Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

DÜNYA TAVUK AB(D) TİLKİ OLURSA

DÜNYA TAVUK AB(D) TİLKİ OLURSA

          Aralık ayındaki FED toplantısının ayak seslerinin daha fazla duyulmaya başlandığı 2017’nin Kasım ayının son günlerinde, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerle, gelişme yolundaki ülkelerin başında gelen ve aynı zamanda küresel piyasanın en önemli aktörlerinden Çin’deki gelişmeler ilgiyle ve birazda tedirginlikle takip edilmektedir. Her ne kadar ABD ve AB ülkelerinin bir çoğu için sorunlar yaş pasta üzerindeki krema türünden olsa da; yapısal iktisadi sorunları çözemeyen, enerji ithal etmek zorunluluğundan kurtulamayan, zengin petrol rezervlerine sahip olmasından dolayı gelişmiş batı ülkelerinin çıkar hesaplarının odağındaki dünyayı ateş topu haline getirebilecek potansiyele sahip Orta Doğu bölgesinin hemen yanı başında yer alan ve tüm bunların üzerine on beş yılı aşkın bir süredir koalisyonsuz tek başına yönetilmesine rağmen siyasi istikrarın toplumun geneline yayılmasını sağlamada beklenen başarıyı yakalayamayan Türkiye için durum, pek iç açıcı nitelikte değildir. Ülkelerin hatta firmaların birbirlerini her alanda çok kısa sürede etkileyebildiği, dünyanın nerdeyse bir mahalle boyutuna indirgendiği günümüzde, atılacak en küçük yanlış adımın telafisi artık çok daha zordur. Dünyanın her hangi bir köşesinde maliyet fiyatı ve nitelik bakımından ilave özellikler taşıyan bir malı üreten firma, farklı ülkelerde aynı veya benzer mallar üreten yüzlerce firmanın iflasına yol açarak, pazar payını ele geçirebilmektedir. Bu gelişme artık, hemen her malda ve her alanda görülen olağan bir durum olarak yadırganmamaktadır bile. Firma açısından söz konusu olan bu tür gelişmelere kendi çıkarlarını maksimum yapmaya çalışan dünyanın ekonomi ve siyasetini kontrolü altında tutan ülkelerin lehine olması koşuluyla soyununca, kurallar yeniden yazıldığından ve tüm hesaplar bir kez daha yapıldığından, uzun dönemi kapsayan istikrarlı bir ortamın sağlanması da, bir o kadar zorlaşmaktadır.

          Ülkeler arasında etkileşimin küreselleşmeden dolayı inanılmaz hız ve derinliğe ulaşmasının sonucu olarak, başta iktisadi unsurlar olmak üzere siyaset ve toplumsal konulardaki çıkarların da değişime uğraması dünya ülkelerinin bir gerçeği olması yanında, olası etkilerden kaçış da mümkün gözükmemektedir. Birde buna ABD ve Almanya’nın başını çektiği batı ülkelerinin çıkarlarını elde etmek için gözü kararmış hırslarına, evrensel ülkelerarası hukuk (delilsiz gerekçelerle ülkelerin işgal edilmesi) ve savaş kurallarını yok saymaları da (terör örgütlerine silah, cephane ve maddi kaynak sağlanması vb.) eklenince, dünyada meydana gelecek hiçbir olaya şaşılmaması bir yana, global barışın yerküreye yayılabileceği yönünde olumlu gelişmelerin beklentisine girmekte fazla iyimserlik olacaktır.

          Tüm ülkeleri kapsayan batı ülkeler çıkarlarının ne pahasına olursa olsun sağlanması üzerine dayanan bir sistemden, hiçbir ülke uzun dönemi kapsayan bir ekonomik, siyasi ve toplumsal istikrarı sürdüreceği düşüncesine kapılmamalıdır. Bu nedenle ABD, AB ülkeleri, Japonya, Çin, İngiltere, Rusya gibi dünya ekonomisinde önemli roller üstlenen ilgili açıklanan veri ve raporlara göre, politikalar üretmenin fazla bir önemi de kalmamaktadır. Söz konusu bu, batı ülkelerinin kendileri dışındaki coğrafyalardaki her türlü kaynağı kullanma hakkına sahip olmaları ile ve kendi vatanlarını, topraklarını ve kendi sınırları dahilindeki yeraltı-yer üstü kaynaklarını savunan ülkeleri kendi tahakkümleri altına alma düşüncesi gibi genel yanlışlarından dönmeden dünyanın rahat, huzur ve barışa kavuşması mümkün değildir. Bu vakitten sonra her ülke bu gerçeği bilerek, hesabını ve geleceğini kurgulamalıdır.

          Yellen’in yerine Powell’in gelecek olması, ABD borsalarındaki teknoloji firmaların hisse senetlerine alımın artması sonucu yükselmesi, Asya borsa endeksinin yükselmesi, 12 Aralık’taki FED toplantısında faiz artırımına gidileceğine kesin gözüyle bakılması, Almanya’da hükümet kurulamaması krizinin Euro’nun Amerikan dolarına göre değerinin düşmesi, ECB’nin enflasyonun istikrarlı şekilde yerleştiğine inanılmadığı gerekçesiyle genişletici para politikası uygulamalarına devam edilecek olması gibi olumlu ve olumsuz gelişmelere bakılarak kalıcı politikalar üretilmesi, sağlıklı sonuçlar vermeyecektir.

          Türkiye olarak, içinde yaşadığımız dünya koşullarını tam olarak anlayıp, tüm politikalarımızı toplumsal dokumuza uygun olacak şekilde dizayn edip, tam kapsayıcılığı da sağladıktan sonra, ABD ile Almanya’nın başını çektiği AB ülkelerinin aba altından değil aba üzerinden sopa gösterir şekilde iktisadi (döviz kuru, AB’den Türkiye’ye verilmek zorunda olan kaynakların azaltılması, kredi derecelendirme kuruluşlarının sübjektif karar ve yorumları vb.)  ve siyasi (terör örgütlerinin desteklenmesi, sınır güvenliğimizi tehdit etmeye yönelik kararlar alınması vb.) manipülasyonların etkisi ancak kısa ömürlü olacaktır. Reel üretimi ekonomiye hakim kıldıktan sonra, ülkemiz üzerinde yapılan manipülasyonlardan korkmaya gerek yoktur. Üstelik bizim birbirimizle daha sıkı kenetlenmemizi sağlar.

  

            Soru:  Rekabet ortamının sağlandığı bir ekonomiyi herkes gerçekten istiyor mu? Neden?

            Sözün Gözü: Konuşmak kolay yapmak olay.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR