Darbe gerçekleşseydi bölgede ne olacaktı?

Türkiye'deki darbe girişimi hedefine ulaşsaydı, terör, bölgede ve dünyada daha önce görülmemiş boyutlara ulaşacaktı.
Darbe gerçekleşseydi bölgede ne olacaktı?

gorus.jpg

Türkiye'de 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişiminin ardından başlatılan "temizlik operasyonu" için Batılı ülkelerin kahir ekseriyetinin, "demokrasinin zarar görmesi"nden endişe duyduğunu ifade etmesine karşılık aynı hassasiyeti "demokrasiye yönelik darbe girişiminin" bastırılması konusunda sergilememesi ironik bir durum. Bilakis Batı'nın tutumunda, darbenin başarısız olmasından duyulan hayal kırıklığını gözlemledik.

Batı, Türkiye'deki meşru yönetimin darbecilere karşı zafer kazanmasının, halkı ve devletiyle büyük bir sınavdan başarıyla çıkmasının ardından darbe kalkışmasını cılız, kısa ve sathi mesajlarla kınadı. Bu tutum, Batının, darbe girişimi karşısında demokrasinin başarısına inanmış olmasından uzak, kerhen sergilediği bir tavır gibi görünüyordu. Öyle ki Batının ilgisi, başarısız darbe girişiminin ardından hükümetin kamu kurumlarında başlattığı temizliğe yoğunlaştı.

Türkiye'nin müttefiki ve dostu oldukları sanılan demokratik Batılı ülkeler, darbe girişimi karşısında yeterli hassasiyeti göstermedi. Sürecin ilk günlerinde bu ülkelerden herhangi bir üst düzey yetkili Türkiye'yi ziyaret etmedi, demokrasilerde büyük bir önemi olan meclis binasının darbeciler tarafından bombalanması karşısında hiçbir dayanışma ve beraberlik tutumu sergilenmedi. Bu ülkeler, bir kez daha tarihin yanlış tarafında yer alıyor ve aslında darbenin püskürtülmesinin kendilerinin de hayrına olabileceğini takdir edemiyor.

Darbe girişimi hedefine ulaşsaydı neler olabilirdi? Bu durumda cevabını bulamayacağımız pek çok soru mevcut. Buna mukabil tarihten ve bölge ülkelerinin tecrübe ettiği darbelerden, yine aynı şekilde üzerine hüküm bina edilebilecek ölçüler teşkil eden uluslararası tutumlardan hareket edersek, gerçekleşeceğinden emin olduğumuz pek çok senaryo bulunuyor.

Mısır'daki darbe karşısında hiçbir şey yapılmadı

Darbe gerçekleşseydi, halihazırda demokrasiyi destekleyenlerden biri dahi, adaletin yerini bulması için kesinlikle çaba sarfetmeyecekti. Bir süre konuya ilişkin birkaç açıklama yapılacak sonra herşey bitecekti. Bu sözlerimiz mübalağa mı? Elbette hayır! Bundan yaklaşık üç sene önce Mısır’da benzeri bir durum meydana geldi. Mısır'da askeri darbe yapıldı, meşru cumhurbaşkanı görevinden uzaklaştırıldı, ülkenin cumhurbaşkanı ve arkadaşları hapsedildi. Cumhurbaşkanı, onlarca siyasi, aktivist ve sivil hakkında idam kararları verildi. Peki bu ülkeler ne yaptı? Hiçbir şey!

Türkiye'deki darbe girişimi başarılı olsaydı, darbeciler, seçilmiş meşru yönetimi ortadan kaldıracak, binlerce sivili öldürecekti. Doğal olarak darbecileri yollarından çevirecek biri de bulunamayacaktı. Aksine darbeciler, "laikliği korumak ve İslamcılarla mücadele" argümanını kullandıkça çeşitli gerekçeler ve deliller öne sürerek kendilerini destekleyecek, teşvik edecek kişiler bulacaklardı.

Bu konuda da mı mübalağa ediyoruz? Elbette hayır! Suriye'ye bakın! Esed'in yarım milyon insanın ölümüne ve 11 milyon kişinin, yani ülke nüfusunun yaklaşık yarısının mülteci konumuna düşmesine sebebiyet vermesi Batı'nın hiç umurunda olmadı. Çünkü önemli olan Esed'in "laik" olduğunu söylemesiydi, isterse bizzat Batılıların kriterlerine göre terörist addedilen gruplarla iş tutsun, hiç sorun değildi.

Türkiye'deki darbe girişimi başarılı olsaydı, terör, bölgede ve dünyada daha önce görülmemiş boyutlara ulaşacaktı. Bölgede demokrasiye, siyasete, taleplerinin ve umutlarının meşru yollarla ifade edilebileceğine ilişkin itimadı kalmamışlar zümresine on milyonlarca insan daha eklenecekti.

Batı diktatörleri desteklemeyi tercih ediyor

Türkiye'de darbe girişimi başarılı olsaydı bölgede ve dünyada terör, daha önce hiç görülmedik ölçeklere taşınacaktı. Bölgede meşru siyasal katılım yoluyla kendini ifade edebileceğine ve temsilcilerini seçebileceğine inanmayanlar kervanına çok sayıda kişi daha katılacaktı.

Bölgede milyonlarca insan uzun yıllardan beri artık barış arayışlarına, uluslararası kurumlara ve hukukun üstünlüğüne inanmıyor. Neden? Zira Batı'nın ekseriyeti, özellikle Ortadoğu'da, halkın kendi temsilcilerini seçtiği bir durumdansa yolsuzluğa bulaşmış, suçlu bir diktatörü desteklemeyi tercih ediyor. Bu konuda da mı mübalağa ediyoruz? Irak'a, Suriye'ye, Yemen'e ve Lübnan'a bakın!

Kimi Batılı çevreler Batı'nın kan dökmeyen, devleti, kurumlarını ve kanunları hiçe saymayan, kendilerine yönelik şantaj, şiddet ve teröre başvurmayan ülkelerle ilişki kuramayacağı gibi bir izlenim veriyor. Batının İran'la imzaladığı nükleer anlaşma, bu konuda bir fikir verebilir.

Günümüzde ABD ve AB'nin büyük kesimi, Türkiye siyaset tarihinde daha önce görülmemiş şekilde, iktidar ile muhalefet partilerinin darbe girişimi karşısında sergilediği birlik ve beraberliği görmezden geliyor. Halbuki bu, teşvik edilmesi ve övgüyle bahsedilmesi gereken bir tablo. Bunun yerinde darbe girişimi karşısında iktidarın yanında yer aldığını açıkça ifade eden partiler muhalefeti temsil etmiyormuş gibi Batı medyasında Türkiye’de muhalefete yönelik tasfiye operasyonlarının yapıldığına ilişkin haberler görüyoruz.

Darbe girişimi ve Batı medyası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasetini eleştiren Türk yazarların önde gelenleri bile Batı'daki medya kuruluşları ve yetkililerinin Türkiye’deki mevcut durumuna ilişkin haberleri karşısında şaşkınlığını ifade ediyor. Erdoğan'a yönelik eleştirel yazılar kaleme alan laik ve liberal görüşlü Türk yazarların çoğu, makalelerinde, Batının, Erdoğan’a yönelik kişisel antipatisi ile objektifliği birbirine karıştırmasını ve mevcut sorunun kaynağını, Batı'nın halihazırda Türkiye'de olanları anlayamadığı ya da böyle bir arzusu olmadığı şeklinde açıklıyor.

İyi niyetli oldukları düşünülse, Batılı ülkeler, destek olan ve dostça bir tutum sergileyebilir, tavsiyelerde bulunabilir, Türkiye'ye daha yakın olmaya özen gösterilebilir ve darbeye yönelik gerçekçi kınamalarla dostluklarını pekiştirebilirdi. Ancak Batı, mevcut durumu siyaset ve medya üzerinden Türkiye'ye yönelik saldırıları artırma fırsatı olarak görmeyi seçti.

Batı medyası ve yetkililerin izlediği bu yol, sadece Türkiye’de kendilerine karşı antipatiyi artırmıyor aynı zamanda darbeye doğrudan ya da dolaylı şekilde karıştıklarına ilişkin komplo teorilerinin makul görünebileceği atmosfer için ortam yaratıyor. Bu durum birbirine en fazla ihtiyaç duyduğu zamanda Batı ve Türkiye arasındaki mevcut uçurumu daha da derinleştiriyor.

Bu nedenle Türk halkının büyük bir kesiminin, ABD'nin ve AB'nin politikalarına muhalif bir tavır almasında şaşılacak bir durum yok. Bu ülkelerin Türkiye'yi anlamadığı veya anlamak istemediği düşünülüyor. Batı ise aralıksız şekilde Türkiye hakkındaki küçümser bakışını hakikatmiş gibi sunmaya çalışıyor.

Avrupa'da nadiren müşahede edilen görüşler arasında en kayda değer olanı eski İsveç Başbakanı ve Avrupa Konseyi Dış İlişkiler Eş Başkanı Carl Bildt'in açıklaması. Bildt, darbe girişimine ilişkin değerlendirmesinde, "Avrupa, özellikle darbenin kendisiyle bağlı konulara yaklaşımını gözden geçirmezse ahlaki otoritesini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. AB’nin 2013’teki Mısır darbesine karşı utanç verici yaklaşımı da bu alandaki pozisyonunu erozyona uğratmıştır" ifadesini kullanmıştı.

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın’ın dediği gibi, "Batı, bu milleti tanımıyor ancak bu millet onları gayet iyi tanıyor."