İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

İki gözüm kardeşim, yazarım, öğretmenim

İki gözüm kardeşim, yazarım, öğretmenim

İki gözüm kardeşim, yazarım, öğretmenim.
 
Unutmak var, dahası ölmek. Oysa ben de cümlelerin, ben de hasretin var. Sana sözlerim var. Vakit varken, vaktinde söylemek gerek. Sonrası Allah kerim, sonrasına sonra bakarız.
 
Rabbimizin bilgisinden uzak tek bir kelime, tek bir renk, tek bir ses yoktur kardeşim. Sen ve ben, ancak, kelimeleri sıraya koymaya gayret eder, ortaya okunur bir metin çıkardığımızda da bundan mutluluk duyarız. Övünmekse kibirdir. Övünmek, bir başına ve yardımsız kendini üstün görmenin adıdır. Müslüman hiçbir an, bir başına değildir, muhakkak ki bize güzelliği nasip eden Rabbimiz vardır. Bizlere düşen mütevazı olmaktır. O güzel âlim nasıl diyordu: “Övüldüğünüzde siz günahlarınızı hatırlayın!”
 
Kalbimiz yüzümüze yansıyor olsaydı eğer, çoklarımız başımızı yerden hiç kaldırmazdık.
 
Kimin kalbi kimin nabzında atıyor, kimin kimde ne kadar nasibi var, bilemeyiz, bilmemiz de gerekmiyor. Bizler güzel işler yapmakla mükellefiz. Diktiğimiz ve tutacağını umduğumuz fidanın meyvesinden kimler yiyecek, gölgesinde kimler gölgelenecek bizim tasarrufumuz da değildir, bunlar uzun, gereksiz ve tutmayan hesaplardır. Kadere inanıp, iyi ve güzele doğru yürümenin ötesindeki bütün hesaplar bizi nefsimize, hırsa, küstahlığa, kibre ve huzursuzluğa çıkarır. Bu manada “kazanmayı” dileyen elbette kaybeden olacaktır.
 
Beş yıl önce, ilk kez, Ankara'dan İstanbul'a yaptığım yürüyüşten bana kalan en güzel şey, "haklı ve mutlu olmamız" gerektiğiydi. Haklı ancak mutsuzdum! Yalnızca haklı olmanın bir anlamı olmuyordu. Nasıl olmalı ki hem haklı hem mutlu olmalıydık.
Bunun yolu; sabırlı olmaktan, merhametten, affetmekten ve hepsinden çok Allah'a sığınmaktan geçiyordu.
Hüzün ile neşe nöbetleşe yer değiştirir hayatımızda.
Sana kötü bir haber!
Ne zaman, yaşadığım bir sıkıntıyı sabrederek, Allah'tan bilerek aşmışsam peşinden daha büyük bir sıkıntı ile imtihan olduğumu görmüşümdür. Bunun da hikmeti -zannımca- şudur: Bizleri var eden Rabbimiz şöyle demektedir; kulum, seni ben Yarattım, istersen bu sınıfı da geçebilirsin.
Her vesile kendimizi suçlayarak yaşamalıyız demiyorum.
Ancak daima ibret almak zorunda olduğumuza inanıyorum.
Sözüm sana değil, yaşadıklarım çoğu zaman seçtiğim ve yürüdüğüm yolun süreği olmuştur. Bunun yanında bir de sınandığıma inandım. Sınanacağıma.
Sınıfımızı geçtikçe sorularımızın zorlaşacağını söylüyorum, iyi insan olmanın öyle yazarak, söyleyerek değil yaşayarak olduğuna inanıyorum.
 
Bazen, bütün insanlardan kaçıyorum, sanki kimsenin yüzüne bakacak yüzüm yok gibime geliyor. Sonra birileri de gelince gitmesinler diye bırakmıyorum. Biliyorum, korkularımla yüzleşmeden geçmeyecek korkum. Şu an kalbim gerçekten sızlıyor olsa da… Şimdi sana yazarken hatalarımla, günahlarımla, yeniden yüzleşiyor olmak... Kaçamamak kendimden… Rabbimiz bize istediğimizi versin, imtihanımızı değiştirsin demek gibi davranıyorum, ısrarıma bakınca. Oysa inandığım, iman ettiğim bu değil. Mecalsiz ve mahcup olsam da, yaşamayı nimet biliyorum. Yanlış, eksik, çapsız cümlelerimden dolayı Rabbimden af diliyorum. Tedbirde kusur edip de kadere bühtan edenlerden olmamalıyız iki gözüm kardeşim.
 
Bazen; merhamet dilenmeye yanaşmayacak kadar mağrur, af istemeyecek kadar cefaya alışkın, kendimden intikam alamayacak kadar zayıfım. Yalnızca susmak, korku ve ümitsizlik içinde, içim çok dolu, sessizliğin içinde kaybolmak, bilinmemek ve hatta ölmek istiyordum. Hayatın sonuna gelip de cesur olmadığını keşfetmek kötü bir şey.
 
Yeri geldi, üst üste hatalar yaptım. Ölmek ve yeniden doğmak istedim. Hiç bir suyun beni temizlemeyeceğini düşündüm. Sonra hata ve günahlarımla Allah'a kibir yaptığımı düşünmek en acısı oldu. Yaşarken de bedel ödemem gerekirse ödeyecek, yine sevecek, yine sınanacak, iyi insan olma gayretimi devam ettirecektim. Şu hayattan temiz çıkmamız kâfiydi, yaralarımız kir değildi.
 
Gerçeğin ta kendisi; ölmek bir şey değil, marifet yaşamak, marifet kul ve insan olmak.
Bazen öyle kıyısında kalıyorum ki insan olmanın, ha düştüm düşeceğim.
 
Bunca şeyi öğrenmek için bunca acıyı, sıkıntıyı yaşamamış, bunca hata yapmamış olmayı isterdim diyordum ki... Bu acı ve sıkıntıların kendi seçip yürüdüğüm yolun süreği olduğu, böyle değilse de imtihanım olduğunu hatırlayınca diyemedim, sana dedim, sende kalsın...
 
Gönlümün yorgunluğunu nimet sayıyorum, diğer yorgunluklarım için diyeceğim şudur; yorgunluklarımın en büyük sebebi kalbimden uzak yaşamakmış… Dönüp dolaşıp kalbimin önüne geliyorum. Kalbimden gelen ses; heyhat, çok geç kaldın, olsun, bekle, buradan ayrılma, teslim ol. Teslim oldum, bekliyorum.
 
Ah... Sanki Allah şöyle diyor bana; benden istemeyi unutup insanlardan istedin, akıllanmadın, akıllan artık! Günlerce, en bereketli yağmurlar üzerine yağsa da söğüt ağacı meyve vermez!
 
Sevmek aynı yerden ısırılmaya ses çıkarmayıp sonra da veryansın ettirebiliyor, bazı yaşanmışlıkların oluşturduğu boşluklar sebebiyle. Veryansın ediyor, ancak gel gör ki aynı yerden tekrar tekrar ısırılmaya da devam ediyoruz. Kendimizi aldatıyor, kabahati bir başkasına yüklüyoruz. Kabul; bazı yollar, kıyafetler, yemekler, kitaplar, türküler, isimler, sokaklar, çiçekler anılarımızı canlandırıyor. Kabul;  bir serçe gibi mecalsiz ancak aceleci, ürkek ve kuşkular içinde, tutarsız, söylerken dilimiz acıyormuş gibi konuşuyoruz… Seviyor gibi görünen ancak sevmeyenler yaralıyordu.
 
Aşk kaybolmak ve kaybolduğunu bilmemektir.
Bizler kaybolmadığımız gibi bilmediklerimizi de bildik.
Kaybetmemiz bundan.
 
Sesimiz gam ve hüzünden ziyade umuda dönük olmalı. Bizler birbirimizi, şahsımıza has yeteneklerden ziyade, birbirimize güzelliği gösterdiğimiz için sevmeliyiz kardeşim, yazarım, öğretmenim.
 
Kalp, bir diğer kalbi yıkayacak olsaydı, insanlığınla yıka şu kalbimi derdim ancak biliyoruz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur, yıkanır. Bizler ancak birbirimizi teklifsiz sevebilir, merhamet gösterir ve dua edebiliriz.
 
Elim kolum tutarken yazdım, tebessüm ettim. Rabbime şükrediyorum. Şimdi yeni bir yazıya, yeni bir kitaba başlayabilir, şimdi tebessümle ölebilirim!
 
Hüznünün, huzura beslediği dostane bir dargınlığı… Konuşman, köre önünde çukur var demek gibi olsun. Rabbim ellerini, hayallerini ve kalbini sana bağışlasın.
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR