Düşman gelse böyle namertçe davranmazdı

Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında, MİT tırlarının aranmasına ilişkin, "Düşman gelse böyle namertçe davranmazdı" dedi.
Düşman gelse böyle namertçe davranmazdı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,  AK Parti Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca her yıl, çok anlamlı faaliyetlerle ifa edilen Kutlu Doğum Haftası'nın tüm insanlık için hayırlı olmasını dileyerek, "Doğumunun sene-i devriyesinde bir kez de burada Hazreti Peygamber Efendimiz'i, Allah'ın selam ve salatı ile hürmetle yadediyorum" dedi. 

İstanbul'da Sinan Erdem Kapalı Spor Salonu'nda ve Ankara Arena'da, binlerce kişinin katılımıyla güzel merasimler gerçekleştirildiğini anımsatan Erdoğan, hafta boyunca değişik illerde bu törenlerin devam edeceğini belirtti. 

Erdoğan, bu yıl, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığı başta olmak üzere diğer bazı kurumların da Hazreti Peygamber'i, şanına yaraşır bir hürmetle ve çeşitli etkinliklerle hatırlattığını kaydetti. 

Mehmet Akif Ersoy'un, "Her bir fert, her bir cemiyet, hatta tüm beşeriyet Hazreti Peygamber'e medyundur" mısrasını anımsatan Erdoğan, "Bizler de bu borcumuzu inşallah, Hazreti Nebi'yi sürekli hatırlayarak ve hatırlatarak eda etmeyi sürdüreceğiz. Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle bir kez daha Hazreti Nebi'ye ve ashabına Allah'ın selam ve salatını iletiyor, onun gösterdiği istikametten ayrılmamayı Rabbim'in herkese nasib etmesini diliyorum" dedi. 

"İstanbul her geçen gün daha da güzelleşiyor"

Hafta sonunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımı tamamlanan Ambarlı İleri Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisi'nin açılışını yaptıklarını anımsatan Erdoğan, yaklaşık 350 milyon liralık bir yatırım olan söz konusu tesisin, İstanbul'un 5 ilçesinin, 1 milyon 600 bin nüfusun atık sularını arıtacağını söyledi. 

Bu tesis sayesinde, Marmara Denizi'ne yıllık 55 bin ton çamurun, 146 milyon metreküp kirli suyun karışmasının önleneceğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti: 

"1994'te İstanbul'da görevi devraldığımızda sadece iki tane atık su arıtma tesisi vardı. O da ileri biyolojik değildi. 20 yıl içinde biz İstanbul'a 53 yeni arıtma tesisi kazandırdık. Şu anda İstanbul'un atık sularının yüzde 97'si arıtma sisteminden geçiyor. Marmara Denizi'ne akan atık sular, biyolojik olarak yüzde 74 oranında arıtılıyor. Yapımı devam eden tesisler de bittiğinde, Marmara Denizi'ne akan atık sular, yüzde 99 oranında biyolojik arıtmadan geçmiş olacak. Şu anda gerek Haliç gerek Boğaz gerekse Marmara Denizi, yüzülebilen, balık tutulabilen bir temizliğe kavuşmuş durumda. Üniversitelerin de ifadesiyle; biz 1994'te göreve geldiğimizde Haliç'te balık bulmak, yüzmek mümkün değildi. Ama şimdi 47 çeşit orada balık bulunabiliyor.

İstanbul'da nüfus hızla artıyor. Artan refahla birlikte araç sayısı, su tüketimi, çöp üretimi artıyor. AK Parti'li belediyeler sayesinde İstanbul'daki bu büyümeye rağmen, İstanbul geriye gitmiyor, her geçen gün daha da güzelleşiyor. Bir yandan geçmişin sorunlarını çözerken bir yandan da büyüyen İstanbul'un ihtiyaçlarını karşılıyor, dünyanın en büyük metropollerinden birini daha yaşanabilir hale getiriyoruz. Mahalli seçimlerden hemen sonra böyle bir bir açılış töreniyle hamdolsun bunu gerçekleştirmiş olmak, herhalde bir şeyi de ortaya koyuyor: 'Durmak yok yola devam' dedik, diyoruz."

"Mercek altında tutacağız"

Erdoğan, Türkiye genelinde görevi tekrar devralan belediye başkanlarının kesintisiz olarak çalışmayı sürdürdüklerini belirtti. 

Önümüzdeki 5 yıllık dönemde, AK Parti Genel Merkezi olarak belediyelerini çok daha yakından mercek altında tutacaklarını belirten Erdoğan, "Belediye başkanlarımızı takip edecek, hata yaptıklarında uyarılarımızı kendilerine ileteceğiz. Her belediye başkanımızı projelerinde, hizmetlerinde, yatırımlarında daha yakından yönlendirecek ve teşvik edeceğiz. Yeni bir anlayışla daha dinamik, katılımcı, şeffaf yönetimle, inşallah AK Parti'li belediyelerin diğerlerinden farkını bu dönemde çok daha belirgin şekilde ortaya koyacağız" diye konuştu.

"Gelişmeleri çok büyük bir dikkatle takip ediyoruz"

Türkiye'nin, bölgesinde önemli gelişmelerin yaşandığı bir süreçten geçtiğini ifade eden Erdoğan, Suriye'de rejimin sürdürdüğü mezalimin, arkasında 200 bine yakın cansız beden, yüz binlerce yaralı, milyonu aşkın sürgün bırakarak devam ettiğini söyledi. 

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Mısır'da askeri darbeyle başlayan süreç, arkasında bıraktığı bin cansız beden yetmezmiş gibi bir de 529 idam kararı ile tekrar dünya gündeminde sıcak yerini koruyor. Aynı şekilde Ukrayna'da da kaygı verici gelişme yaşandığına şahit oluyoruz. Bölgemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri çok büyük bir dikkatle takip ediyoruz. Dışişleri Bakanımız, seçim sürecinde temaslarını aralıksız olarak sürdürdü. Şu anda yine yurt dışında bu temaslar yine devam ediyor. Biz de Azerbaycan'a yaptığımız resmi ziyaretle birlikte dış politikadaki temaslarımızı yoğunlaştırdık. Geçtiğimiz hafta içinde Hırvatistan Parlamentosu Başkanı ile Kenya Cumhurbaşkanı ve Senegal Dışişleri Bakanı ile görüşmelerim oldu. Bugün ABD Temsilciler Meclisi Başkanı bir heyetle geliyor, onu kabul edeceğiz. Yarın Letonya Cumhurbaşkanı ile görüşmemiz var. Perşembe günü de kardeş Malezya'nın Başbakanı'nı Ankara'da ağırlayacağız."

"Girişimler acziyetin ifadesi"

Erdoğan, seçim öncesinde, hükümeti yıpratmak gayesiyle içeriden olduğu kadar dışarıdan da çok ağır bazı saldırı girişimleri olduğunu, bunların bazılarının şu anda da devam ettiğini söyledi. 

İçeride huzura, istikrara, demokrasiye, çözüm sürecine ve ekonomiye saldırı yapılırken dışarıda da Türkiye'nin imajına yönelik planlı ve art niyetli bir kampanya başlatıldığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: 

"Dışarıdaki bu kampanyaların hangi niyetle yapıldığını ve nerelerden beslendiğini çok iyi biliyoruz. Zira içeride birtakım algı operasyonları yapılırken, dışarıda da aynı paralelde operasyonlar gerçekleştirildi.

Örneğin içeride yargı ve emniyet içindeki çeteler marifetiyle MİT'in tırlarına saldırıldı. Bu saldırıda amaç, Türkiye'ye, 'terör örgütlerine yardım eden ülke' iftirasını atmaktı. Düşünün, bu ülkenin kurumlarına yerleşmiş çete mensupları, kendi ülkelerine 'terörist ülke' yaftasını yapıştırmak için bu operasyonu yaptılar. Tırları durduranlar, MİT mensuplarını tartaklayanlar, tamamen hukuksuz biçimde o tırlarda arama yapanlar, bunu sadece ve sadece Türkiye'yi uluslararası arenada zora sokmak adına yaptılar. İnanın, düşman gelse böyle namertçe davranmazdı. Bu ülkenin bazı yargı ve emniyet mensupları, Türkiye'nin en azılı düşmanlarını bile kıskandıracak biçimde, kendi ülkelerine bu ihaneti yaptılar. İçeride hainler çalışırken, dışarıda da bazı raporlar, bazı haber ve köşe yazıları marifetiyle farklı bir operasyon başlatıldı. Bu operasyon hala devam ediyor. 

Suriye'deki kimyasal saldırı ile Türkiye arasında bir bağlantı varmış gibi tamamen asılsız iddialar ortaya atıldı. El-Kaide terör örgütüyle Türkiye arasında bir bağlantı varmış gibi, Türkiye terörü destekliyormuş gibi bir algı oluşturulmak istendi. Türkiye içindeki o malum çevreler o malum medya bu iddiaları anında alıyor, hem Türkiye gündemine hem dünya gündemine taşıyor. Bunun dışında da ihanet girişimlerine şahit olduk. 

AB içinde Türkiye'yi hemen hiç tanımayan, Türkiye'de sadece belli kaynaklardan haber alan kesimler nezdinde kara propaganda yapıldı. ABD'de aynı şekilde kara propaganda yapıldı ve yapılıyor. Ülkelere mektuplar yazılarak, hatta Ermeni lobisinin temsilcileri ile işbirliği yapılarak, hatta onlara parasal destek verilerek Türkiye'ye karşı çok çirkin, çok alçakça karalama kampanyaları yürütülüyor. Biz tüm bu ihanet ve girişimlerini, bu insanlara, bu çevrelere acıyarak izliyoruz. Çünkü bu girişimlerin tamamı bir acziyetin ifadesinden başka bir şey değildir. Tüm bu girişimler 30 Mart seçimlerinde milletten çok ağır cevap alan, yenilmiş, kaybetmiş çevrelerin hezeyanından öte değildir.

Birileri yanılmasın; Türkiye küresel ölçekteki etkinliklerini, imaj çalışmaları ile gazete haberleri ile sanal olarak inşa etmiş bir ülke değildir. Türkiye gazete haberleriyle, yalan yanlış rapor, ısmarlama köşe yazılarıyla imajı zedelenecek bir ülke hiç değildir. Türkiye dünyada büyüyen ekonomisiyle gelişen demokrasisiyle bölgedeki müstesna konumuyla varlık gösteren bir ülkedir. Biz imajla değil, aktif, önalıcı, samimi, barışçı dış politikamızla dünyada varız ve bu şekilde var olmaya devam edeceğiz."

"Zanlıların serbest bırakılması düşündürücü"

Erdoğan, Türkiye'yi terörle ve terör örgütleriyle yan yana göstermeye çalışan her rapor ile haber ve yorumun, sahiplerinin itibarını sarsacağını ama Türkiye'ye ve Türkiye'nin itibarına en küçük bir zarar veremeyeceğini vurgulayarak, gerek AB nezdinde gerek küresel ölçekte bu tür saldırıları etkisiz kılmak için yoğun bir şekilde çalışmaya devam edeceklerini kaydetti.

MİT'e ait tırların hukuksuzca durdurulması ve aranması, Dışişleri Bakanlığı'ndaki toplantının dinlenmesi ve diğer hukuksuz dinlemeler konusunu da çok yakından takip ettiklerini belirten Erdoğan, "Bu casusluk faaliyetlerinin açığa çıkarılmasının önünde ciddi bir direnç olduğunu burada vurgulamak istiyorum" dedi.

Erdoğan, şöyle konuştu:

"Adana'da vatansever bir savcı çıktı. Hem casusluk faaliyetleri hem de hukuksuz dinlemeler konusunda soruşturma başlattı. Bazı zanlılar da bu soruşturmalar kapsamında gözaltına alındı ve tutuklandı. Aradan bir kaç gün geçmeden işte o paralel yapı, o paralel çetenin mensupları devreye girdiler ve soruşturmaya müdahale ettiler. Paralel yapının medyası manşet atıyor, paralel yapının yargıdaki uzantıları adeta talimat almışcasına zanlıları serbest bırakıyor ve tutuksuz yargılama kararı ile serbest kalıyor. Ortada apaçık bir ihanet varken, apaçık bir casusluk faaliyeti varken haklarında güçlü deliller bulunan zanlıların serbest bırakılması gerçekten düşündürücüdür. Aynı şey böcek soruşturmasında yapıldı. Zanlılar ellerini, kollarını sallayarak yurt dışına kaçtılar. Aynı şey sınavlardaki yolsuzluk soruşturmasında yapıldı. Aradan yıllar geçti ve belki de deliller karartıldı. Biz yargıdaki bu çeteleşmeyi, yargının bir kısmına sirayet etmiş bu kokuşmuşluğu dile getirdiğimizde; 'siyaset yargıya müdahale ediyor' diye birileri ayağa kalkıyor.

