İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Hepimiz haklıyız, hepimiz mutsuz!

Hepimiz haklıyız, hepimiz mutsuz!

Dağlım; sana, dostlarıma ve kendime yazıyorum.

“Yani, insan nasıl yazar?”
“Becerebildiğim kadarını yapmaya çalışıyorum. Gerçek, her zaman ölçemediğimiz, çözemediğimiz bir karmaşa, çünkü her şey aynı zamanda oluyor.” Seninle ben burada konuşurken, bazı evlere, yüreklere ateş düşüyor, biri yazıyor, biri okuyor, biri bekliyor, biri yürüyor, biri kaçıyor, bir koşuyor, biri yediği önünde yemediği ardında şımardıkça şımarırken bir diğeri evine ekmek getirmenin derdiyle üşüyor. İşte ben bu labirentte bir yol açmaya, bu kargaşaya kapılmamaya, yaşamı daha dayanılır kılmaya çalışıyorum. Yazarken, yaşamı istediğim gibi anlatıyorum. Belleğimde kırık bir ayna gibi duran anılarımı bir araya getirmek, yolculuklarımı, anne ve babamdan miras kalan gurbetimi, tanıdığım kişileri, sevdiğim insanları, bunca mücadele ve tutku, bunca husumet ve çelişki, bunca başkaldırı ve yenilgi işe yarasın diye yazıyorum.
 
“İlhamını nereden alıyorsun?”
Günümüzde olanlardan, ben doğmadan önce olmuş olanlardan, sesimin titremesinden, şikâyet cümlelerinden, gözleri ışıl ışıl olanlardan, masum ve onurlu âşıklardan, söylenen yalanlar ve söylenmeyen gerçeklerden, zevzeklik ile konuşmayı karıştıranlardan, insanların anlattıklarından, türkülerden…

***

Kalbimizde olanlar hariç diğer bütün yükler fazlalık ve yorgunluktur.

***

Gönlümüzde saklı hasretlerimizin olması, toprağa gömülü tohuma benzer. Gönlümüz ve tohum temizse ve Rabbimiz murad ettiyse, bu tohum elbette çiçeğe dönüşür, burada veya ahirette.

***

Mutlu olmanın yolu haklı olmanın yanında sabırlı ve fedakâr olmaktan ve feragat göstermekten geçiyor.
Haklı olmamız nobranlığa, nobranlığımız kibre dönüşmesin.
Mutlu olmanın yolu, önce ve sonra ve her durumda ahlaklı olmaktır.
Öteki türlü şu oluyor: Hepimiz haklıyız, hepimiz mutsuz!

***

Hep seni aradım, aradım da bulamadım. Bulamadıkça öksüz, sarılamadıkça yetim kaldım.

***

Ne zaman, -konu ve şahıs önemli olmuyor- bir insana karşı haklı çıkmak, onu bastırmak kaygusuna düşmüşsem başka bir korkuyla irkiliyorum. Kendime, sevmiyorsun diyorum, seviyor olsan sabırlı ve fedakâr olurdun! Biliyorum ki teklifsiz ve hesapsız sevdiğim insanlarla tartışmaya girmiyor,  üzmekten kaçınıyor, haklı-haksız olmayı çok da önemsemiyorum. Nedir ki, haklı veya haksız olmak birbirimizi üzmekten ve sevmekten önemli değil.

***

Tüm nefeslerimi tüketmeden geleceğim sana, dileğim ve duam budur.

***

İnsan hissettiği üzüntüyü anlatamaz da yine de bilinsin ister.

***

Muhakkak ki her olayda Rabbimizin bize bir söylediği vardır. Bunu anlamak, anlamlandırmak, bizim vicdanımıza, kalbimize ve imanımıza kalmıştır. Sıkıntılar, sınıf geçmemiz içindir, soruyu sorandan -kaderimizin sahibi olan Rabbimizden- şikâyet edemeyiz. Yaşadığımız dert, sıkıntı, ıstırap, acı ve ihanetlerden daha iyi bir insan, daha güzel bir kul olarak çıkmaya çalışmalıyız, kırmadan, dökmeden ve asi olmadan. Gönlümüzün sıkıştığı ve hatta aldığımız nefesi hazmetmekte zorlandığımız zamanlar olabilir. Ancak unutmayalım ki hüzün ile mutluluk birbirlerine nöbet devreder: hüzün gider mutluluk, mutluluk gider hüzün gelir. Yani bu günler geçer,  geçecektir, işte asıl mesele bizim bu günleri nasıl ve hangi ruh haliyle geçirdiğimizdir. Rabbimiz sabredenlere ve şükredenlere mükâfat vaat etmiştir.

Rahat ve keyfe keder bir durumda, bütün söylenecekleri söyleyip, elimizden geleni yaptıktan sonra “sabrediyorum” demek kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Sabır; feragat etmek, fedakârlık göstermek, merhameti unutmamak, dua etmek ve yalnızca Allah’ın rızasını gözeten incelikli bir eylemdir. İnsanlar bilmez, unutur, görmez. İnsan nankördür Rabbine, kaderine ve birbirine! İnanan ve teslim olan için ise mesele şudur: seksiz şüphesiz, her söylediğimizin ve yaptığımızın kaydını tutan bir Rabbimiz vardır. Asıl ve muteber olan kayıtta budur. Ötesi yoktur!

***

Kayıtsız kaldıkça körleşiyoruz. Baharda toprak uyanır, ağaçlara su yürür, dallar çiçeğe durur, meyve verir, bizler de gider marketten istediğimiz kadar alır ve yeriz. Çiçeğe duran ağaçların söylediğine kulak vermeden geçip gitmek de kayıtsızlığa dâhildir.

***

“Güzel ve sevilen insanlara, en koyu lekeyi kim sürer, hiç farkına vardın mı? Kendi hayatını yaşayan, tatmin olmuş insanlar yapmaz bu işi. Tatmin olamamış insanlar, dedikodu çıkarıp, kıskananlar. Bir işi yapmayı çok isteyip de herhangi bir nedenle yapamayanlar, yapabilenleri dünyada çekemez oğul. Dedim ya, en yağlı karayı sürenler onlardır, hevesleri kursaklarında kalanlar. İnsan tabiatı hemen hiç değişmez dostum, hevesleri kursaklarında kalan kimseler kinci olurlar.

***

“İnsan her istediğini yapamaz! İnsan: ister ve yaşar... Bunlar ayrı şeyler. Avunmak gerek… Esas olan; istemek ve yaşamaktan bıkmamaktır. Ötesi bizim elimizde değildir. /… / Bir yıl, on yıl sonra olacakları düşünme! Bu günü düşün. Varsayımları bir tarafa bırak. Hayatı zorlama! Bu günü yaşa! Her güne karşı dindarca bir saygı olsun içinde. Sen onu, soldurma hele, çiçeklenmesine engel olma; karanlık ve kasvetli zamanlarda bile… Tıpkı bugün gibi. Tasalanma… Bak, gör. Şimdi kış… Her şey uykuda. Ama toprak uyanacak! Sen de toprak gibi ol, sabretmesini bil… Saygılı ol, bekle. Sen iyi isen, her şey de iyidir. Böyle değilsen, zayıfsan, başarı göstermezsen dahi, o zaman da mutlu olmak gerek. Şüphesiz, daha fazlası elinden gelmez. O halde neden daha fazlasını istemeli? ... Neden yapamadığın şeyleri düşünerek kahırlanasın. İnsanın gücü neye yetiyorsa onu yapmalı. … Kahraman; yapabildiğini yapandır. Ötekiler bunu yapmayanlardır."

***

Sana gelirken dizlerimin ve gönlümün bağı çözülüyor, herkes sevdiğini alsın, senin payına ben düşeyim.

***

Seni nasıl ve hangi kelimelerle sevmeliyim, şaşırıp kalıyorum.

Sonra, aramıza kelimeler bile girmesin istiyorum.

***

Mevlamızın ne güzel, ibret alınacak işleri var; hikmetli ve şükredilesi.

Bir insana üç güzel cümle kuruyorsun, getirip gönlünün anahtarını teslim ediyor.

Bir başka yer ve zamanda da başka bir insan binlerce cümle kuruyor, düşüyor, kalkıyor, yalvarıyor, yaltaklanıyor ve bunu sevmek sayıyor.

***

Bütün yorgunluklarım, o güzel yüzünü gördüğümde yaşama sevincine dönerdi.
Seni üzdüğüm günler peşimi bırakmaz, içimden nankörsün derdim kendime.
Sevgiyi, merhameti ve seni var eden Rabbime sonsuz şükürler olsun!

Seni sevmek koşmak gibi, hep koşmak ama yorulmamak.

Kendimizi ve birbirimizi bilerek veya bilmeyerek kandırabiliriz.
Gam etmeye gerek yok.
Nedir ki sevgimizin ilk ve son şahidi Rabbimizdir!
 
 Grace Metalıous, Her Zaman Bekleyeceğim, Altın Kitaplar Yayınevi, 1971, Çev. Nihal Yeğinobalı, s. 487
 Romaın Rolland, Sevgi Çağı, Altın Kitaplar Yayınevi, 1968, Çev. Adnan Cemgil, s. 206

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR