Sıtkı Yonca

Sıtkı Yonca

BİREYSEL ÖZGÜRLÜK NEDİR

BİREYSEL ÖZGÜRLÜK NEDİR

                 Tarih boyunca  insanı meşgul etmiş .Tartışma hala da sonuca bağlanmış değil. Kavramın cazibesi tartışmayı hep canlı tutuyor. Mecazi anlamda söyleyeyim, zihinsel köle de, efendi de sözde  özgürlüğe aşık.

                ‘’Çağdaş demokrasinin, bireyi  bütün  dış kısıtlamalardan kurtardığı’’ fikrine gerçekten katılabileceğimize dair yeterli  veri  sunamıyoruz gibi geliyor bana. Demokratik bir hak olarak yapmış olduğunuz seçimle, yönetime getirdiğiniz kadronun,  çıkaracağı yasaların sizin bireysel özgürlüğünüzü kısıtlama  ihtimali her zaman vardır. Yasa koyucu  toplumsal  faydayı  esas alırken, sizin birey olarak bundan hoşnut olmamanız mümkün. O halde demokrasinin (sadece seçim sistemiyse) bu  durumda bile  dış kısıtlamalardan bireyi  kurtardığı  ve onu özgürleştirdiği,  yeterince  iddialı olduğu için özgürlük  alanını daraltıyor.

                Alman asıllı Amerikalı psikanalist Erich  Fromm ‘’Herhangi bir otoriteye bağımlı olmamaktan gurur duyarız. Düşünce ve duygularımızı belirtmekte serbest olduğumuz için övünürüz ve düşünmeden  bu özgürlüğümüzün bireyselliğimizi garanti altına aldığımız sonucuna ulaşırız’’ der.

                Fromm’un tespitinin doğruluğunu kendi iç dünyamızda test etme imkanımız vardır ve doğrudur. Fakat  ‘’düşüncelerimizi ifade etme özgürlüğünün ancak kendimize ait düşüncelerimiz olduğu sürece bir anlamı vardır ’’ şeklindeki  paradoksuna, yani  Descartes gibi ‘’düşünüyorum o halde varım’’ diyecek kadar düşündüğümüz zaman mı  özgün düşünce sahibi olacağız diye itiraz edecekken; başkaları tarafından hiç öne sürülmediği düşünce değil  kastım, bireyin etkinlik alanına girmiş düşüncedir özgün düşünce diyerek bizi rahatlatıyor. Tabiiki,  bütün düşünce sisteminin kendisine ait olduğu bir birey tasavvuru,  fantezi  bile değil.

                Batı düşünce sistemi,  özgürlük  tanımında insanı gülümseten  fantezilere  bile başvurduğu halde bireyi özgürleştirmek adına onu  köleleştirmiştir. Çünkü  düşünce akışı  insandan insana değil  eşyadan eşyaya ve daha geniş anlamda  doğa hakimiyetine doğruydu. Bu hakimiyet  açısından hedefine ulaşmakta  olduğu  (felsefi  anlamda ) ampirik cihetle evet doğrudur.

                Ancak maddeyle  hipnotize ettiği  bireyin,  ’’ben neyim, nereye gidiyorum, ölümden sonra  ne olacağım, ya ölüm ötesi varsa’’ gibi can alıcı sorular karşısındaki çaresizliği, toplumsal bir histeriye dönüşünce  birey özgürlüğünü hatırladı. Hatırladı ama  eşya  bilincinden  taşıdığı özgürlük anlayışından sıyrılamadığı için sınır koymayı,  özgürlüğe müdahale  zannetti ve anarşiye teslim oldu. Halbuki  yasakları seçmekte  bir özgürlüktü. Hristiyanlığın ifrat ve tefritine başkaldırmakla bireysel  seçim hürriyetini  birbirine karıştırdı.    

                Bir Müslümanın  düşünce sisteminde kesinlikle hem birinci  hem ikinci şahıslar açısından bireysel özgürlüğün ihlali söz konusu olamaz. Bir örnekle konuyu açmaya çalışayım. Siz Müslüman olmayı  seçerken Kur’anın getirmiş olduğu yasakları seçme özgürlüğünü de kullanmış oluyorsunuz. O halde evde  TV  izlerken, Kur’an bile dinliyorsanız sesini yukarıdaki komşunuzun duyacağı kadar açma özgürlüğünüz yoktur. Kur’an , komşunuza  da dinleme  zorunluluğu  getirme hürriyetinizin  olmadığını size baştan söylemişti.  O halde Tv nin sesini  kes,  istediğin kadar dinle. Senin bireysel özgürlük sınırın, komşunun Tv sesini duymama  sınırı kadardır. Bireysel özgürlükten zarar gören var mı? Selamlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi
SON YAZILAR