Süleyman Mücahit İyiyolbulan

Süleyman Mücahit İyiyolbulan

İslamcıların Fobisi

İslamcıların Fobisi

      Üç kıtaya kılıç sallarken, küffar tarafından Muhteşem Süleyman diye anılan bir Sultanımız vardı. Toplarıyla surları döverken Fatih kimse ona terörist demiyor, hatta "Başımızda Bizans külahı görmektense, İslam sarığı görmek isteriz" diyen Hıristiyanlar vardı. Ne zaman ki batıya şirin görünmeye çalışıp kılıcımızı bıraktık o zaman bütün Müslümanlar terörist oluverdi. Viyana diplerine geldiğimizde İslamafobi diye bir şey mi vardı ? Ama ne zaman ki kurumuş göller gibi çektik ellerimizi İslam'ı hakim kılma davasından işte o an İslamafobi türeyiverdi bir bakteri gibi necis avrupanın bağrında. İslamafobiyi bir kenara bırakalım ve işin membağına inelim. Müslümanlar neden korkuyor, neyden korkmalı ?

 

      Korkmaz idik evvel ama korkar olduk. İslamca yönetme niyetiyle oturduğumuz koltuklar ve İslama hizmet için biriktirdiğimiz o mallar korkuyu öğretti bize. Kansızlık yoluyla bulaştı korkular insandan insana. Biz gidersek kim oturur o koltuğa ve parayı ben biriktirmezsem kimlere gider vehmiyle önce biz korktuk ve ardımız sıra yayıldı. Kabul edelim tek korkumuz doymak bilmeyen nefsimizin aç kalma ihtimaliydi. O yüzden seslenemez olduk zalime. İtaat çemberinden boynumuzu şöyle bir dışarı uzatmak kala kalsın gönüllerde bile muhalefet edemez olduk küffara. Küffar kim; Amerika, İsrail diye tek tek sayacak değilim bunları. Ama saysak iyi ederiz, çünkü "Küfür tek millettir" buyuran dinimizi dinlemez olduk, emperyalist yayınları dinlediğimiz kadar.

 

   Üzerine mizaç çözücü döksen un ufak olacak adamların ağzında İslam'ın  gezmesi, tabiri caizse onu rotasından çıkarmıştır. Eksen kayması diye yıllardır gargara yapılan şey Ülkemiz değil, ürettiğimiz yeni dindir. Bu yeni dinde Avrupa'nın son iki yüz yılı var ama 1400 yıllık hadislere yer yok. İşlerine gelmeyen her hadiste kaynağı ne demeye başladı, televizyondan duyduğu hiçbir haberin kaynağını sorgulamayanlar. İşte bunlardan korkalım.
  

      Yapılan üretimden dolayı Taş Devri, Tunç Çağı diye isimlendirildi tarih. Peki bizden yüzlerce yıl sonra gelenler çağımızı ne diye isimlendirecekler ? Ne üretiyor Müslümanlar fitne ve hileden başka ? İki cemaat bir araya gelememişken ümmet olmayı başarabilir miyiz? Bölüne bölüne yenilmeyi öğrendik ama bu yenilgiler bizi zafere ihtiyaç duyar bir hale getirmedi. Getirmeliydi oysa. Ama Müslümanlarda artık türbeler gibi. Dışı yeşil ve taze, içi küflenmiş kofalmış kemik yığını.

 

     Hani kapitülasyonlar (batıya verilen imtiyazlar/ayrıcalıklar) kalkmıştı. İliklerimize kadar işlemiş halbuki batı ve batıcılık. Kanımıza işlemiş batının tüm sözüm ona uygar tavırları ve beynimize hücum ediyor birer birer değil dörder beşer. Ve paslı bir çivi gibi saplanmış idrakimize. Ne hareket ediyor ne ettiriyor.

 

     Müslümanlar yaşıyor muyuz? Yaşayamıyor ama haykırıyoruz. Mısırda 529 kişinin idamına karar verdiğinde mahkeme, nasıl da haykırmıştık "Beni de asın 530 olsun" diye. O kadar çok bağırdık ki, asa asa adam bırakmayacaklar sandım 530. olmaya bu kadar gönüllü varken.  Nereye gitti o çığlıklarımız ? Bir rüzgardı esti geçti mi sadece?

 

        Kısa kısa değinmeye çalıştım korkularımıza ama kabuslarımızı yazmadık hala. Şimdi bırakalım islamafobi denen zırvayı, kendi korkularımızla yüzleşelim. Ve bilelim biz düzelmeden ümmet düzelmeyecek, başkalarından ümit bekleyemeyiz. Çehov'un dediği gibi "Başkalarının günahıyla Aziz olamazsın"       

Önceki ve Sonraki Yazılar
Süleyman Mücahit İyiyolbulan Arşivi
SON YAZILAR