Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Eğer…

Eğer…

Türkiye ve dünya olarak, oldukça gerilimli, savaşlı, çatışmalı, hareketli ve stresli bir yılı geride bıraktık. Eğer 2017 yılından gerekli dersler çıkarılmazsa özellikle Trump’ın ABD’si başta olmak üzere AB’nin lokomotifi konumundaki Merkel’in Almanya’sının takip edeceği iktisadi ve siyasi politikalarla, tüm dünya olarak geçtiğimiz yılı mumla arayacak duruma düşebiliriz. 2017 yılında alınan kararlar ve uygulamaların 2018’e sarkan kısmına olası etkileri göz önüne alındığında, kendi adıma ne yazık ki fazla iyimser düşüncelere kapılmak için ümitli olmadığımı ve yanılmayı da hararetle istediğimi, belirtmek istiyorum. Bundan sonra değiştirilemeyecek ve hatta yoğunluğunu artarak hissettirecek olan faktörlerin başında gelen küreselleşme, başta ekonomi olmak üzere, sosyal ve kültürel alanlarda tüm ülkeleri kapsayacaktır. İkinci faktör ABD, Almanya ile İngiltere’nin kısa dönemli çıkarını kapsayan ancak uzun dönemde dünyanın, başta ekonomi olmak üzere bir çok yönden sıkıntıya sokacak Irak-Kuveyt Savaşı, Kuzey Irak ve Suriye odaklı ancak Türkiye ve İran çaplı çıkarılmaya çalışılan gerginlik ve dünyanın nerede emtia zenginlikleri varsa oraları çeşitli bahaneler uydurarak çatışma ve kaos ortamını derinleştirip, daha sonra demokrasi ve insan haklarının tesisini sağlayarak çözüme kavuşturma yalanını bırakıp bırakmamaları konusunda verecekleri kararın ne olacağıdır. Eğer bu karar dünya barışı ve toptan global ekonominin refahının artırılması şeklinde olacaksa, şu an yaşanılan sorunların geçici olduğu sonucu çıkarılabilir. Ancak 2017 yılının son günlerinde, Trump’ın yaklaşık yirmi santimetrelik imzasıyla dünyaya dayatmaya çalıştığı Kudüs’ün, bir oldu bitti ile yangından mal kaçırır gibi israilin başkenti olarak ilan edilmesi ve bunun Birleşmiş Milletlerde oylanması öncesinde, tüm dünyayı mesleği olduğu emlakçılık gereği olsa gerek, satın almaya çalışmasına yönelik açıkça tehdit etmesi ve sonrasında ise bu tür açıklamalarından vazgeçmemesi, geçmişten ders almadığını göstermektedir. Böyle bir yaklaşımın doğuracağı ilk akla gelen sonuç, Orta Doğu, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinin zengin petrol ve doğal kaynaklarının sömürülmesi amacıyla savaşların durmamasına bağlı olarak binlerce masum suçsuz, çocuk, kadın, yaşlı, gençlerin verilen canları ve kanları üzerinde ABD, Almanya,  İngiltere gibi batılı gelişmiş ülkelerin zevk ve sefa içinde yaşamaya çalışmalarıdır. Böyle bir ortamın oluşturulmaya çalışıldığı bir dünyada kalıcı barışın, ekonomik refahın sağlanması mümkün olabilir mi?

          ABD, Almanya’nın başını çektiği batılı ülkelerin çıkarları gereği ne pahasına olursa olsun kısa dönemli çıkarları gereği dünyayı, ateşe vermekten dahi çekinmemeleri düşüncesine göre tanzim etmeye yönelik politikalarından vazgeçmemelerinden kimsenin kazançlı çıkamayacağı ortadadır. Bu tür politikalarda ısrar edilmesinden ABD, Almanya yanı sıra tüm ülkelerin uzun dönemde zarar göreceği, dünya ekonomisinin durgunluğa gireceği kesin olmasına rağmen ısrar edilmesindeki mantığı anlamak gerçekten zordur. Çünkü hiç bir ülke ve hiçbir firma savaş, çatışma, gerilim ve kaos koşullarının tüm gezegeni kapladığı bir durumda, reel ekonomiye dayalı yatırım yapma yolunu tercih etmez. Böyle bir sonucun ilk etkisi, firmaların tasarruf fazlalarını finans, döviz ve gayri menkuller gibi spekülatif araçlar üzerinden kısa ve yüksek kar elde etme amaçlı değerlendirmeye yönelerek, bumerang misali gelişmiş ülkelerin ihracat potansiyelini düşürmesi ve büyüme oranlarını yavaşlatması şeklinde dönüşü olacaktır. Ülkelerin önemli bir kısmının milli gelirleri yüksek olsun ki, ithalat yapabilme kapasiteleri yüksek olsun. Değilse tasarruf fazlalarının, çarpan etkisi oldukça düşük olan mali sektör kaynaklı spekülatif soslu finansal argümanlara dayanan plasman transferleri ile, ekonomiler ilave istihdam artışı sağlayamaz. Üretim ekonomisi temelinde inşa edilmeyen ekonomilerin, istikrarlı ve sürdürülebilir büyüme trendi yakalamalarının imkânı yoktur. FED, ECB kararları; IMF ve Dünya Bankası ile uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının raporları, altın, döviz ve petrol fiyatlarının ekonomilere olası etkileri mi? Genel bir global sorun varken, bunların fiyatlarının ne olacağı, hiçbir anlam ifade etmemektedir. Eğer batılı ülkeler bu gerçeği anlamayıp yada anladığı halde cenaze evinde düğün yapmaya kalkışıp kaos ortamından refah devşirmeye çalışırlarsa, dünya için en kötü senaryo bu olacaktır.

 

          Soru:  Klasikler işsizlik sorununu çözmek için politikalar geliştirdiler mi? Neden?

          Sözün Gözü: Sorunları hafife almak, sorunları ağırlaştırır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR