Gökhan Darılmaz

Gökhan Darılmaz

Doğa ve İnsan

Doğa ve İnsan

 “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın. Ama en büyük âlem sende gizlidir” demiştir mana ve söz ustası Hz. Ali. Onun bu deyişine binaen yüzyıllar sonra ise Farabi “Âlem büyük insandır; insan küçük alemdir” diyerek yaratılmışların en şereflisini tanımlamıştır.  

Bu derin cümleler göstermektedir ki,  âlemde ne varsa, insanda numunesi vardır. Kâinat küçültülse insan, insan büyültülse bir kâinat olmaktadır. Bu kapsamda yüzyıllardır, filozoflar ve kültür bilimciler, insanı ve evreni, varoluşu, olguları, yaratılışı incelemişlerdir.

Kendimizi ve içinde yaşadığımız dünyayı öğrenme hevesimiz olduğu müddetçe de tartışmalar ve araştırmalar sürecektir. Lakin görebilenler ve fark edebilenler için cevaplar, asırlar öncesinde yüce kitabımız Kur’an da verilmiştir.  Ayetlerde sunulan çok yönlü düşünme ve aynı anda binlerce anlam çıkartma mucizesi sebebiyle de İslam alimleri, çok çeşitli manalarda ifadeleri değerlendirmişlerdir. Müslüman ilim adamlarının kesiştiği ortak nokta ise öncelikle insanın kendisini bilmesi olmuştur.

Muhakkak ki birey kendini tanıdıkça davranışlarını daha iyi tahlil edecek, algılaması, çözüm yeteneği akabinde mutluluğu artacaktır. Bu noktaya ulaşanlar, daha yalın bir bakış açısıyla çevresini irdeleyeceklerdir.

Toplum tarafından sevilen örnek olmuş kişilerin hayatına baktığınızda böyle bir dinlenme ve algılama dönemi olduğunu görürsünüz. Yalnızca inanç boyutunda değil edebiyattan sanata, bilimsel çalışmalardan siyasete kadar birçok alanda tanınmış kişilerin belki en önemli ortak noktasıdır bu durum.

  Çünkü kendini tanıma, idrak yeteneğini arttırmaktadır. Yüreği ve zihnini birleştirenler tam manada düşünebilir ve gerçeklere ulaşabilirler. Bakmakla görmek arasındaki ince çizgide olduğu gibi, asıl amaç “Basar” yani  gözün görmesinden, “Basiret” yani kalbin görmesinin sağlanmasıdır.

Bu kapsamda, Kur’an-ı Kerimi okuyanlar, düşünme ve akıl etme ayetlerinin çokluğuna dikkat çekerler. Örneğin Bakara Suresindeki, ayette  “Siz, insanlara iyiliği emrederken, kendinizi unutuyor musunuz? Oysa siz kitabı okuyorsunuz. Yine de akıllanmayacak mısınız?” denmiştir

Düşünme üzerine ayetler  incelendiğinde görülecektir ki, yüce yaratıcı insanı, dünya hayatının geçiciliği başta olmak üzere, sahip olduğu nimetler, güzel ahlak, ahret, kıyamet ve akabinde  yarattığı canlılar üzerinde tefekküre çağırır.

Bende bu yazı vesilesiyle, insanı en çok düşünmeye sevk eden canlılardan olan hayvanlar alemine değinmek istiyorum. Tabiatları, yaşayışları ve yapıları incelendiğinde insanları şaşırtacak güzelliklere ve özelliklere sahip olan hayvanlar özünde bizler için mükemmel örnektirler. Onların tasarımları insan için her zaman tükenmez bir ilham kaynağı olmaktadır. Canlılardaki üstün özelliklerin teknolojiye uyarlanmasına ise biyomimetik adı verilmektedir. Örneğin bilim adamları böceklerin uçuşunu taklit edip çok gelişmiş helikopterler üretiyorlar, sürüngenlere dokunma sistemlerine bakıp çok sağlam binalar inşa ediyorlar. Yapılan çalışmalar kapsamında ise böcekler ayrı bir önem taşıyor. Çünkü elektronik mühendisleri de robot teknolojisini geliştirmek için böcekleri örnek alıyor.  Böceklerin bacakları model alınarak yapılan robotlar, yere daha dengeli basmaktadır. Ayrıca çoğu böceğin kabuğunu oluşturan kitin, sağlamlığı, esnekliği ve izolasyon gücüyle her yönden mükemmel bir malzemedir. Uçaklar ve uzay gemilerinin yapısını geliştirmek için bu madde örnek alınıyor. Kalamar, mürekkep balığı ve ahtapot gibi kafadanbacaklı yumuşakçaların su püskürtmeye dayanan tepkili yüzme sistemleri de mühendislere hız teknolojisinin gelişmesinde ilham kaynağı olmuşlardır. Dağ keçisinin toynakları dağcıların giydiği botların ve doğada yürümek için yapılmış bir çok ayakkabının tabanına örnek olmuştur.

Yaban arılarının yuvalarındaki petekleri yapmak için kağıt kullanımında uyguladıkları yöntem, mobilyacılıkta sunta yapımında tercih edilir.

Kur’an-ı Kerim ayetlerinde de mükemmel bir şekilde hayvanlar âlemine dikkatleri çekmektedir. Adı geçen hayvanlar incelendiğinde yaşam şekilleri ve davranışlarıyla da oldukça ibretlik olduğu görülür.

İnsanlar Kur’an da geçen hayvanların yapıları kadar karakter özelliğine de dikkat etmelidir. Bizlerle benzer mizaçlar taşıyan bu hayvanlar, ne olunması ve ne olunmaması gerektiğinin en güzel kanıtıdır.

Örneğin Ankebut suresine adını veren örümcekler çok enteresan olan  yuva yapma ve avlanma stratejileriyle dikkati çeker. Ağı çelikten çok daha dayanıklı olan bu hayvanın en zayıf yeri de yuvası yani evidir. Bu örnek aslında bizlere gösterir ki, ne kadar güce sahip olursanız olun ailenizin düzeni olmazsa eviniz yıkılmaktadır.

Yine sosyal böcekler olarak bilinen arı ve karıncalar toplu cemaatler olarak yaptıkları işbölümü, yardımlaşma ve akılları durduracak dayanışma özellikleriyle dikkati çekerler. Bu hayvanların karakterlerindeki birlik ve bütünlük insanlara örnek olmalıdır. Kur’anı kerimde bu iki hayvanda geçmektedir. Ayrıca çalışkanlığın simgesi olarakta sözlerimizde ve deyişlerimizde arı ve karınca örnektir. Arı’nın ürettiği bal ise birkaç ayette geçmekte ve birçok hadisi şerife konu olmaktadır. Oldukça övülen bu nimetin, sağlığa faydaları çok fazladır.

Ayette geçen ve inanlara gerek yaşayışıyla gerekse tabiatıyla örnek olacak diğer bir hayvanda yılandır. Hz. Musa’nın asasını yere attığında dönüştüğü canlı olarak aktarılmıştır. Genelde sinsiliğin simgesi olarak ta anılan yılan, insanlara niyetlerin kötü olduğu takdirde nasıl yerlerde sürükleneceğini de bir nevi göstergesidir.

Örnek vermek istediğim diğer bir hayvanda yine ayette geçen aslandır.  Bilindiği üzere cesaretin ve özgüvenin simgesi olan bu hayvanın yapısı incelendiğinde ise neden bu şekilde anıldığı daha iyi görülür. Kendi âlemi içerisinde aile kavramını yaşayan aslanlar, birlikte hareket etmeninde simgesidir. Liderlik özelliği taşıması başta olmak üzere, yapısıyla insanlara oldukça güzel örnek teşkil etmektedir.

İslam dininin özellikle üstünde durduğu ve ayetlerde adı geçen koyuna da değinmek istiyorum. Adanmışlığın ve kurbanın simgesi olan bu hayvan, insana hizmet etmek amacıyla yaratılan en önemli canlıların başında gelir. Çobanlığın tüm peygamberlerce yapılan bir meslek olduğu gerçeğinden yola çıkarak, koyunun insanları düşünmeye iten canlıların başında geldiğini daha iyi fark edebiliriz.

Hayvanlar ve mizaçlarından bahsederken çıkarcı tabiatıyla insanlar arasında bile yer bulan çakala da değinmek istiyorum. İnsanlar arasında da olumsuz bir lakap unsur olarak adledilen çakallar, hazıra konmanın ve başkasının malına göz dikmenin temsilcisidirler.

Bizler için oldukça ilginç örnek teşkil eden diğer bir türde kemirgenlerden  farelerdir. Bir nevi insandaki cimriliğin aynası olan farelerin biriktirme huyu, yiyecekleri kulağında taşıma gibi oldukça meşakkatli bir süreçle gerçekleşir.Lakin nasıl cimri insanın  biriktirdikleri kendine çok faydası olmuyorsa, farenin durumu da böyledir.

 Kimi huyları bizlere oldukça benzeyen hayvanlarla ilgili vurgulamak istediğim diğer bir unsur ise varoluşlarının doğaya ve bizlere kattığı hikmet. Fakat ne yazık ki insanlar, bu canlıların doğal düzen içerisinde avlanma ve yok etme gibi metotlarla sayılarını azaltıyorlar ve bir nevi dengeyle oynuyorlar. Halbuki doğada, bir “beslenme zinciri” var. Bu zincirin halkalarından birisi koptuğu ve de yok olduğu zaman, zincir işe yaramıyor. Talan ve bozulma başlıyor.Örneğin kurbağaların azalması  sivrisineklerin artmasına,  yılanların öldürülmesi farelerin artışına neden olur.  Kırlangıç kuşları olmadığını düşünün. Her yeri sinekler istila ederdi. Aynı şekilde keklikler ve diğer kuşlar olmazsa, çekirgeler buğday tarlalarına bitirirdi. Akbabalar, sırtlanlar yok edersek ortalık ölü hayvanlarla dolar. Solucanları aşırı öldürürsek toprak beton gibi sertleşir. Daha yüzlerce örnek vermek mümkün. Kısacası en basit bir canlının bile, Dünya’ya gelişinin bir nedeni vardır.

Onları sevmek, korumak, küçücük bir canlıyı yaşatmak insanın kendisine karşı bir sorumluluğu ve görevi olmalıdır.
Hayvanlarla ilgili önemli bir ayrıntı ise hiçbir hayvanın acıkmadan zarar vermediğidir. Etçil olan canlılara dahi dikkat ettiğinizde hayatlarının ikamesi için saldırdıklarını görürüz. Bizler buna karşın aşırı avlanma ve deri endüstrisinde milyonlarca hayvanı acımasızca öldürdük ve birçoğunun neslini tükettik. Yalnızca hayvanlara zarar vermekle kalmadı insanoğlu. Geçmişten günümüze meydana gelen zulümleri ve savaşları düşündüğümüzde, hangi canlının daha vahşi olduğunu bir kere daha sorgulamamız gerekmiyor mu?..

Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gökhan Darılmaz Arşivi
SON YAZILAR