İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Kalbinin büyüdüğünü hissediyor musun?

Kalbinin büyüdüğünü hissediyor musun?

Gülün üzerindeki su damlası oluyorsun… Mor, kokulu, bir bahar akşamı oluyorsun…
Köyüm oluyorsun ve sana geliyorum. Bilmiyorsun!
 
&&&
 
Fatih’i yolcu ediyordum. Şiirden, şairlerden, kitaplardan konuşuyorduk. Dilim Fatih’le gönlüm seninle konuşuyordu. Dilim de gönlüme uymuş ve yüksek sesle okumaya başlamıştım: “Taş taş değil, bağrındır taş senin / Nereni, nasıl yaksın, söyle bu ateş senin?”
 
&&&
 
Her insan biricik ve tekti. Değerliydi. Özeldi. Doğruydu. Her şey hakkımızdı ve hatta hakkımız gasp ediliyordu. Ama ne hazin ki ellerimiz, ayaklarımız, gözlerimiz ve tüm bedenimiz hakkımız değildi. Bilmiyorduk.
 
&&&
 
Gündüz ve vakitsiz uyuyanların korkak olduğunu bilmeyen var mı?
 
&&&
 
Hemen hemen bütün güçler kibre ve küstahlığa kapı açıyor. Güç; makam, anne, baba, para, cazibe ve hatta ilim. Ya da her neye güç atfediyorsak… Güç; öne geçme, baskın olma, hesap sormak, yalvartmak, azarlamak… Güç; yazdıklarımız, kitaplarımız, evimiz, arabamız, giydiklerimiz… Güç; sesimizin değişen tonu... Güç; sevgisizliğimizi ve merhamet eksikliğimizi kapatmaya yarayan her şey… Güç; Allah seni bildiği gibi yapsın!
 
&&&
 
Bir porsiyon sıcak böreği, bir demlik çayı, bir yolu, bir günü, bir yolculuğu, bir kitabı, bir yazıyı, bir heyecanı, bir hüznü, güneşin doğuşunu, bir banktan denizin ufkunda batan güneşi, bir çadırı… Daha onlarca “bir”i paylaşabilir insan; paylaşmak da ister. Bu “bir”ler insanlığımıza merhamet ve derinlik katmıyorsa anlamı yoktur… Bu “bir”ler bizleri daha anlayışlı, daha sabırlı ve tebessümlü kılmıyorsa rol yapıyoruzdur.
 
&&&
 
Kendi duygularımızla yüzleşmeden yaşar ve severiz. Bu, kolayımıza gelir çünkü. Söylesene bana; “Niye insanlar duygularını gizlemek için bu kadar uğraşıp duruyorlar; niye birbirimize güvenimiz yok?” Bir sebebi olacak ama en yakınlarına bile güvenemeyecek olduktan sonra, hayatın tadı mı kalır? Seven her seferinde yeniden söyler, farklı ve güzel söyler; sever. Sevilen ne kadarını görür, duyar ve hisseder; bunu gerçekten tam olarak bilemez. Sarılmaksa sözün söyleyemediğini de söyler.
 
Sevmek… Sevmek insanın kendi derinliğini görmesidir. Sevmek vermenin, hep ve hesapsız vermenin yoludur. Oysa biz sevmekten daha çok, bizim tercih ettiğimiz insan tarafından sevilmenin derdindeyiz.
“Seni seviyorum” dediğimizde kalbimizin büyüdüğünü hissediyor isek anlamı vardır, değilse sıradan bir cümledir. Kalbime bakıyor ve büyüdüğünü hissediyorum.
 
&&&
 
Mustafa Çiftçi kardeşimin kitabından not etmiştim:
- “Çok mu seviyon?’ dedi.
- ‘Sevmek ne kelime yanıyom!’ diyemedim… ‘He’ diyebildim sadece.”
 
&&&
 
Kemalettin Tuğcu benim, Kerime Nadir annemin. Hala ağlarım K. Tuğcu’yu okurken. Kendimle konuşurum. “Oğlum, bu çocuklar için yazılmış hikâye, akıllı ol, hem sabret, sonu iyi bitecek.” Çünkü bilirim, Tuğcu şunu söyler: Dürüst, ahlaklı ve sabırlı olun, yalan konuşmayın, er geç kazanan siz olacaksınız. Olmaz, beceremem, gözlerim ıslanır…
Beş yıl kadar önce lise öğrencilerine konferans vermeye gitmiştim. “Kerime Nadir’i tanıyan var mı?” dedim? Tek kişi tanıdı. O da manken olduğunu söyledi. Geçelim.
 
&&&
 
Yazarken duygu ve düşünceleri netleşiyormuş insanın. “İnsanlarla sözle değil, yazı yoluyla daha rahat konuşabileceğime inanıyorum.” diyor ve devam ediyor… “Okurken daha dikkatli ve daha az kibirli oluyorlar.”
 
&&&
 
Birilerinin “nefisten” anladığı yatak odasıdır. Oysa bazen bir tek yatak odası hariç her anımızda -yalan, gıybet, kıskançlıkla- nefsî davranırız.
 
&&&
 
Yalnızlığımızı ulumaya dönüştürüyoruz.
 
&&&
 
Dostum, aşkın ve intikamın az olduğunu söylemişti. İntikamı bilmiyorum ancak aşkın hesapsız bir davranış biçimi olduğunu ancak aşkı diline dolayan insanların kırk türlü hesap içinde olduğunu biliyorum. 
 
&&&
 
Yaptığımız işleri annelerimiz beğensin, ötesi çok da önemli değil.
 
&&&
 
“Kızılderililer, bir kişi başka birine ondan hoşlandığını söylerse… Onu anladığını söylemek isterdi. Bir kadına ondan hoşlandığını söylerse… Onu sevdiğini kastederdi. /… / Dağlılara göre aynı şeydir, sevgi ve anlayış, birbirinden ayrı olamaz.” Dağlıyım ben Dağlım.
 
&&&
 
Bilmek ve tüketmek mutluluk olsaydı eğer, huzur bol bulunur bir şey olurdu Dağlım…
Bir günün hakkını vermek sonraki güne borçlu kalmakla mümkün. Hayata ve sana borçlu olduğumu biliyorum.
 
&&&
 
T. Reik şöyle diyor: “Ancak verecek bir şeyimiz olduğundan emin olduğumuz zaman aşkı kabul edebilirsiniz. Kadınlar bilinçdışı bunun farkındadırlar. İnsanın kendisi olması cesaret ister.”
 
&&&
 
Ufuk kızardı, gün açtı. Kızılırmak’ın üzerinden geçtik. Karşımda Erciyes. Sanki bir koşuda dibine, iki nefeste tepesine çıkabileceğim kadar yakın ve mütevazı. Oysa ne rüzgârlar, soğuklar ve çiçekler saklıyor sinesinde. İnsan gibi. Sen gibi, ben gibi. Mütevazı oluşumuz gibi zorluğumuz da bizden.
 
Bana “çınar ağacı” olduğumu söylemiştin, senin bir adın da “narçiçeği”ydi. Bazen bir ağaç oluyor yanında duruyor; bazen bir bulut olup geçiyorum gökyüzünden. En çok da kuş olmak istiyorum… Yanına uçmak için.
 
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR