İstanbul işgalden kurtuluşunun 96. yılını kutluyor

İtilaf devletlerinin işgal ettiği İstanbul'a 6 Ekim 1923'te Şükrü Naili Paşa komutasında giren 3. Kolordu, 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgali resmen sonlandırdı - Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemil Öz
İstanbul işgalden kurtuluşunun 96. yılını kutluyor

İSTANBUL (AA) - SEMRA ORKAN - Bir sonbahar günü yaklaşık 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgalin ardından özgürlüğüne kavuşan İstanbul'a, Türk Ordusunun coşkun bir bayram havası içinde, sevinç gözyaşları arasında ve çiçek yağmuru altında girmesinin 96. yılı kutlanıyor.

Bağımsızlığı ilke edinmiş Türk Milleti, 1. Dünya Savaşı'nda müttefikleri yenilgiyi kabul edip savaştan çekilince yenilmiş sayıldı. Bunu fırsat bilen İtilaf devletleri donanmaları 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'na dayanarak 13 Kasım 1918'de Haydarpaşa önlerine demirleyip, İstanbul'a girdiler. Fiilen gerçekleşmiş olan işgal, 16 Mart 1920 günü resmi işgale dönüştü.

Gazi Mustafa Kemal Paşa, Adana treninden inip Haydarpaşa rıhtımına ayak bastığında düşman gemilerinin zafer bayrakları açmış şekilde toplarını sağa sola çevirerek, İstanbul Limanına girdiklerini, azınlıkların da sevinç çığlıklarıyla karşı sahilleri çınlattığını görünce, "Geldikleri gibi giderler!" demişti.

İstanbul işgal altındayken, Kurtuluş Savaşı devam etmekteydi. Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesinden sonra Fahrettin Paşa komutasındaki 5. Süvari Kolordusu İtilaf devletleri kontrolündeki tarafsız bölgeye doğru ilerlemeye başladı. Bunun üzerine müttefik kuvvetlerde bulunan Fransız ve İtalyan birlikleri derhal geri çekildi. Çanakkale'de bulunan İngiliz birlikleri General Harrington'un emriyle savunma pozisyonu aldı.

İngiltere, Ankara Hükumeti ile anlaşma yolları aramaya başladı. Ankara Hükumeti İstanbul ve Çanakkale boğazlarının denetimini istedi. İngiltere başbakanı Lloyd George bu istekleri reddetti. Türk birlikleri, Çanakkale Boğazı'na doğru ilerlemeye başladı.

İzmir'in Kurtuluşu'ndan sonra Damat Ferit Paşa 21 Eylül 1922'de ülkeden kaçtı. Refet Paşa, 19 Ekim'de TBMM Muhafız Grubu'ndan 100 kişilik bir kuvvetle Gülnihal vapuru ile Mudanya'dan ayrılıp İstanbul'a geldi. Ardından "İstanbul Komutanı" sıfatıyla Selahattin Adil Paşa, 81. Alay ile İstanbul'a girdi. Refet Paşa ve Selahattin Adil Paşa'nın İstanbul'a gelmesine rağmen işgal sonlanmadı. Çünkü mütarekeye göre işgal kuvvetleri barış antlaşması imzalanmasından hemen sonra İstanbul'u boşaltacaktı.

24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması'ndan sonra, 23 Ağustos 1923'ten itibaren İtilaf kuvvetleri İstanbul'dan ayrılmaya başladı. Son İtilaf birliği 4 Ekim 1923'te Dolmabahçe Sarayı önünde düzenlenen bir törenle Türk bayrağını selamlayarak şehri terk etti. 6 Ekim 1923'te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul'a girdi ve 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgal resmen sonlandı.

- "İngiltere, Türkleri en ağır şekilde cezalandırmak istiyordu"

Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemil Öztürk, İstanbul'un düşman işgalinden kurtuluşunun 96. yıl dönümünde AA muhabirine yaptığı açıklamada, kurtuluşun dünya ve Türk tarihinin en önemli olaylarından biri olduğunu vurguladı.

Prof. Dr. Öztürk, İstanbul'un, İslam dünyası için Peygamberi tarafından fethi haber verilen ve fatihleri cennetle müjdelenen bir şehir olduğuna vurgu yaparak, "Bu nedenle Çanakkale'de her biri 'Bedrin aslanları' gibi kahramanlaşan Osmanlı askerleri, şehadete koşarken İstanbul'un düşmesinin Türkiye'nin kalbine ölümcül bir hançer saplanmasına razı olmak demek olduğunu biliyordu. Batı dünyası ise 'Son Haçlı Seferi' olarak kabul ettikleri Çanakkale Boğazı'nı geçme harekatını, İstanbul'un Türklerden kurtarılması ve böylece Türklerin Avrupa'dan atılma sürecinin tamamlanması olarak değerlendiriliyordu. Çanakkale'de bunu başaramayan İtilaf devletleri, 1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi sayesinde bu emellerine kavuşmak için önemli bir fırsat yakalamış oldu." diye konuştu.

İtilaf devletlerinin savaş gemilerinin İstanbul Boğazı'nın girişine demirlemesiyle bir kısım Osmanlı tebaasının yaptıkları gösteri ve şenliklerle Osmanlı'nın çöküşünü kutladığını aktaran Öztürk, Müslüman halkın ise üzgün, kederli, maddi ve manevi varlığını seferber ettiği savaşlar dolayısıyla yorgun ve yoksul düştüğünü söyledi.

