HUZUR VE BEREKET AYI RAMAZAN -"Ramazanın 15'i, yeniçerilere baklava takdiminin yapıldığı bir vakitti"

Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Arif Bilgin:- "Saray mutfağında hazırlanan baklava tepsileri sarayın ikinci avlusunda istif edilir. Her on kişiye bir tepsi olacak şekilde yeniçeri bölüklerinden gelen kimselere takdim edilirdi. Bunlar '
HUZUR VE BEREKET AYI RAMAZAN -"Ramazanın 15'i, yeniçerilere baklava takdiminin yapıldığı bir vakitti"

İSTANBUL (AA) - AYŞE BÜŞRA ERKEÇ - Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Arif Bilgin, ramazanda gelenekselleşen pek çok alışkanlığın Osmanlı döneminden izler taşıdığını belirterek, "Ramazanın 15'i yeniçerilere baklava takdiminin yapıldığı bir vakitti. Saray mutfağında hazırlanan baklava tepsileri sarayın ikinci avlusunda istif edilir. Her on kişiye bir tepsi olacak şekilde yeniçeri bölüklerinden gelen kimselere takdim edilirdi. Bunlar 'Futa' dediğimiz bohçalara sarılmış tepsileri alır, sırıklara takar ve Divanyolu vasıtasıyla kendi ocaklarına götürürlerdi. Böylece yolculuğun yapıldığı güzergahta bir alay oluşturur (tören), yolun iki kenarında dizilmiş insanlar onu izler, epeyce de eğlenilirdi." dedi.

Prof. Dr. Bilgin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlılar zamanından günümüze kadar gelmeyi başarmış pek çok ramazan geleneğinin bir kültüre dönüştüğünü belirterek, Osmanlı saray mutfağı zenginliğinin de günümüze kadar ulaştığını, iftar sofralarında devam ettiğini söyledi.

Kültürü oluşturan öğelerden birkaç tanesinin bile geçmişten günümüze aktarılmış olan ve yaşanıp geliştirilen vasıflara sahip olmasının medeniyetin oluşumuna katkıda bulunduğunu dile getiren Bilgin, ramazan ayına has olarak yaşanan ve günümüze kadar gelen pek çok gelenek ve kültürün yine Selçuklu ve Osmanlı kültüründen beslendiğini anlattı.

Bilgin, ramazanda gelenekselleşen pek çok kültürün Selçuklu ve Osmanlı hükümdarlığından izler taşıdığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ramazanın 15'i yeniçerilere baklava takdiminin yapıldığı bir vakitti. Saray mutfağında hazırlanan baklava tepsileri sarayın ikinci avlusunda istif edilir. Her on kişiye bir tepsi olacak şekilde yeniçeri bölüklerinden gelen kimselere takdim edilirdi. Bunlar 'Futa' dediğimiz bohçalara sarılmış tepsileri alır, sırıklara takar ve Divanyolu vasıtasıyla kendi ocaklarına götürürlerdi. Böylece yolculuğun yapıldığı güzergahta bir alay oluşturur (tören), yolun iki kenarında dizilmiş insanlar onu izler, epeyce de eğlenilirdi. Bu törene Baklava Alayı denirdi. Aynı şekilde ramazanın 12'sinde Hırka-ı Saadet ziyareti yapılır, sarayda olağanüstü bir hareketlilik yaşanırdı. Bu aya mahsus sergilerle de ramazan ayı şenlikli bir hale gelirdi. En azından İstanbul için bunu söylüyoruz."

- "Ramazan ayında diğer aylardan farklı olarak sofralar zenginleşirdi"

Bilgin, Osmanlı toplumunun sahip olduğu mutfak kültürünün varlığına işaret eden ve incelendiği zaman sosyal yaşantı ve saray hayatı gibi konularda ipucu veren "Saray Mutfağı"na has bir kültür olduğuna dikkati çekerek, "Ramazan ayında diğer aylardan farklı olarak sofralar da zenginleşirdi. Gerek İstanbulluların gerekse taşrada yaşayanların her birisinin ramazan ayı için farklı hazırlıklar yaptığını biliyoruz." şeklinde konuştu.

Bu bağlamda yemek ve mutfak kültürünün de belirleyici bir özelliğe sahip olduğunu dile getiren Bilgin, şunları kaydetti:

"Ramazandan önce başlayan hazırlık sürecinde turşular kurulur, reçeller hazırlanır, diğer kurutulması gereken ya da salamura yapılması gereken yiyecekler yapılırdı. Normal zamanda birkaç çeşitle sofrasını donatan insanlar ramazanda daha fazla çeşitle sofralarını zenginleştirirdi. Tıpkı günümüzdeki gibi baklavalar açılır, güllaçlar yapılırdı. Ramazan ayının tarihi her yıl değiştiği için ramazana özel sebze yemeklerinden söz etmek mümkün değildi. Üç-beş sene önce iftar sofralarında bulunan bir yemeği üç-beş yıl sonra bulamamanız oldukça muhtemeldi. Günümüzdeki saklama şartları Osmanlı döneminde olmadığından ramazan ayı imkanların ayıydı; mevsimler ne tüketmeye imkan veriyorsa o yeniyordu. Bununla birlikte et, tahıl ve bir takım kurutulmuş meyve ve sebzeleri her ramazanda sofralarla buluşturmak mümkündü. Buna ilave olarak ramazan ayında sofralarda yer alan yemek çeşitlerinin normal zamanlara göre kesinlikle arttığının belirtilmesi gerekir. Yani yemeklerin hem niteliği hem de niceliği artırılarak, ramazan layıkıyla karşılanır onun özel bir ay olması için herkes elinden gelenin en iyisini yapardı."

- "Ramazanı temsil eden en önemli şey temizlenme/arınma ve aydınlanmadır"

Ramazanın yaklaşmasıyla Osmanlı devletinde de hazırlıkların başladığı bilgisini veren Bilgin, "Ramazan ayı öncesinde devlet, ramazan ayının sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesini sağlamak amacıyla İstanbul için, ramazan tembih-nameleri dediğimiz emirleri (yönlendirmeleri) hazırlar ve onları yayınlardı." dedi.

Prof. Dr. Bilgin, tembih-namelerin ilk kez, 19. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıktığını, bu bildirilerde öncelikle halkın dini emirlere daha sıkı sarılabilmesi için her türlü engelin bertaraf edilmesinin amaçlandığını ifade ederek, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Yayımlanan bu tembih-namelerde insanların ibadetlerini yerine getirmeleri, bilhassa namazlarını cemaatle kılmaları, birbirlerine saygılı davranmaları, haddi aşan davranışlardan uzak durmaları, çarşı ve pazarda, ölçüde ve tartıda kesinlikle yanlış yapılmaması gibi noktalar tembih ediliyordu. Aynı zamanda bu tembih-namelerde, insanların giyim kuşamlarına dikkat etmesi gerektiğine dair özel vurgular yapılıyordu. Tembih-nameler, devletin bu konuya karşı ne kadar hassas davrandığını göstermektedir.

Ramazan ayını temsil eden en önemli şey temizlenme ve aydınlanmadır. Ramazan ayının temizlenme kısmı sadece yolların, evlerin, elbiselerin, insan vücudunun temizlenmesi çerçevesinde değerlendirilmemelidir. Ramazan temizliği bunlarla sınırlı kalmıyor, gündelik hayatta kullanılan kap kacakların da tamir, bakım ve onarımının yapılmasını da içeriyordu. Bu çerçevede Osmanlı toplumunun ağırlıklı olarak kullandığı bakır kap kacakların bakımı ve kalaylanması yapılıyordu. Bütün bunlarla beraber önemini yadsıyamayacağımız diğer bir vasıf, ramazan ayında gece davulcularının da çok önemli bir rolü üstlenmesi ve aktif rol oynamasıdır. Günümüzde de devam eden ramazan davulculuğu geleneği ise Osmanlı ramazan kültürünün ayrılmaz bir parçasıydı. Okudukları maniler de davulcularla neredeyse bütünleşmişti."

Kaynak: