takip eden yoğun kitlenin sosyolojik ve psikolojik durumunu da çok iyi bilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra belki de sporcuların tek tek yaşam biçimlerine ve saha içi davranışlarına da hakim olması gerekiyor ki haber yazarken bunları harmanlayabilsin.

KAYNAK: Salim Can Özcan / YENİ HABER