Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

BÜYÜK RESİM!

BÜYÜK RESİM!

Son günlerde ülkemiz ekonomisi yine hareketli günler yaşamaya devam ediyor. Enflasyondaki gelişmeler olumlu olmasına rağmen Merkez Bankası’nın faizi indirmesi için döviz piyasasının sakin bir seyir izleme sürecine girmesi şart. Dolar iniş çıkışlı bir seyir içinde olsa da yükseliş trendi sürmekte. %50$ + %50€ şeklinde formüle edilen ortalama döviz değeri karşısında, yaklaşık son 2.5 aydaki TL’nin değer kaybı %8’in üzerinde. Kurun yükselişinde temel faktör dış ekonomik gelişmeler, yani doların tüm piyasalarda değerinin artarken ve bizim TL’miz gibi gelişmekte olan ülkelerin paralarının değerinin düşmesi. TL’deki değer kaybı devam eder, kalıcılık gösterir ve süreç durumuna gelirse, işte o zaman ekonomimiz için tehlike çanları çalıyor demek. En kötü ve istenmeyen senaryo bu olsa gerek.

Yaklaşık 2015’in Şubat ayından beri ülke ekonomimizin geçtiği süreci düşündüğümüzde, yukarıdaki kısa girişe benzer daha onlarca olumlu veya olumsuz senaryo kaleme alınabilir. Zaten görsel ve yazılı basındaki ekonomi yorumları incelendiğinde, yüzlerce farklı yorumla karşılaşmak mümkün. İlk bakışta enflasyon, faiz ve kur arasındaki etkileşimlerle ilgili olarak farklı görüşlerin ileri sürülmesi, kamuoyunun ilgisini çektiği anlamına gelmesi açısından iyi bir gelişme olarak düşünülebilir. Fakat konuya biraz dikkatli bakılacak olursa, işin aslının öyle olmadığını hemen anlamak için Einstein zekasına gerek yok. Nasıl yani? dediğinizi duyar gibiyim, adeta. Kısaca açıklayayım.     

Eğer biraz bilgili, bilinçli ve objektif bir şekilde gelişmeleri incelersek, daha sağlıklı yorumlara, sonuçlara ulaşmamız mümkün. Gözden kaçırılmaması gereken konunun ve hedefteki asıl objenin büyük resim olduğunu hemen anlamamız da icap eder. Ama ülkemizde son bir yılda özellikle, halkın yarıdan fazlasının olurunu alan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildikten sonra, değil enflasyon-faiz-kur gibi ekonomimizi direkt olarak etkileyen bir konuda, ne olursa olsun her alanda bir kamplaşma almış başını gidiyor. Konunun ne olduğunun önemi hiç yok, iktidar ne diyorsa muhalefet tersini söylüyor, muhalefet ne diyorsa iktidar buna misliyle cevap veriyor. Bir kesim siyah derken diğer kesim beyaz diyor ve herkes kendini %100 haklı görüyor, karşı tarafı ise %100 haksız. Sanki siyasiler tarafından ülkemizin her sorunu çözülmüş, herkes kendisine boş vaktini dolduracak bir oyun arıyor, oynaşıp duruyorlar. Biraz ironide olsa ortada aktör olarak bir oyuncak, bir şamar oğlanı var, o da nüfusun yarıdan fazlasını meydana getiren, ortalama 1000 TL. - 1500 TL. aylık geliriyle ay başını borç dert bulabilen ücretli vatandaşlarımızla, küçük esnaf kesimi. Bu iki kesim şimdi, fillerin kavgası sırasında karınca misali ezilmeme, dünyanın kırk bin türlü hali var, hastalığı var, derdi var, tasası var, gün gelir lazım olur düşüncesiyle dişinden tırnağından artırarak tasarruf amaçlı aldığı dolar, euro, altından zarar etmeme telaşına düşmüş durumda. Öyle anlaşılıyor ki çok büyük bir oranı oluşturan bu iki kesim, yaklaşık 100 yıldır memleketin kaymağını yiyen küçük mutlu bir azınlığın, rantiye kesiminin umurunda değil. Birde 10 milyar dolar olduğu söylenen ve spekülatif amaçlı ekonomimize girip dolar alıp satarak kaos havası oluşturmaya çalışan ve bunların yalın ayaklığını yapan İçimizdeki İrlandalılar var. Asıl enteresan tarafı, siyasilerle Merkez Bankası arasındaki restleşme sonucu ortalığı toz duman götürmesinden, esas zarar gören tarafın büyük halk yığınları olacağını iktidarın görememesi,  ya da merkez bankasını ve küresel sermayeyle onların taşeronlarını ciddiye almamaları. Fakat şu an iktidar açısından gelinen nokta balıksırtı. Yaklaşık üç ay sonra ülke genel seçime gidecek, tasarruflarıyla adeta alay edilircesine ne yapacağını bilemeyen, her halükarda zarar eden geniş halk kesimleri oy verecek. İktidarın yapacağı bir an önce ekonomik istikrarı sağlayacak adımları, iktisat politikalarını uygulamaya koymak, değilse çok geç olacak iktidar açısından. Muhalefet ise yapıcı muhalefet yolunu seçmeli, seçsin artık. Çünkü her şeye ama her şeye muhalefet etmek, iktidarın her yaptığının tersini haykırmak, halkımız tarafından meşhur ekonomi kavramıyla ifade edelim, satın alınmıyor, fiyatlanmıyor. Bu zamana kadar hiç fiyatlanmadı, bundan sonra da fiyatlanmayacak. Yapıcı, bilinçli, nitelikli ve kaliteli muhalefet, iktidarın gerçekten yanlış uygulamalarını görüp, toplumun çıkarlarına uygun şekilde yorumlayıp halka anlatan bir muhalefet anlayışı sonucu hem kendi kazanacak hem de iktidar kendine çeki düzen vermek zorunda kalacak. En sonunda tüm toplum, büyük resim, 81 il, 78 milyon, Türkiye coğrafyası üzerinde yaşayan ve niyeti bozuk olmayan, gerçekten ülkemizin her alanda ilerlemesini isteyen herkes kazançlı çıkacak. Çok mu şey istiyoruz? Yoksa büyük resim için söylenenler sadece laftan mı ibaret?!...

Soru: Her ihracat iyi midir veya her ithalat kötü müdür? Neden?...

 

Sözün Gözü: Niyet iyiyse, sonuçta iyi olur.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR