İlâhiyat ve Diyanet’in yolu ve yöntemi

Yeni Şafak yazarı, İslam Hukukçusu Prof. Dr. Hayreddin Karaman bugünkü yazısında "İşte İlâhiyat ve Diyanet’in yolu ve yöntemi" konusunu kaleme aldı. İşte Karaman'ın o yazısı:
İlâhiyat ve Diyanet’in yolu ve yöntemi

Israrla diyorum ki, ülkemizde imam hatip okulları, ilahiyat fakülteleri ve Diyanet’in rehberliğinde sağlıklı bir İslâmlaşma sonucu elde edilebilir. Aynı yolda hizmet veren başka cihetleri dışlamıyorum ancak ana damarın bu kurumlar olmasını, diğerleriyle de dava kardeşleri olarak yardımlaşmaları gerektiğini söylüyorum.

Samimi olarak bu kurumlarla ilgili şikâyet ve endişeleri olanlara bir güvence olarak 35. İl Müftüleri İstişare Toplantısı sonuç bildirgesinden bazı maddeleri aktarıyor ve tamamını okumanızı da tavsiye ediyorum:

…Toplumu Din Konusunda Aydınlatmada Diyanet-İlahiyat İşbirliği İmkânları/Stratejileri üst başlığı ile gerçekleşen toplantıya, Başkanlığımızın üst düzey yetkilileri ve 81 il müftüsü ile beraber ilk defa ilahiyat/İslâmî ilimler fakülteleri dekanları da katılmıştır.

4 gün süren toplantı boyunca; “Din İstismarı ile Mücadele, Aile ve Gençliğe Yönelik Tehditlerle Mücadele, Din Hizmeti Çeşitliliği Açısından, Nitelikli Personel İhtiyacı Bağlamında, Din Görevlileri ve İlahiyat Öğrencilerinin Yeterliklerinin Gözden Geçirilmesi, Dinî Hayata Rehberlik Etme Sorumluluğu Bağlamında Diyanet-İlahiyat Perspektifinin Hayata Yansıması, İrşat Faaliyetlerinin Etkinlik ve Verimliliği, Dinî Hayata Etkisi Bakımından İslam Dünyasının İçinden Geçtiği Süreçler” konuları etraflıca müzakere edilmiştir.

* Kitle iletişim araçlarının kullanımının her geçen gün arttığı bir dönemde, din ve irşat dili, anlam ve zarafet boyutuyla daha önemli hale gelmiştir. Din adına sorumsuzca sarf edilen kaba ve gelişigüzel söylemler dine dair farkındalığı örselemektedir. Bu açıdan, dinî konularda konuşan herkesin, sahih kaynaklara dayalı bilginin yanında yapıcı, birleştirici ve kucaklayıcı bir söylemi de kuşanması gerekir. Aksi takdirde, müspet hiçbir dinî içerik arz etmeyen, tekelci, yargılayıcı ve baskılayıcı bir üslubun Müslümanlardan ziyade İslâm’a mâl edilen bir anlayışı beslediği dikkat çekmektedir. Bu itibarla, nebevi metodu ilke edinerek aklıselim ve kalbiselime uygun, güzel ahlak merkezli, yalın, saygın, hassas ve bütüncül bir üslup, dinin insanlarla doğrudan buluşmasında oldukça önem arz etmektedir. Bunun için de İslâm’ın yüce hakikatlerinin tutum, tavır ve eylem olarak aktarılmasında sorumluluk sahibi herkese büyük görevler düşmektedir.

* Modern yaşam pratiklerinin küresel bir etkiyle hayatı kuşattığı; maddiyat düşkünlüğü, güç ve çıkar tutkusu, tüketim iştahı ve aşırı dünyevileşmeyle bütün insanlığın madde ve mana boyutunda ciddi savrulmalara maruz kaldığı günümüzde örselenen en önemli alanlardan biri din ve dindarlık olmuştur. Şeklî dinî tezahürlerin arttığı, ibadetlerin Allah’a karşı sorumluluk ve kulluk bilincinin bir gereği olmaktan ziyade, alışılmış eylemler manzumesi haline dönüştüğü, dinin şahsi menfaatlere hizmet etmesi ölçüsünde önem ve değer gördüğü bir dindarlık anlayışının İslam’ın insan özelindeki hedefleri ile muvafık olmadığı çok açıktır. Bu itibarla, yüce Allah’a gönülden bağlılık ve teslimiyeti resmeden, varoluşu anlamlı kılan, düşünce, tutum ve eylemlerde bilgiyi, ihlası, samimiyeti, etik, estetik ve takvayı merkeze alan güzel ahlaka dayalı bir dindarlığın ikame edilmesi için yoğun çaba sarf etmek önemli bir şuur ve sorumluluk ödevidir.

* Müslümanların inanç, ibadet ve ahlâk esaslarını, dünya görüşlerini, hayat tarzlarını ve değer yargılarını belirleme noktasında Kur’ân-ı Kerim’den sonra dinin ikinci temel kaynağı olan Sünnet, Müslümanların varlık, bilgi ve değer tasavvuruna esas teşkil etmektedir. Hal böyleyken bugün, Sünnet’in teşrideki yerini hafife alarak dinin bekâsının yapıtaşı olan Kur’ân-Sünnet bütünlüğünü göz ardı eden, gereksiz ve faydasız tartışmalarla zihinleri meşgul ederek hikmet ve maslahatı öteleyen yaklaşımların önemli bir sorun olduğu, özellikle genç kuşaklarda dinin ana kaynaklarına karşı bir güvensizlik oluşturarak itikadî savrulmalara sebebiyet verdiği ortadadır. Bu noktada, doğru dinî bilginin üretilmesi, en güzel yöntemle sunulması ve nebevi bir örneklikle hayata rehberlik edilmesi konusunda iki önemli kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyat/İslâmî ilimler fakültelerinin işbirliği neticesinde tebarüz edecek gayret ve çalışmaların, söz konusu tutarsız ve kategorik yaklaşımı bertaraf edip toplumu sahih bir tasavvur ve ortak sağduyu ile kucaklayacağı aşikârdır.

* Toplumların en önemli imkânı ve değeri olan gençliğin, sahih bilgi ve kuşatıcı bir yaklaşımla, manevi dünyalarına rehberlik edilmesi fevkalade mühim bir husustur. Zira genç kuşaklar ancak inanç, medeniyet ve değerlerinin izinde, kendilerine ait bir gelecek inşa edebilirler. Bu sebeple, hakikati manipüle eden inkârcı ve istismarcı odak ve akımların genç kuşakların zihin ve gönül dünyalarında meydana getirmeye çalıştıkları tahribata engel olmak, sorumluluk sahiplerine düşen bir vazifedir… Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı, bu sene 17 Kasım’da açılışının yapılacağı Mevlid-i Nebi haftasında, “Peygamberimiz ve Gençlik” konusunu tema olarak belirlemiştir.

* … Bu itibarla Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün görevlileriyle, kadınlarımızın, çocuklarımızın ve insanlığın maruz kaldığı şiddet hadiselerinin son bulması için etkili, sürekli ve somut önlemlerin alınması hususunda sorumluluğunun gereklerini yerine getirmeye azim ve kararlılıkla devam edecektir.

* Din hizmeti konusunda en önemli hususlardan biri de nitelikli insan kaynağıdır. Zira her bir görev sahası, kendine özgü şartları ve imkânları gereği farklı formasyonlar gerektirmektedir. Okul öncesi, kadın, aile, çocuk, genç, engelli, hasta, mahkûm, mülteci, yaşlı gibi birçok alanda din hizmetini en güzel şekilde yerine getirmek için yeterli eğitim almış ve alan bilgisine sahip personele ihtiyaç duyulmaktadır…

* Bugün İslâm coğrafyası savaşlar, yoksulluk, terör eylemleri, ümitsizlik gibi devasa sorunların kuşatması altında tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır. Daha vahim olanı; İslâm’ın temel esaslarında, Kur’ân ve Sünnet’te hiçbir şekilde meşruiyeti bulunmayan bir takım yapılar, tefrika ve terör eylemlerini İslâm adına gerçekleştirdiklerini ifade ederek barış ve esenlik dini İslâm’a, birlik ve beraberliğimize, bütün insanlığın geleceğine en büyük zararı vermektedir. Esasında rahmet vesilesi olan ırk, mezhep, meşrep ve düşünce farklılıklarının nefret ve kaosa alet edilmesi, vahim bir cehalet ve büyük bir ihanettir. Bu durum karşısında sahih dinî bilgiyi, İslâm’ın sevgi ve barış yüklü mesajlarını toplumumuza ve insanlığa sunmak, iç meseleleri kardeşlik hukuku içinde çözmek için özveri ve fedakârlıkla, işbirliği içinde çalışmak bütün Müslümanlar için en büyük sorumluluktur.

YAZIYI YENİ ŞAFAK'TAN OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