Ömer Kocabaş

Ömer Kocabaş

Dünya savaşında Türkiye’nin yeri

Dünya savaşında Türkiye’nin yeri

Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu ile birlikte başlattığı Cerablus harekâtının başarılı bir şekilde ilerlemesinin ardından Irak ve koalisyon güçleri nihayet yaklaşık iki buçuk yıldır DEAŞ işgalindeki Musul’a operasyon yapmayı akıl edebildiler. Musul operasyonu 11 Eylül saldırısıyla fiili olarak başlayan postmodern dünya savaşında küçük bir cephe olarak yerini almıştır. Şimdi merak edilen sürmekte olan dünya savaşında ülkemizin yeri ve rolünün ne olacağıdır.

Amerika’nın Irak’ı işgalinin hem askeri hem de ekonomik olarak maliyetli olması, Rusya ile doğrudan karşı karşıya gelinmek istenmemesi gibi nedenlerle günümüzdeki savaşın şekli de değişti. Gerek Amerika gerekse Rusya doğrudan savaşa girip kendileri yıpratmak yerine bölgedeki destekledikleri gruplar üzerinden postmodern savaşı yönetiyorlar. Sanki bilgisayarda savaş oyunu oynar gibi ellerini kirletmeden hem birbirlerine gövde gösterisi yapıyor hem de bölgesel çıkarlarını kolluyorlar. Zıtlıklar üzerine inşa edilen savaşta mezhep ayrımı en etkili enstrüman olarak kullanılıyor. Bölge haritası yeniden çizilirken şimdilik Irak ve Suriye yakın gelecekte ise Türkiye ve İran üzerinden yeni uydu devletler oluşturulmaya çalışılıyor.

Irak ve Suriye topraklarında üç ayrı devlet planlandığı artık sır değil. Bir Sünni, bir Şii ve bir tane de Kürt devleti planlanıyor. Zamanla bu devletlere Türkiye ve İran’dan da topraklar katılmaya çalışılacak. Uzun vadede ise Suudi Arabistan, Yemen gibi ülkelerinde işgalleriyle Ortadoğu’da ortalama yüzyıl sürecek yeni haritanın çizilmesi ile postmodern dünya savaşı diye adlandırdığımız 3. Dünya savaşı Avrupa, Amerika, Rusya, Çin ve Hindistan gibi devletlerin burunları bile kanamadan uzaktan kumanda yardımıyla tamamlanmış olacak. Bölgemizde kurulması planlanan devletleri Sünni, Şii ve Kürt devleti olarak ayırdım ama siz o ayrımı şu şekilde de okuyabilirsiniz; Amerika ve Avrupa Birliğinin Ortadoğu’daki uydu devleti, Rusya, Çin ve Hindistan’ın bölgedeki uydu devleti. İran bu kafayla giderse bir bakmış kendisi de bu kurulması muhtemel üç devletin arasında parçalanmış gitmiş olacak. İşte 2001 yılında yazılan ve adım adım ilerleyen bu senaryoda Türkiye’nin yeri neresi olacak, ülkemiz kendi çıkarları doğrultusunda bu oyunu nasıl bozabilecek en hayati soru budur.

Bu soruya şu an için çok olumlu bir cevap veremiyoruz. Çünkü 15 Temmuz sonrasındaki tabloda Amerika ve Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin eski seviyesinde olmadığı ortada. Rusya ile iyi ilişkiler kurma çabasındayız. Bir yandan da yerel unsurlarla alternatif senaryolar üretiyoruz. Uzun vadede ne kadar başarılı olabileceğimizi göreceğiz. Bizim yapmamız gereken şey içimizdeki bazı çapsızların dediği gibi etliye sütlüye karışmadan beklemek yerine sürekli hareket halinde olup, bölgede haritanın değişmemesi için çabalamaktır. Eğer harita değişecekse bile bunun bizim çıkarlarımıza uygun olmasına gayret etmektir. 2001’den günümüze bölgede önemli değişikliler oldu, oluyor. Eğer biz kafamızı kuma gömüp kaderimize razı bir şekilde beklersek kısa vadede kazanmış gibi görünebiliriz ama en geç on yıl içerisinde benzer bir akıbete uğrarız. Bu nedenle elimizi taşın altına koymalıyız.

Birinci dünya savaşında mağlup olup topraklarımızın önemli bir bölümünü kaybettik. İkinci dünya savaşına girmedik. Belki bir zarara uğramadık ama uzun vadede bir ilerleme de kaydedemedik. Bu nedenle kaderimizi başkalarının eline bırakıp yeni bir felaket yaşamamak için bu postmodern üçüncü dünya savaşında hem ülkemizin hem de bölgemizin çıkarlarını sonuna kadar korumalıyız. Bunun için alternatif stratejiler geliştirmekte siyasilerimizin boynunun borcudur.

Bu puslu süreçte ülke olarak iktidarıyla, muhalefetiyle tek ses olmak zorundayız. Fakat nedense CHP ve HDP cephesi yaklaşmakta olan tehlikeyi ya göremiyor ya da AK Parti gitsin de ne olursa olsun gafleti içerisindeler. Sadece MHP lideri Devlet Bahçeli isminin de hakkını verircesine gündelik politik kavgaları bir kenara bırakıp hükümetin yanında yer alıyor. Milletimizde yaşanılanları yakından izlediğinden günü gelince hak edenlere mutlaka bedelini ödetecektir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi
SON YAZILAR