İşte buyurun Adana'da çok açık bir casusluk faaliyeti var, çok açık bir ihanet var. Yargı içine sızmış çete mensupları eliyle bırakın sessiz kalmayı casuslar, hainler lehine karar alındı. Başta HSYK olmak üzere, yüksek yargı da bu hukuk cinayetlerini adeta uzaktan film izler gibi izliyor. Allah aşkına soruyorum: Bu mesele sadece benim meselem midir? Bu mesele sadece AK Parti'nin, Hükümetin meselesi midir? Bu mesele Türkiye meselesi değil de nedir? Bu ülkenin Cumhurbaşkanının, Başbakanının , Genelkurmay Başkanının, hakim ve savcılarının dinlenmesinden daha vahim ne olabilir? Bu ülkenin Dışişleri Bakanlığı'ndaki en gizli toplantının dinlenip servis edilmesinden daha vahim ne olabilir? MİT'e ait tırların durdurulmasından, MİT mensuplarının darbedilmesinden, tırların aranmasından daha vahim ne olabilir? CHP, MHP, BDP bu hukuksuzluk karşısında hiç konuştular mı? Daha ne kadar susacaklar, daha ne kadar üç maymunu oynayacaklar? HSYK, bu hukuksuzluk ve hukuk cinayeti karşısında daha ne kadar sessiz ve takipsiz kalacak? Yargı içindeki paralel çeteye cesaret veren bu tavırlar daha ne kadar devam edecek? Hiç kusura bakmasınlar tek başımıza kalsak da biz bu ülkenin ve milletin çıkarlarını, hukukunu sonuna kadar, hukuka inanmış olan yargı mensuplarıyla inşallah savunmaya devam edeceğiz. Birileri şantaja boyun eğmiş olabilir. Birileri tehditlerle sindirilmiş olabilir. Birileri de haşhaşı fazla kaçırmış olabilir ama biz sonuna kadar bu hukuksuzluğun takipçisi olacak, yılmadan, vazgeçmeden, asla boyun eğmeden, geri adım atmadan bu çetenin üzerine gideceğiz."

"Kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak"

Başbakan Erdoğan, suç işleyenlerin er ya da geç mutlaka yargının karşısına çıkacağını belirtti. 

Suça göz yumanların, ortadaki açık delilleri rağmen suçun üzerini örtenlerin er ya da geç ama mutlaka bunun hesabını yargı önünde vereceklerini ifade eden Erdoğan, "Devletin koridorlarından çeteleri nasıl kovduysak, kovuyorsak, o koridorları nasıl temizlediysek, hiç kimsenin şüphesi olmasın, adliye koridorlarından da o çeteleri, o şebekeleri kesinlikle temizleyeceğiz. Ama tabi bunun akşamdan sabaha derseniz, o kadar kolay değil, 35 yıllık bir sürecin temizliğini yapacaksınız. Hiç kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz ve kalmayacak" dedi.

Erdoğan, bugüne kadar kuvvetler ayrılığını hassasiyetle savunduklarını ve Türkiye'nin selameti adına bunu en güçlü şekilde savunmayı sürdüreceklerini ama yasama ve yürütme olarak yargıda tuzun kokmasına da müsaade etmeyeceklerini kaydederek, yetki alanları çerçevesinde zaten gerekeni yaptıklarını bildirdi. Erdoğan, "Vazifelerini ihmal edenlere de vazifelerini hatırlatmak bizim sorumluluğumuzdur. Bundan da kaçınmayacağız" diye konuştu.

"30 Mart seçimlerinde ağır yenilgiye uğrayan partiler..."

Başbakan Erdoğan, 30 Mart seçimlerinde ağır yenilgiye uğrayan siyasi parti ve çevrelerin hezimetlerini örtmek için yoğun bir şekilde gündemi farklı yerlere çekmeye çalıştıklarına şehit olduklarını söyledi. 

CHP, MHP ve BDP'nin seçimin üzerinden 16 gün geçmiş olmasına rağmen halen çıkıp öz eleştiri yapmadıklarını, seçim sonuçlarını sağlıklı şekilde değerlendirmediklerini ifade eden Erdoğan, CHP'nin 30 Mart akşamından itibaren "seçimlere hile karıştı" iddiasını sürekli gündemde tutarak kendi tabanını oyaladığını söyledi. Erdoğan, "MHP seçim sonuçlarını konuşmak yerine Cumhurbaşkanlığı seçimlerini gündeme getirerek... Zaten kampanya boyunca da Cumhurbaşkanlığı seçimlerini konuşmuştu. Şimdi salı günleri şu grup toplantısı olmasa herhalde konuşacak hiç bir şeyi yok. Bunu da 'dostlar alışverişte görsün' anlayışı ile ister istemez gelip bu konuşmaları gelip tabii ki yapıyorlar" dedi.

"CHP'de sorgulama başladı"

Başbakan Erdoğan, BDP'nin de aynı şekilde gündemi farklı yerlere çekerek seçim yenilgisinin üzerini örtemeye çalıştığını söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti:

"Yapay gündemler, bu üç muhalefet partisinin de seçimin verdiği mesajlardan köşe bucak kaçmalarına çare olmayacaktır. Bu partiler kendilerini sorgulamazsa, tabanlarına gereken hesabı vermezlerse, er ya da geç bu partiye oy vermiş kardeşlerim parti yönetimlerini sorgulamaya başlayacaktır. Nitekim CHP'de de bu sorgulamanın başladığını görüyoruz. Vatana ihanet içindeki paralel yapıyla işbirliği yapmanın elbette bir bedeli olmalıdır. CHP ve MHP kendi tabanlarına karşı mutlaka bunun hesabını vermelidir, verecektir. Biz ne bu ihaneti ne de bu hainlerle işbirliği yapanları asla unutmayacağız, asla da unutturmayacağız. Bu ihanetin, bu işbirliği ve ittifakın üzerinin örtülmesine de asla göz yummayacağız. 

Biz hiç bir zaman gerilimin tarafı olmadık. Siz o sesi çok çıkanlara, o malum medya eliyle kara propaganda yapanlara hiç aldanmayın. Bu ülkede biz 12 yıldır eser siyasetinin, plan ve proje siyasetinin temsilcisi olduk, onlar gerilim siyasetinin temsilcisi oldular. Şu sorulabilir? Ne yaptınız? Bu ülkede yerel yönetimlerde neleriniz var, hangi eseriniz var, bunu onlara sorun yeter. 12 yıl boyunca biz eser, hizmet, icraat ürettik; onlar sadece ve sadece gerilim ürettiler. Şu ana kadar 12 yıl içerisinde 8 seçime girdik ve her seçimden birinci parti olarak zaferle çıktık. Her seçim sonrasında, başta medya olmak üzere, bizden balkon konuşması yapmamızı, gerilimi düşürmemizi istediler. Hep bunu söylediler. Biz de bunu yaptık, 'büyüklük biz de kalsın' dedik. Her seçim sonrasında gerilimi düşürmek için gereken adımı attık. İşte en son 12 Haziran 2011 seçimlerinin olduğu akşam, yine genel merkezimizde balkona çıktık; 'gün hesaplaşma değil helalleşme günüdür' dedik ve herkesten helalleşme istedik, açtığımız davalardan feragat ettik. Biz bu büyüklüğü, olgunluğu gösterirken, ne CHP'den ne MHP'den ne de BDP'den bu olgunluğu hiç bir zaman göremedik. Biz elimizi uzattık, onlar bize yumrukları ile karşılık verdiler ve kaçtılar. Biz musafaha yapalım istedik, onlar yumruklarını sıktılar. Öyle zamanlar oldu ki 'gidelim partilerinde ziyaret edelim, konuşalım' dedik, o nezaketi bile göstermediler. bizim MHP'den üç kez bizim bu tür talebimiz oldu. Gerilimin tarafı kimdir? İşte bunlar."

Başbakan Erdoğan, CHP Grubu'nu gidip ziyaret ettiklerini, daha önceki dönemde makamlarında ziyaret ettiklerini belirterek, "Anlaşırız, anlaşmayız o ayrı bir konu. Ama bu görüşmeleri yaptık. Fakat MHP ile bunu hiç yapamazsınız, 3 kez talebimiz olmasına rağmen, bu ülkenin iktidar partisiyiz, parlamentonun yüzde 63'üne sahibiz. Biz sizden ziyaret istiyoruz, 'gelelim, ziyaret edelim, oturalım, konuşalım' istiyoruz; beyefendiler 'evet' diyemiyor, 'hayır' diyor. Kim gerilimin tarafı? Bunlar da insani ilişkiler noktasında da maalesef böyle bir şeyi beklemeyin" dedi.

Geçen hafta burada MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile alakalı ifade kullandığını hatırlatan Erdoğan, "Niye kullandım bu ifadeyi? Beyefendiler rahatsız olmuş. Peki aynı gün grup konuşmasında Bahçe'nin şahsıma yönelik hakaretlerini... Kulakları bunların sağır mıydı ya dinlemediler mi? Sen bu ülkenin Başbakanına bu denli hakarette bulunacaksın, bu ülkenin Başbakanı 1,5 yıldır sizin isminizi ağzına almadı, siz hala cevap vermeyeceksiniz. Kusura bakmasınlar biz bir yanağına tokat atıldığı zaman öbür yanağını uzatanlardan değiliz. Biz Akif'in ifadesiyle, 'yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?' Biz uysal koyun değiliz, uysal koyun değiliz" diye konuştu.

"Aynada kendilerine baksınlar"

Erdoğan, bugüne kadarki süreçte gösterdikleri tutumun aynı şekilde devam etmeyeceğini belirterek, "Bu nasıl bir hesap Allah aşkına? Kazanan biziz, birinci parti olan biziz, zafere ulaşan biziz ama adeta özür dilememizi bekler gibi balkon konuşması yapması beklenen de yine biziz. Tamam da bu adamların da balkon konuşması yapması gerekmez mi? Bir de onlara söyleyin, onlar da çıksın bir balkon konuşması yapsın" dedi.

Erdoğan, gerilim siyasetini kim üretiyorsa gerilimi düşürecek olanın da o olduğunu ifade ederek, "Gergin üslup konusunda AK Parti'yi ya da bizi itham edenler, önce gitsinler şöyle aynada kendilerine baksınlar. Kendi üsluplarını  gözden bir geçirsinler. Şu anda da yapmak istedikleri bu... Şu anda da gerilim üreterek hem başarısızlıklarını hem beceriksizliklerini gizlemeye çalışıyorlar. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz" diye konuştu.

Üretilen yapay gündemler, yapay tartışma ve gerilimlerin AK Parti için kurulmuş bir tuzak olduğunu kaydeden Erdoğan, kendilerinin bu tuzağa düşmeyeceklerini vurguladı. Kendilerinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de ardından 2015 genel seçimlerine de sükunet içinde, tamamen demokratik kültür ve olgunluk içinde gitmesini arzu ettiklerini anlatan Erdoğan, bunun için de samimi şekilde mücadele vereceklerini söyledi. 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine işaret eden Erdoğan,  "Önümüzde sadece 4 ay var. Biz 4 ay içinde ilkeli duruşumuzu, onurlu ve en önemlisi de omurgalı duruşumuzu muhafaza edeceğiz. Siyaset, omurgalı duruş gerektirir. Siyaset, ilkeli duruş gerektirir. Bakın 30 Mart seçimleri öncesinde, aynen bugün olduğu gibi, seçimlere 4 ay kala 17 Aralık'ta bir senaryo yazdılar ve bu çirkin senaryoyu uygulamaya koydular. O senaryonun yazarlarının, piyonlarının, maşalarının, aktörlerinin bugün ne halde olduğunu herkes gördü ve görüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 4 ay kala da aynı şekilde bayat senaryoya başvuranlar, milletten gereken cevabı alırlar" dedi.

"Süreci suhuletle götüreceğiz"

Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin maalesef bugüne kadar genellikle hep sancılı olduğunu, ifade eden Erdoğan, kendilerinin bu sancılı seçimleri sona erdirmek için Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesini sağladıklarını hatırlattı. "İnşallah Ağustos ayında tarihimizde ilk kez Cumhurbaşkanı halkın oylarıyla seçilecek" diyen Erdoğan, 10 Ağustos'ta ilk, 24 Ağustos'ta ise ikinci turun yapılmasının YSK tarafından karara bağlandığını hatırlattı.

Geçmişte olduğu gibi bugün de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin krize dönüştürülmesine,  Türkiye'ye ve millete bedeller ödettirilmesine kendilerinin asla izin vermeyeceklerini anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bu süreci suhuletle götüreceğiz. Ekonomide, demokraside en küçük bir riskin oluşmasına mahal vermeden, ülkede en küçük bir belirsizlik oluşmasına mahal vermeden bu süreci  tamama erdireceğiz. Şöyle düşünün bizden önceki dönemleri. Bir seçim yılında ekonomi alt üst olurdu. Seçim ekonomisi derlerdi, sağa, sola her şeyi saçarlardı. Ama bizde  hamd olsun böyle bir şey olmadığı gibi, buyurun şimdi bu yıl iki seçim olacak. Ekonomimiz sürekli tırmanışta. Daha iyi bir  konumdayız. Niye? Yere sağlam basıyoruz. Bazı eksiklerimiz yok mu, var. Onları da bu ara kesinlikle çözeceğiz. Bizler faiz lobisine milletimizi sömürtmeyeceğiz. Bunun da kararlılığı içindeyiz. Bu ilk seçimleri inşallah başarıyla gerçekleştirecek, bundan sonra da Türkiye'nin tam bir demokratik kültürle bu süreci tamamlaması için ilk adımı atmış, kapıyı aralamış olacağız."

"İlk Meclis ruhunu yeniden egemen kılmamız zarurettir"

Erdoğan, gelecek hafta 23 Nisan'da TBMM'nin açılışının 94. yıldönümünü 77 milyonun hep birlikte idrak edeceğini belirterek, bugüne kadar değişik vesilelerle 23 Nisan 1920'deki kuruluş felsefesine dikkat çektiklerini söyledi. Türkiye'nin o dönemdeki her vilayetinden mebusların Ankara'da ilk Meclis çatısı altında biraraya geldiklerini kaydeden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Alevi de vardı, Sünni de vardı. Türk de Kürt de diğer etnik kökene mensup herkes vardı. Sarıklı da vardı fesli de vardı, sakallı, şalvarlı da vardı. Hiçkimse yek diğerinin inancına, mezhebine, etnik aidiyetine, geldiği şehre, kılık kıyafetine, fikrine, meşrebine  hoşgörüsüzlükle bakmıyordu. Misakı milli içinde ne varsa, kim nasıl yaşıyorsa orada, ilk Meclis'te temsil edilmesi amaçlanmıştı. Çünkü orası Türkiye Büyük Millet Meclisi idi. Kaymak takımının meclisi değildi. Yani Türkiye neyse, ilk Meclis de bir Türkiye fotoğrafı olarak teşekkül etmişti. Hepsi de istiklalden yanaydı, hepsi vatanseverdi, hepsi birer kahramandı. Hep birlikte toprakları, vatanları uğruna çalıştılar, İstiklal Savaşı'nı idare ettiler ve  hep birlikte zafere imza attılar. Ne zamanki Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde tek tip insan modeli oluşturulmak istendi, işte o zaman sorunlar başladı. Devlet tarafından, tek parti idaresi tarafından vatandaşlar arasında makbul ve makbul olmayan ayırımı yapıldığında; işte o hoşgörü, tahammül, birbirine saygı atmosferi büyük bir yara aldı. Devletin vatandaşlar arasında yaptığı ayırım, maalesef arkasında hem kronik sorunlar bıraktı, hem de kimi zaman trajik hadiselere sebep oldu.

TBMM'nin açılışının artık 100. yılına yaklaşırken iktidarıyla, muhalefetiyle, medyasıyla, sivil toplum örgütleriyle bizim artık ilk Meclis ruhunu bu topraklara yeniden egemen kılmamız kaçınılmaz bir zarurettir. Makbul ve makbul olmayan vatandaş ayırımı, bu ülkeye sağlıklı bir istikamet çizemez.  Birbirlerinin etnik kökenine, mezhebine, meşrebine, yaşam tarzına hor gözlerle bakan zümreler, Türkiye'ye barış ve huzur dolu bir istikamet çizemez. Şiddeti, terörü, nefreti,  ayrımcılığı teşvik edenler asla ve asla Türkiye'nin hayrına hareket edemezler. Kendi koltuğunu, kendi makamını, kendi örgütünü ya da kendi zümresini düşünenler, başkalarını tahkir edenler, başkalarına kibirle bakanlar, kibirle onları aşağılayarak bakanlar, bu ülkede kardeşliğin değil, kusura bakmasın da husumetin yanında saf tutarlar. Gerilim siyaseti belli zamanlarda üç-beş oy getirse de ya da belli bir oy oranını muhafaza etse de orta vadede hiç kimseye yarar getirmez. Türkiye'ye hiç fayda sağlamaz."

"Yenilgiler yetimdir, zaferlerin ise sahibi çoktur"

Erdoğan, geçen hafta da ifade ettiğini belirterek, "Muhalefetten balkon konuşması bekliyoruz. Biz artık muhalefetin Türkiye'yi kucaklamasını bekliyoruz. AK Parti nasıl ki 81 vilayette, 7 coğrafi bölgede varsa, muhalefetin de artık böyle bir hedefin peşinde koşmasını, Türkiye'yi kucaklayacak bir siyaseti devreye almasını samimiyetle arzuluyoruz" dedi. 

Kendilerinin bir il hariç, yüzde 20'nin altında oy aldıkları il olmadığını, hepsinin yüzde 20'nin üzerinde olduğuna işaret eden Erdoğan, diğer siyasi partilerin ise yüzde 5, yüzde 10'un altında gezinip durduğunu belirtti. Erdoğan, 12 yıl içinde  çok köklü reformalar yaptıklarını da sözlerine ekledi.

 "Biz milletimizi kucakladık. Biz milletimizi Allah için sevdik, bağrımıza bastık" diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:

"12 yıl önce hayali dahi kurulamayan hedefleri biz gerçeğe dönüştürdük. Daha yapacak çok işimiz var. Türkiye'nin ihtiyacı olan daha çok reform var. Bunları da yapacağız. Varolan sorunları da aşacağız. Şu önümüzdeki 9 yılda birbirimize kenetlenerek, yapıcı eleştiriler, yapıcı muhalefet üreterek hep birlikte 2023 için çalışarak, inanın bu ülkeyi çok daha yüksek hedeflerle buluşturabiliriz. Ama muhalefetin böyle bir derdi varsa... 2023 çok önemli. Şöyle batının gelişmiş ülkelerine bakın; muhalefet iktidarıyla bir çok konuda işbirliği yapabilir ama bizde maalesef böyle bir muhalefet yok. 'Acaba nerede biz takozu koyabiliriz', hep bunun gayreti içindeler. Yenilgiler yetimdir, ama unutmayın zaferlerin ise sahibi çoktur. Biz her zaman şu duayı yaptık; 'Allahım bizi değil, Türkiye'yi zaferle buluştur.' Türkiye kazanacaksa biz kaybetmeye razıyız. Zafer Türkiye'nin olacaksa, biz mağlubiyete razıyız. 77 milyonun her bir ferdinin de bu hissiyat içinde olduğuna ben yürekten inanıyorum. 77 milyonunun bu hissiyatının artık siyasette, yargıda, yasamada, yürütmede tam olarak yansıması, medyada, sivil toplumda bu hissiyatın tam olarak egemen olması en büyük arzumuzdur. Kişisel hırsları bırakıp Türkiye'yi n  öne çıkaranlar görecekler ki hem kendileri kazanacak hem Türkiye kazanacak. Biz bu hissiyatla yolumuzda ilerlemeyi sürdüreceğiz. Türkiye'yi her boyutuyla büyütmeye, yüceltmeye, Türkiye'yi her alanda büyük zaferlerle buluşturmaya devam edeceğiz. Bu kutlu yolda bizimle yürüyen, yürümek isteyen herkese kapımız da saflarımız da yüreğimiz de sonsuz derecede açıktır. Kucaklayarak, birleştirerek, kardeşliği her alanda egemen kılarak inşallah 2023'ü hep birlikte inşa edeceğiz."