FETÖ sanığı SAT'çılar ile "mahrem imamları"nın davası

42'si tutuklu 52 sanığın yargılandığı davada, olay tarihinde Su Altı Eğitim Merkezi komutanı olan emekli Deniz Kıdemli Albay Olcay Süzenler tanık olarak dinlenildi- Olcay Süzenler:- "Binbaşı Hakan Egemen, ilk ifadesinde bize söylediği şeyleri sonradan, ko
FETÖ sanığı SAT'çılar ile "mahrem imamları"nın davası

İSTANBUL (AA) - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde Sualtı Taarruz (SAT) ile Kurtarma ve Sualtı komutanlıklarında görevli 38 askerle bu personelden sorumlu sözde Deniz Kuvvetleri yapılanmasının "mahrem imamı" konumundaki 14 sivilin de aralarında bulunduğu 42'si tutuklu 52 sanığın yargılandığı davada, olay tarihinde Su Altı Eğitim Merkezi komutanı olan emekli Deniz Kıdemli Albay Olcay Süzenler'in tanıklığına başvuruldu.

İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yapılan duruşmada, darbe girişiminden önce FETÖ kumpası nedeniyle askeri mahkemede yargılanıp 3 ay hapis yattığını belirten tanık Özgür Kaya, olay tarihinde SAS ve SAT birliklerinde yaşadıkları ile tanık olduğu olayları anlattı.

Kaya, ifadesinin ardından, sanıkların sorularını yanıtladı. Kaya, birçok tanığın, "İfademiz alınırken bize işkence yapıldı mı? Bu hususu gördünüz mü?" sorularına, "hayır" şeklinde yanıt verdi.

Tanık Kaya'nın ifade işleminin bitmesiyle yeni tanık salona çağrıldı.

Yeni tanık dinlenileceği sırada Özgür Kaya, mahkeme heyetine bir şey söylemek istediğini belirterek yeniden kürsüye geldi.

Kaya, salondan ayrılmak üzereyken bir kişinin kendisine "Keser döner." dediğini dile getirdi. Kaya, sanıklara yönelik olarak "2009'dan beri FETÖ'cülerle savaşıyorum. Bazıları 'Keser döner.'’ diyor. Böyle bir söz duydum. Zaten 2009'dan beri içinizden birileri bana ahlaksızca bazı ithamlarda bulundu. Emekli olmak zorunda kaldım. Şimdi utanmadan bana 'Keser döner.' dendi." ifadesini kullandı.

Mahkeme başkanının, bu sözü kimin söylediğini sorması üzerine tutuklu sanık Özgür Danışan elini kaldırdı. Başkan bu kez tanık Kaya'ya şikayetçi olup olmadığını sordu. Kaya, Danışan’a bakıp, şikayetçi olmadığını söyledi.

Kaya'nın salondan ayrılmasının ardından, mahkeme başkanı, duruşmaların düzenini bozduğu gerekçesiyle sanık Özgür Danışan'ın duruşma salonundan çıkarılmasına karar verildiğini açıkladı. Danışan, cezaevi jandarması eşliğinde salondan çıkarıldı.

Duruşmada daha sonra, 15 Temmuz 2016’da albay rütbesiyle Su Altı Eğitim Merkezi komutanı olarak görev yapan ve Mayıs 2018'de Deniz Kıdemli Albay rütbesiyle emekli olan Olcay Süzenler'in tanıklığına başvuruldu.

Süzenler, bayram tatilinden sonra 13 Temmuz 2016’da göreve başlayıp mesaiye gittiğini belirterek, günlük personel mevcutlarını imzaladığını söyledi.

Senelik izinde olduğunu bildiği tutuklu sanık Hüseyin Kayabaşı'yı 14 Temmuz sabah 08.15 sularında birliğin içinde görünce şaşırdığını anlatan Süzenler, "Kendisinde, ‘Hüseyin senelik izinde değil misin?’ dedim. 'Evet, komutanım, nöbet çizelgeleriyle ilgili bir dilekçem var, bir de lojman işim var.' dedi. İznini boşa harcamamasını söyledim. Darbe girişiminden sonra, bu bahsettiğim tarihte izinli personelin silah çıkarma durumu olduğunu öğrendim. Benim için 13-14-15 Temmuz'da göze çarpan sıra dışı tek olay buydu." dedi.

- "Mayıs ve haziranda gelen SMS'ler hazırlık içinmiş"

Bu sırada bir sanık avukatı söz alarak, tanık Süzenler'in, duruşmaya ara verildiğinden diğer tanık Özgür Kaya ile bina içindeki kafeteryada yan yana gördüğünü, bilgi alışverişi yapmış olabileceklerini, bunun usule aykırı olduğunu ve ifadesine başvurulacak tanıkların bir araya gelmemesi gerektiğini söyleyerek, Süzenler'in dinlenilmesinden vazgeçilmesini istedi.

Bazı sanık avukatları ise tanığın ifadesinin müvekkillerinin durumu için önemli olabileceğini kaydederek, Süzenler'in ifadesinin alınmasını talep etti.

Mahkeme heyeti, Süzenler'in dinlenilmemesi yönündeki talebi reddetti. Süzenler, "Benim birliğimden 60 küsur silah bir şekilde çalındı ya da çıkartıldı. Hala akıbeti belli değil. Herkese olduğu gibi şahsıma da zararı olduğu için ifade vereceğim. Buna müsaade ettiğiniz için teşekkür ederim. Buraya kadar gelip doğruları söyleyeceğime yemin etmiştim." diye konuştu.

İfadesine devam eden Süzenler, 15 Temmuz’da rutin mesaisini yaptığını, evde televizyon izlerken, o dönem Başbakan olan Binali Yıldırım'ın bir televizyon kanalına yaptığı "Bu bir kalkışmadır." açıklamasını gördüğünü belirtti.

Tedirgin olduğunu ve televizyona odaklandığını anlatan Süzenler, "Saat 23.15 gibi cep telefonuma 'Bütün personel ivedilikle görevi başına geçecektir.' gibi bir mesaj geldi. Bunu görünce olayların bizimle de ilgili olabileceğini, bize ihtiyaç olabileceğini düşünerek ufak tefek hazırlıklara başladım. Bu mesajın gelmesi beni şaşırtmadı. Benzer olarak deneme amaçlı 2 kez mayıs ve haziran aylarında da mesaj gelmişti. O yüzden çok garipsemedim. Ancak bu kez gerçek bir uygulama olduğunu anladım. Şu anda, gelen o 2 deneme mesajının, temmuzda uygulamaya geçirilmek için yapıldığını, bunun bir hazırlık olduğunu değerlendiriyorum." diye konuştu.

- "Karargah odasında sıkı yönetim mesajını gördüm"

Mesajın, kendisi gibi diğer personellere de iletildiğini, kendisine bağlı bölüm amirlerinden rapor beklemeye başladığını, bu sırada da birliğin yakınındaki konutundan çıkmak için hazırlık yaptığını aktaran Süzenler, şöyle devam etti:

"Bu sırada, yarbay Murat Meyvacı arayarak, aynı mesajın kendisine de geldiğini, ne yapması gerektiğini sordu. Süratle birliğe gelmesini söyledim. Yaklaşık 15 dakika sonra evimden çıktım, şahsi aracımla birliğime geçtim. Tam aracımı park ederken albay Özgür Kildirli ile karşılaştım. Kendisi o dönem hem SAS Grup Komutanı hem de vekaleten Kurtarma ve Su Altı Komutanıydı. Birlikte karargah binasındaki subay salonuna çıktık. Nöbetçi amiri yarbay Murat Uyanık, yarbay Bekir Selçuk Gürser ile iki subay daha oradaydı. Nöbetçi amiri albay Kildirli’ye, masada duran bir mesajı gösterdi. Ben de hemen Özgür’ün yanındaydım. Sayfalarca olduğu görülen mesajın kapağında sıkı yönetim yazıyordu. Kildirli bunu uzun uzun okumaya başladı. O okurken salondaki telefon çaldı. Arayana Kuzey Deniz Saha Komutanıymış. Kildirli'yi telefona çağırttı. Telefonda 2-3 dakika görüştüler. O telefonda görüşürken ben de mesajı biraz inceledim. İçinde, TRT spikerinin olduğu bildiride geçen cümleler vardı. Mesaj TSK'nın yönetime el koyduğunu gösteriyordu. Mesajı okuduğum anda aklıma çok sıkıntılı bir dönem olan 1980 ihtilali geldi. Böyle bir dönem yaşayacağımızı düşünerek karamsarlığa büründüm. Akabinde Kildirli salondaki masaya tekrar geldi. Bu mesajın sahte olabileceğini, buna itibar etmememiz gerektiğini, itirazı olan olup olmadığını sordu. Karşı durmak adına sonuna kadar gerekeni yapma hususunda anlaştık. Kildirli bunun sahte olabileceğini söyleyince içimde bir ferahlama oldu."

- "Komutanım Riva'daki silahlarımız yok, kayıp"

Tanık Süzenler, kendilerinden 1 saat sonra Murat Meyvacı'nın da kendi imkanlarıyla birliğe intikal ettiğini söyleyerek, şöyle devam etti:

"Bu olaylar olurken televizyonu da takip ediyorduk. Meyvacı'nın birliğe geldiğini görünce kendisine dışarıdaki durumu sorduk. Gelişmelerin kötü olduğunu söyledi. Su Altı Eğitim Merkezi'nde ne gibi tedbirler alabiliriz diye aramızda konuştuk. Envanterimizde hafif silah ve mühimmat vardı. Bunların durumlarının emniyet maksadıyla nerede olduğunu teyit etmek istedim. Meyvacı'ya sordum. Meyvacı bir kısmının her zaman olduğu gibi Su Altı Eğitim Merkezi Komutanlığında (SEMK), bir kısımının Riva'daki su altı hafif silah ambarında emniyette olduğunu söyledi. Meyvacı, emin olmak istemiş ki bir süre sonra beni arayıp, 'Komutanın ben silahların emniyette olduğunu teyit ettim, birkaç kişiyi aradım' dedi. Sabaha kadar gelişmeleri takip ettik. Sabaha karşı bu direnişin kırılmaya başladığını gördük. Bunun rahatlığıyla 16 Temmuz’da 11 sıralarında eve istirahat etmeye gittim.

17 Temmuz Pazar günü sabah 08.20'de nöbetçi amir beni aradı. Birliğe, bütün envanter sayımının yapılıp rapor edilmesi gerektiğini içeren bir mesaj geldiğini söyledi. Meyvacı'yı arayarak emri ilettim. Bana, 'SAS’ta silahların bir kısmı SEMK'te, bir kısmı temizlik yapılması için Riva'daki SAS Grup Komutanlığına çıkarılmıştı. Oradaki hafif silah ambarında. SEMK'tekileri ben sayacağım.' dedi. Riva'dakiler için bir kişiyi görevlendireceğim.' dedi. Ben de kendisine 'Böyle bir emir geldiğine göre belli ki bir yerlerde silah kaybı var, görerek ve tek tek sayarak sayım yapalım.' dedim. Beni 5 dakika sonra geri aradı, Riva'daki silahların sayımı için Nihat Çengel'i (tutuklu sanık) görevlendireceğini ancak kendisine ulaşmadığını, bu nedenle Hüseyin Kayabaşı'yı (tutuklu sanık) görevlendireceğini söyledi. Tamam deyip beklemeye başladım. Saat 10.00'a kadar iletmemiz gerek raporu, 10.06 olmasına rağmen gönderemedik. Meyvacı'yı aradım, durumu sordum. Bana SEMK'teki silahları saydığını Riva'dakilerin sayımının bitmesini beklediğini iletti. En kısa zamanda bitirmelerini söyledim. Saat 11.40 olmasına rağmen haber gelmeyince Meyvacı'yı yine arayıp, 'Murat bak saat kaç oldu, neden bitmedi bu sayım?' Diye sordum. 'Komutanım Riva'daki silahlarımız yok, kayıp.' dedi. 'Ne demek yok?' dedim. 'Kayabaşı, sandıkların içinde silahlar olmadığını görmüş.' dedi. Kayabaşı'nın oradaki durumu tutanak altına almasını, kendisinin SEMK'e geçmesini, benim de oraya gideceğimi bildirdim."

- "Komutan gelince anlatacağım"

Evden çıkmak üzereyken Meyvacı’nın kendisini aradığını aktaran Süzenler, "Bana, ‘Komutanım kayıp silahlarımızın sebebi Hakan Egemenmiş (tutuklu sanık eski binbaşı), Özgür Kildirli'yi aramış her şeyi itiraf etmiş, şu anda da birliğe geliyormuş.' dedi. Tamam deyip kapattım. Hemen birliğe geçtim. Karargah binasına doğru yürürken, binanın önünde Hakan Egemen ve Murat Meyvacı'yı ayaküstü konuşurken gördüm. Onlarla aramda 10 metre mesafe vardı. Hakan Egemen'in üzerinde silah olup olmadığını bilmediğimden ve tehlikeli olabileceğini düşündüğümden Meyvacı'yı yanıma çağırdım. Hakan'a üzerinde silah olup olmadığını sordum, olmadığını söyledi. Sonra yanımdaki Meyvacı'ya neler olduğunu sordum. Egemen’in şu anda bir şey söylemediğini, komutan gelince anlatacağını söylediğini bana aktardı. Özgür Kildirli'yi arayıp durumu anlattım. Yanında komutan İlhan Öcalan'ın olduğunu, birlikte karargaha geleceklerini söyledi. Hasan Egemen ile diyaloğa girmeden Kildirli’nin gelmesini bekledik. Kısa süre sonra geldiler. Birlikte, Kurtarma Su Altı Komutanının odasına çıktık. Odada Egemen, Kildirli, Öcalan, Meyvacı ve ben bulunmaktaydık. İlhan Öcalan, Egemen'den neler olduğunu anlatmasını istedi. Kayıp silahların nerede olduğunu sordu." ifadesini kullandı.

- "Beni zorlamayın, beni töhmet altında bırakmayın"

Süzenler, Egemen’in o gün verdiği ifadenin bir kısmının resmi kayıtlara geçmediğini, çünkü ilk söylediği şeyleri sonradan, kontrol etmesi için kendisine verilen ifade evrakından çıkarttırdığını ve imzalamadığını dile getirdi.

Kayıtlara geçmeyen sözleri duruşmada anlatan Süzenler, şunları kaydetti:

"Egemen, ısrarla silahların nerede olduğunu söylemek istemedi. 'Beni zorlamayın, beni töhmet altında bırakmayın. Ben kimsenin ismini veremem.' dedi. Israrla söylemesini istedik. Bize sadece silahları kendisine tedarik eden kişinin Nihat Çengel olduğunu söyledi. Çengel'in birinci sicil amiri Murat Meyvacı'dır. O da ben de şok olduk. Meyvacı, 'Nasıl olur, Nihat nasıl senden emir alır?' diye sorunca Egemen, 'Nihat Çengel senden emir almaz ama benim emirlerimi yerine getirir.' dedi. Emir komuta dışında olduğu için bu cümle bize çok garip geldi.

'Komutanım lütfen bana silahların nerede olduğu konusunda baskı yapmayın. Ama silahlar emin bir yerde. Ben personele hitap edeceğim. Bir iki gün içinde kayıp silahların hepsi ambarlara gelecek.' ifadesini kullandı. Kendisine olayın nasıl olduğunu anlatması için bir kağıt verilmişti. Uzun uzun yazdı. Sonra bu kağıt bilgisayar ortamında tekrar yazılıp okuması için kendisine verildi. Eline bir kalem alıp, düzeltmeler yaptı. Bunun üzerine o ifadede söylediği yerler çıkarılıp tekrar daktilo edildi. Ancak bunu 3-4 kez yaptı. Yazdığı uzun metin gitgide kısaldı. En son artık kağıdı imzalamasını istedik. Ancak bu ifade imza altına alınamadı çünkü Egemen ifadesine imza atmaktan imtina etti. Bu esnada da askeri savcı geldi. Savcı, imzalamaktan imtina ediyorsa imzalamıyor şeklinde not düşmemizi söyledi. Bu ifadenin hiçbir şekilde baskı altında alınmadığını biliyorum, şahidim."

- Egemen, silahları bavulla araca yüklemiş

Süzenler, ifadesinin devamında, şunları anlattı:

"Egemen, imzalamadığı beyanında, 13 Temmuz'da askeri hattan önce Genelkurmaydan bir generalin, ardından Deniz Kuvvetlerinden bir generalin kendisini aradığını, arayan kişinin, kendisine çok gizli bir görevlendirme yaptığını, bunun amiral ve generalleri koruma görevi olduğunu söylediğini anlattı. Devamında, görevin başarısızlığa uğramasını engellemek adına, sıralı amirlerini dahi haberdar etmemeye karar verdiğini, ihtiyacı olan bütün eksiklerinin SAT Komutanlığı tarafından karşılanacağının kendisine bildirildiğini, bu göreve dair ihtiyacı olan silahları tedarik etmek için Nihat Çengel ile irtibata geçtiğini, silahları 14 Temmuz 2016'da eğitim sahasında Çengel'den teslim aldığını, Anadolu Feneri yakınlarında kendi özel aracına aktardığını, bagajda yer kalmadığı için bazı silahları arka koltuğun altlarına koyduğunu, eksiklerinin SAT bölüğünden karşılanacağının bildirildiğini, 15 Temmuz'da aracındaki bu silahlarla Fatih Beyazıt'ın evine gittiğini, burada bir müddet sohbet ettiğini, 18.00 gibi aracı çalışmadığı için Fatih’in aracını ödünç aldığını ve kendisinden bavul istediğini, Fatih'ten gizli bu silahları bavula ve Fatih'in aracına koyduğunu, SAT Komutanlığa gittiğini, adını söyleyerek rahatlıkla geçerek subay salonuna gittiğini, bir SAT subayının kendisine mühimmat tedarik ettiğini ancak subay salonunda bulunan personele silahları dağıttığını, komuta kademesinde olduğu için kendisine silah ve mühimmat alamadığını, mühimmat dağıttıktan sonra personeli görevlendirip dağıttığını, görevin başarısız olması halinde personelin kendi başlarına halletmelerini söylediğini' yazmıştır."

- Kazı yapıldı, gömülü silahlar çıkarıldı

Egemen'in daha sonra askeri savcı ve cumhuriyet savcısı tarafından bir odada sorgulandığını dile getiren tanık Süzenler, "O günün akşamında Egemen, Cafer Saraç'ın adını vermiş. O da birliğe çağrılarak sorgulanmış. Saraç ifadesinde bir takım gömülü silahlardan bahsedip bunların nereye gömüldüğünü söylemiş. Beykoz Emniyetinden polisler geldi. Gece yarısı gibi Saraç'ın ifadesinde belirttiği yerde kazı işlemi yapıldı. Burada 11 silah bulundu. Seri numaraları karşılaştırdığımızda 7’sinin SAS'a 4'ünün SAT'a ait olduğunu tespit ettik. 18 Temmuz 2016 akşam üzeri Nihat Çengel ve Hüseyin Kayabaşı birliğe geldiler. Yine önce komutanlar bilgi amaçlı ifade aldı. ‘Neden böyle yaptınız? Silahlar nerede?’ diye soruldu. Nihat, çalışkan ve iş disiplinini takdir ettiğim biriydi. Nihat'a, 'Sana hak ettiğinden fazla değer vermişim.' dedim. Silahlarımızın kayıp olmasının nedeninin Çengel ve Kayabaşı olduğunu öğrendiğim için hayal kırıklığına uğradım. Kayabaşı'nın o esnada gözyaşlarını tutamadığını hatırlıyorum. İkisine de 'Silahları nasıl çıkarttınız? Amirlerinizin haberi var mı?' diye soruldu. İkisi de komutanlarının emri olmadan çıkarıldığını, Hakan Egemen'in telkiniyle çıkardıklarını bizzat söylediler. Onların ifadeleri de baskı ya da darp olmaksızın alındı." diye konuştu.

Mahkeme başkanı, ifadesini tamamlayan Süzenler'e, "Burada bir kısım sanıkların, ifadeleri alınırken idari tahkikat heyeti ve dışarıdan geldiklerini iddia ettiği kişiler tarafından kötü muameleye uğradıklarını beyan ettiler. Böyle bir şeye şahit oldunuz mu?" diye sordu. Süzenler, "Öyle bir şey olsa duyardım. Bu ifadelere katılmadım ama işkence olayına şahit olmadım. Böyle bir şikayet de gelmedi." dedi.

Süzenler, cumhuriyet savcısının, "Hakan Egemen, birliğe geldiğinde nasıl bir ruh hali vardı?" sorusunu, "Son derece rahat, kendinden emin bir tavrı vardı. Hiçbir panik havası yoktu. Kaygılı değildi. Adanmış bir hali vardı. Dava arkadaşlarını satmama halindeydi. Sadece Nihat Çengel'in adını vermişti." şeklinde yanıtladı.

Duruşmaya 18 Şubat Pazartesi günü tanık beyanlarının alınmasıyla devam edilecek.


Kaynak: