Hakan Çandır

Hakan Çandır

İNKILÂP mı? / DEVRİM mi?

İNKILÂP mı? / DEVRİM mi?

Tabii ki İNKILÂP...

 

             Bir kere her şeyden önce Kur’an’i bir kavram ve dolayısıyla bu da bize ait demektir. Her ne kadar bazı Müslümanlar bize ait olmayan ve sol jargonun yapısına ve amaçlarına uygun olan DEVRİM kelimesini kullansa da, bu durum açıkçası ciddi bir kavram kargaşasına sebebiyet vermektedir.

 

             Kavramlar aynı zamanda insanın tasavvurunu inşa ettiği gibi, bununla da kalmaz, oluşan o tasavvur zamanla insanın yaşantısına, tavır ve davranışlarına yani eylemine sirayet eder.

 

             Dünya tarihine baktığımızda ise, bütün Devrimlerin kanlı olduğunu görürüz. Muhatapları açısından son derece normal olan bu durum, insanı yaşatmaktan ziyade kendi ideolojileri uğruna yok etmeye endekslidir. İnsana değer vermezler; bilakis amaçları uğruna araç yani nesne olarak görüler.

 

             İnkılab-i ruha sahip olan İslam ise, sadece insana değil, âlemde bulunan canlı cansız tüm varlıklara ÖZNE muamelesi yapar ve onlara DEĞER verir.

 

              Türkiye'nin yakın tarihinde gördüğümüz Kemalist Devrimler de aynı yıkıcı yolu izlemiş ve bu toprakların KADİM GELENEĞİNİ tarumar etmişlerdir. Her ne kadar muhatapları tarafından Atatürk ilke ve inkılâpları olarak adlandırılsa da, aslında toplumsal dönüşüm adı altında bir Milletin varlık sebebi olan inanç kaynaklı yaşam köklerinin dinamitlenmesiydi amaçlanan.

 

             Mutlak manada istedikleri amaca ulaşamasalar da, bu toplumun köklerini sarsmayı başarmışlardır. Lakin öyle bir kök salmış ki bu topraklarda İSLAM, tarihi geçmişimizde kaldığını sandığımız YEDİ DÜVEL, 15 Temmuz gecesi o AŞAĞILIK yüzünü bir kez daha göstermiş oldu bizlere.

 

              Buna mukabil, DEVRİM ile İNKILÂBIN farkını anlamak için çok geçmişe gitmeye de gerek yok; son on yılın muhasebesini çıkarmış olsak, yeterli olacaktır bu melun Devrimlerin ne derece kanlı bir terör organizasyonu olduğunu anlamak için.

 

              En basitinden GEZİ kalkışması yeterli örnektir bizim için ki, bunun yanına daha nicelerini ekleyebiliriz. Akıllarınca DEVRİM yapacaklardı. Mes'ele ağaç değildi ve anlatmaya çalışıyorlardı, ZULMÜN 1453'te BAŞLADIĞINI..! Öyle ki Bizans'ın kalıntılarıyla karşı karşıyaydık adeta.

 

YAKIYOR ve YIKIYORLARDI.

TALAN EDİP, YAĞMALIYORLARDI, ama ne gariptir ki Kapitalizmin temsilcilerine hiç dokunmuyorlardı; aksine DEVRİMCİLER olarak onların kucağına sığınıyorlardı.

 

              Normaldi onlar için TARUMAR etmek; zira tasavvurları var etmek üzere değil, bilakis yok etmek ve KÖKTEN DEVİRMEK üzere işliyordu; KOCA ÇINARI.

 

              Bütün bu olup bitenler karşısında, gayesi yaşatmak olan ve TOPLUMSAL YAPIYI kırıp dökmeden DÖNÜŞTÜRMEYİ amaçlayan İNKILAB-İ bilinç ise son derece SABIRLI, DİRAYETLİ ve TEVEKKÜLÜ ile Sünnetullahın belirlediği çizgiyi özenle korumaya devam ediyordu, zira bu toprakların ASLİ UNSURU yani ev sahibi olduklarının bilincindeydi. Keza hiçbir ev sahibi kendi evini yakıp yıkacak kadar şuursuz olamayacağı gibi PİRE/devrimciler için yorgan yakmak da onlara göre değildi.

                                                                                                                                                

              O sebepledir ki gelmiş geçmiş TOPLUMSAL HAREKETLERİN en büyüğü, en kapsamlısı ve kitlelere ulaşma açısından da en etkilisi olan Asr-ı Saadet yani Muhammedi İnkılâp, en kansız TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM olarak tarihe geçmiştir. Bunun asıl sebebi ise İNSANI YAŞATMAYA, VAR ETMEYE ve TOPLUMSAL DÜZENİ sağlamaya yönelik bir ISLAH HAREKETİ olmasıyla birebir alakalıdır.

 

ŞUARA Suresi

“İllellezine amenu ve amilus salihati ve zekerullahe kesırav ventesaru mim ba´di ma zulimu

ve seya´lemüllezıne zalemu eyye münkalebiy yenkalibun 

 

 

“Ancak iman edenler ve ISLAH EDİCİ/ONARICI/TEDAVİ EDİCİ/VAR EDİCİ işler ortaya koyanlar,

Allâh`ı kesintisiz zikredenler/hayatında kaim kılanlar ve zulme uğradıktan sonra yardıma ulaşanlar müstesna... 

 

Zulmedenler, yakında hangi İNKILÂBA/dönüşüme uğrayacaklarını kavrayacaklar!”

 

             Öncelikle ayetin ilk bölümündeki anahtar cümlede, iman edenlerin salih amel doğrultusunda ve Allah ile irtibatının kesintisiz olması kaydıyla, DÖNÜŞÜMÜN yani İNKILÂBIN gerçekleşmesinde olmazsa olmaz gerekçe bize bildirilmektedir.

 

             Dolayısıyla İnkılâbın gerçekleşmesi için mutlaka ISLAH EDİCİ/ONARICI/TEDAVİ EDİCİ/VAR EDİCİ özelliğe sahip işler ortaya koymamız gerekmektedir. Aksi durumda bu İnkılâp değil, tam aksi olarak İFSAT EDİCİ DEVRİM olacaktır ki, tarih bunun misalleriyle doludur.

 

             Evet; kalp ile aynı kökten olan inkılâp kelimesi, sürekli bir devinim üzeredir. Keza kalbin asli vazifesi zaten yaşatmak, var etmek ve ıslah etmektir. Burada tıbbın alanına girmek istemem ama kalbin vücuttaki fonksiyonu ve görevi ne ise İslam'ın misyonu açısından İNKILÂBIN vazifesi de aynıdır.

 

             Kaldık ki DÖNÜŞÜM ve DEĞİŞİMİN gerçekleşmesi esnasında, insanın yaşamına dair olan ne kadar done varsa onların her biri büyük bir titizlikle incelenir ve İslam'ın süzgecinden geçirilerek, fayda yönünden kullanılabilecek olanlar insanlığın hizmetine sunulur.  Kur'an'ın genel sistematiğine baktığınızda bu İLKEYİ görürsünüz ve Hz. Nebi de vazifesi boyunca bu yöntemi uygulamıştır. NEBEVİ HAREKET METODU...

 

TEVBE Suresi

"Ve müşriklerden biri senin korumana başvurursa, onu koruma altına al,

olur ki (senden) Allahın sözünü işitip anla(yabili)r;

ve sonra onu, kendini güvenlik içinde hissedebileceği bir yere ulaştır;

bu (davranışın), onların (belki de yalnızca) (hakkı) bilmedikleri için

(günah işleyen) kimselerden olmaları ihtimalinden dolayıdır."

 

                 Yukarıda ki ayet misallerden sadece bir tanesi ama oldukça da anlamlısı, zira bu ayet anlaşmayı bozan MÜŞRİKLERE karşı, Müslümanların en GÜÇLÜ ve HAKLI olduğu bir dönemde nazil olmuş olup, insanlık adına da KIRMIZIÇİZGİ belirlenmiştir. Eğer birileri EVRENSEL HUKUK ve İNSAN HAKLARI arıyorsa, işte o, ÜLTİMATOM olarak da adlandırılan TEVBE suresinde ki bu ayette belirtilen TEMEL İLKEDİR...

 

                 Bu ayet aynı zamanda, bir insanda gerçekleşebilecek dönüşümün, değişimin, İNKILÂBIN yani temiz kanın damarlarda dolaşımını sağlanmanın gerekçelerini ortaya koymaktadır. İnsan YOĞUN BAKIMA alınmak kaydıyla, damarları tarumar edilmeden TEMİZ KANIN yani Allah'ın Kelamını dolaşıma sokarak, DÖNÜŞÜM amaçlanmalıdır. Bu TEMEL İLKE aynı zamanda TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMDE de geçerlidir.

 

 

Devrim: DEVİRİR, FELÇ EDER.

İNKILÂP: AYAĞA KALDIRIR, TEDAVİ EDER.

 

Devrim: PARÇALAR, AYRIŞTIRIR.

İNKILÂP: BİRLEŞTİRİR, BÜTÜN HÜCRELERİ BİRBİRİNE BAĞLAR.

 

Devrim: YOK EDER, ÖLDÜRÜR.

İNKILÂP: VAR EDER, YAŞATIR.

 

Devrim: MUHATABINA SAVUNMA HAKKI VERMEZ.

İNKILÂP: SAVUNMA ve YARGILANMA İMKÂNI TANIR.

 

Devrim: İNSANI META ve NESNE OLARAK GÖRÜR; DEĞER VERMEZ.

İNKILÂP: İNSANA DEĞER VERİR, ÖZNE MUAMELESİ YAPAR, ONA ŞEREFİNİ İADE EDER.

 

Devrim: KARANLIKTIR, yani ZULMEDER.

İNKILÂP: AYDINLIK yani NUR'DUR. HER ŞEYİ OLMASI GEREKEN YERDE DEĞERLENDİRİR.

 

Devrim: AYIRT ETMEZ, TOPLUCA YOK EDER.

İNKILÂP: MÜMEYYİZ AKLA SAHİPTİR, AYIRT EDER. FURKAN SAHİBİDİR, HAK ile BATILI KARIŞTIRMAZ...

 

 

                   Onlar sigara ve nargile ile DEVRİM yapmayı TEMENNİ ederlerken

 

                                                                Bizler Es'Salât ile ASRIN İNKILÂBINI gerçekleştirebilmeliydik.

 

Vesselam.                      

 

  

Blog adresim: kaanbilgekutadgu.blogspot.com.tr

https://twitter.com/kaanbilgekutadg

https://www.facebook.com/kaanbilgekutadgu

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Çandır Arşivi
SON YAZILAR