Hakan Bahçeci

Hakan Bahçeci

Gidecek yerin yoksa!

Gidecek yerin yoksa!

Demem o ki güzel insan, yolumuzu kesiştiren çizginin bir bahar sabahı yağan yağmura da hükmü var illa. Yağmurun yağacağını bilmek, bulutun damlasından kopacağını bilmeyi de yanında taşıyor.

            Kaçıncı kez denedim uyumayı ve kaçıncı kez yenildim gecenin karanlığına. Penceremi açtım, perde kapalıydı hala, şehirle aramda işte bu tül perde kaldı. Ne şehir benden memnun ne ben şehre bu kadar aşinayım. Kalbimin üzerinden geçiyor suskun sokakların loş serinliği. Karanlıktan korkmuyorum da ışıklar yanınca seni görememekten ürküyorum.

            Hangi hüzün beni içine alır ve hangi kasvet çağırır beni yanına? Hüzne evet yıkılmışlığa hayır demiştim evvelce de parmaklarınla kapatmıştın dudaklarımı. Ne zaman gitse elim dudağıma senin ellerin gelip dokunuyor usulca.

            Kapattım gözlerimi, görmeyince çekilir sandım hayalin göz bebeklerimden, bakmayınca dünyaya görmem sandım o derinden de derin gözlerini. Olmadı işte, hayalin gelip yerleşti zihnime, yüreğimde kurduğun sultanlığın askerleri tutup kollarımdan diktiler beni senin karşına. Hüküm giymiş bir suçlu değilim, basmadım bir papatyanın üzerine, bir kelebeğin peşine düşmedim. Gerçeklikle aramda bir rüya kaldı…

            Doktorlar panik bozukluk diyorlar içinde bulunduğum hale ve ben bu halden ıstırap duyarak yaşamayı seçiyorum. Bağrımda bir ateş, yakmıyor hatta serin ve ağır… Kayboluyor anlamı zamanın ve geçiyor hatırası tüm yaşadıklarımın. Sessiz bir hıçkırık çöküyor içime, tarif edemiyorum ve donup kalıyorum. Biter mi insan daha nefes alırken ve kalbi atıyorken? İlaç veriyor hekimler ve sükûnet tavsiye ediyorlar.

            Erken kalkıyorum, uyumadığım gecenin erken vakti… Dışarıya atıyorum kendimi, okunan ezanlar bitsin istemiyorum, her çağrıya yetişmek her ezanın namazını okuyanla birlikte eda etmek gibi bir hayalin içine dalıyorum. Dilim dudağım mırıldanıp duruyor, sükûnet istiyorum çizgimin sahibinden, adını anıyor duama katıyorum.

            Sevdiğini anmak isterse insan her nefes her işaret her an ve her söz gelip bulur seveni. Yağmurun sesi şarkısı olur sevdanızın, toprağın kokusu reyhanı olur odanızın, son damlası gözyaşı olur yanağınızın… Korkmayın, sevdiğinizi anmak bir yerlerde yakın uzak fark etmez sizin de anıldığınızı söyler kulağınıza.

Tatmadığın bir vakit kalmış mıdır günün? Hangi mevsimin hangi sabahına uyanmadın ki maşuku olduğun kalbin? Çayı şekersiz içtiğini, kahveyi sade söylediğini ve yağmurda yürümeyi çok sevdiğini biliyorsan birinin adı olur artık yüreğindeki ülkenin.

            Ellerim ceplerimde, ne yana baksam ne yana yürüsem yolum yüreğimden başka bir adrese götürmüyor. Yürümeyi seçiyorum, yürüyüp gitmeyi. Kokunu alarak yanıma, gözyaşın mataramda su, hatıran yolumun azığı, yürümeyi seçiyorum. Durursam düşerim sanıyorum…

            Yürüyorum, caddeler boyu ve sokakları birer birer geçerek. İçinden geçiyorum şehrin, içime koca şehri sığdırmayı göze alan ben, sığamıyorum hiçbir kaldırım taşına böyle küçülmüşken.  Vitrinlerin birinde yansımamı görüyorum, ben miyim düşen camın boşluğuna, cam da görünen miyim sanki yokluğumla. Saçlarımı taradığın geliyor aklıma…

            Ait olmadığını hissettiğin bir yerde nereye gidersin ve hangi yere kabul edilirsin? Şehir mi yabancı artık bana, ben miyim düşen şehrin uzağına. Gidecek yerin yoksa ağlamanın tam zamanı derdi Paşam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi
SON YAZILAR