Prof. Dr. Öztürk, Avrupa'nın şımarık çocuğu Yunanistan'ın ise İtilaf devletlerinin himayesinde Silivri’ye kadar ilerlediğini hatırlatarak, "Galip devletlerin lideri İngiltere, tarihi misyonunu tamamlamak, Osmanlı İmparatorluğu'nu tarih sahnesinden silmek, bin yıldır batıya karşı İslam dünyası ve mazlum milletlerin kılıcı olmuş Türkleri en ağır şekilde cezalandırmak istiyordu." dedi.

- "İstanbul, yeniden bir Türk kenti haline geldi"

Öztürk, Misak-ı Milli'nin ilan edilmesinin İtilaf devletlerini, özellikle İngiltere'yi çok öfkelendirdiğini dile getirdi. 16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal eden İtilaf devletleri'nin, Sevr Antlaşması’nın imzalamasını için büyük çaba sarf ettiğini kaydeden Prof.Dr. Öztürk, 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, Sevr dayatmasını asla kabul etmeyeceğini ilan ettiğine dikkati çekerek şöyle konuştu:

"Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Anadolu'da gelişen milli mücadelenin 1920 sonbaharından itibaren askeri zaferlerle taçlanmasıyla İstanbul Hükumetleri üzerindeki boyunduruk giderek gevşemeye başladı. İngiltere'nin Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek için yaptığı şantaj, tehdit ve ambargolar günbegün azaldı. 1921'de kazanılan Sakarya Meydan Savaşı, hem İstanbul Hükumetlerinin saygınlığını hem de kentin Müslüman halkının özgüven ve cesaretini artırdı. 1922 Ağustos’unda kazanılan Başkomutanlık Meydan Muhaberesi, şehrin işgalini şenliklerle kutlayan ekalliyetlerin taşkınlık ve tecavüzlerini sona erdirdi. İzmir’in işgalden kurtuluşu, İstanbul’un Müslüman Türk halkı tarafından büyük sevinçle karşılandı. Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra İtilaf devletleri, kenti boşalttı ve İstanbul, yeniden bir Türk kenti haline geldi."

- İstanbul'un kurtuluşunun tarihsel önemi

Prof. Dr. Öztürk, fethedildiği tarihten itibaren İstanbul'un, yalnız Ortodoks Hristiyanlar için değil Katolik ve Protestan dünyası için de Türklerin elinden geri alınması gereken bir "yitik değer" olarak görüldüğüne işaret etti. Öztürk, Yunanistan’ın Doğu Roma’yı yeniden ihya etme projesi olan "Megali İdea"nın en önemli değerlerinden birinin İstanbul olduğunu söyledi.

Çarlık Rusyası'nın emperyalist politikaları için de boğazların ve İstanbul'un büyük önem arzettiğini, tarih boyunca bölgesel ve küresel ticari faaliyetlerin önemli merkezlerinden biri olduğunu vurgulayan Öztürk, Türk İslam dünyası için de uğruna şehadete koşulmaya değer bir şehir olarak görüldüğünü belirtti.

Prof Dr. Öztürk, İstanbul'un dünya medeniyetlerinin birbiriyle etkileşim içinde olduğu, ticaret yollarının kesiştiği kadim bir şehir olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:

"İstanbul, 16. yüzyılda bir cihan imparatorluğu olan Osmanlıların başkentidir. Batı için 'Şark meselesi' bakımından kilit öneme sahiptir. Bu bakımdan İstanbul’un kurtuluşu, Fatih Sultan Mehmed Han’ın gerçekleştirdiği Fetih kadar önemlidir. Çünkü kurtuluş gerçekleşmeseydi Fatih ve Fetih, tarihi belleğimizde güzel bir anı olmaktan öteye gidemeyecekti. Bu nedenle İstanbul'u Türk milletine armağan eden iki muhteşem komutan ve devlet adamını, Fatih Sultan Mehmet Han ve Mustafa Kemal Paşa’yı rahmet ve minnetle anıyoruz. İstanbul'un kurtuluşu, Türkler için kentin yeniden fethedilmesidir."

- "Zaman Mustafa Kemal'i haklı çıkardı"

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahir Aydın ise işgal devletlerenin İstanbul'a güvenlik için geldiklerini iddia etmelerine rağmen, yaklaşık 500 yıl Türklerle komşuluk yapan Ermeni ve Rumların işgal güçlerine güvenerek Türk komşularına iftira attıklarını, onları çok zor durumda bıraktığını söyledi.

Prof. Dr. Aydın, işgal boyunca Beyoğlu'ndaki ticarethanelerin Türkçe adlarını değiştirerek, işgalcilerin hoşuna gideceğini düşündükleri 'London, Paris, New York' gibi adlar aldığına işaret etti. Aydın, "Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra ise aynı ticarethaneler, 'Ankara, Vatan ve Millet' gibi isimler almaktan da çekinmediler." dedi.

İtilaf devletlerinin İstanbul'a girmesinin ardından, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Geldikleri gibi giderler" sözünün o günün şartlarında hayal gibi değerlendirildiğini, ancak zamanın kendisini haklı çıkardığını aktaran Aydın, şunları kaydetti:

"Bu da Mustafa Kemal Atatürk'ün öngörüsünün bir göstergesidir. Ancak İşgal devletleri İstanbul'a gitmek için gelmemişlerdi. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşını kazanarak adeta bataklık ortasında bir aydınlanma yarattı, onun sayesinde bir nilüfer çiçeği ortaya çıktı. 1919'da İstanbul'dan ayrılan Mustafa Kemal Atatürk, 8 yıl sonra 1927'de İstanbul'a geldi. İstanbul Kurtuluş Savaşı'nın büyük bonusudur. Çünkü bir tek mermi atılmadı, silah kullanılmadı ama 8 yıl çok büyük bir mücadele verildi."

Kaynak: