Kara propaganda Afrin'de tutmadı

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Altun- "Afrin Harekatı'nda kara propagandanın kaynağıyla, araçlarıyla ve bu unsurları kullananlarla mücadelede büyük başarı kazanıldı"- "Türkiye'nin terörle mücadelede sahada attığı adımların doğrudan iletişim al
Kara propaganda Afrin'de tutmadı

İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) İstanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Fahrettin Altun, Türkiye'nin terörle mücadeleyi sadece sahada yürütmediğini, kara propagandaya karşı da iletişim alanında mücadele edildiğini belirterek, ''Kara propagandanın kaynağıyla, araçlarıyla ve bu unsurları kullananlarla mücadelede büyük başarı kazanıldı." dedi.

Aynı zamanda İbn Haldun Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı da olan Prof. Dr. Altun, terörle mücadelede kapasitesini ciddi oranda arttıran Türkiye'nin, terör unsurlarının kara propagandasına karşı yürüttüğü mücadeleyi, AA muhabirine değerlendirdi.

Prof. Dr. Altun, sahada etkin bir biçimde terörle mücadele eden Türkiye'nin, uluslararası alanda da daha önceki kara propagandaların yansıttığı yanlış Türkiye imajını da bertaraf ettiğini söyledi.

Türkiye’nin 2015 temmuz ayından sonraki süreçte terörle mücadele kapasitesini çok ciddi anlamda geliştirdiğini vurgulayan Altun, ''15 Temmuz 2016'dan sonra da Türkiye'de devlet-millet ilişkisinde ciddi bir dönüşüm yaşandı ve buradaki kritik husus, artık doğrudan devleti, milletin yeniden yapılandırma talebinin gün yüzüne çıkmış olmasıydı. 2002 sonrası başlayan devlet-millet barışması yeni bir boyut arz etti. Milletin dönüştürdüğü, milletin doğrudan merkezinde olduğu devlet algısı ortaya çıktı.'' tespitinde bulundu.

Altun, bu dönüşümün devlete özellikle milli güvenlik politikalarının hayata geçirilmesi noktasında bir öz güven verdiğine değinerek şöyle konuştu:

''Geçmişte alışageldiğimiz sivil-asker ayrımı artık ortadan kalkmaya başladı ve doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde bir anlayış Türkiye'nin güvelik konseptine de yansıdı. Bu terörle mücadeledeki kapasite geliştirme sürecinin de en önemli unsurlarından bir tanesiydi. Türkiye yeni güvenlik konseptiyle terörle mücadele etmeye başladı. Bu her şeyden önce sert güç unsurlarının çok daha etkin, çok daha stratejik bir şekilde devreye sokulması anlamına geliyordu.

Terörün doğrudan kaynağında yok edilmesi burada son derece kritik bir husustu. Artık savunmada kalmak değil doğrudan saldırıya geçerek, doğru ve anlamlı noktalara hücum anlayışına yönelik mücadele konsepti geliştirildi. Bunun bir başka özelliği ise sınır ötesi harekat yapabilmekti.''

- "Orijinal ve sahici içerik üretme önemli bir hal aldı''

Prof. Dr. Fahrettin Altun, Türkiye'nin geliştirdiği yeni güvenlik konseptinin önemli unsurlarından birinin de istihbarat olduğuna dikkati çekerek, hem yurt içinde hem de yurt dışında istihbarat toplamanın terörle mücadelede hayati önem taşıdığını ifade etti.

Yurt dışında askeri üsler kurma kapasitesine erişmenin ve yerli silah sanayisini geliştirmek için teknolojik yatırımlar yapmanın terörle mücadelenin bir diğer unsurları olduğunu aktaran Altun, "Şu anda bütün bu çerçeveyi birlikte düşündüğümüzde, Türkiye'nin çok ciddi terörle mücadele kapasitesini geliştirdiğini, bunun üzerine bir süreç bina ettiğini görüyoruz. Sahadaki bu yeni gelişme doğrudan Türkiye'nin uluslararası alanda da algısına etki etti.'' değerlendirmesinde bulundu.

Altun, Türkiye'nin terörle mücadelede sahada attığı adımların doğrudan iletişim alanına da yansıdığını belirterek, şunları anlattı:

"Çünkü Türkiye şunun farkına vardı; aslında terör unsurlarının kara propagandasıyla mücadele, sadece iletişim alanında verilecek mücadeleyle olmaz. Yani o kara propagandalara tek tek cevap vermek suretiyle geliştirilebilecek bir mücadele değil bu. Onun yerine örgütlü bir suçla mücadele demekti. Dolayısıyla kriminal bir hadisedir bu. İşte bunun farkına varıldı. Kara propagandanın kaynağıyla araçlarıyla ve bu unsurları kullananlarla mücadele etmeye başladı. Bunları hedef aldı ve doğrudan bu kriminal mücadele yürütülerek ciddi anlamda bir sonuç alındı.

Dolayısıyla, yeni dönemde özellikle Fırat Kalkanı Harekatı'nda başlayan, Zeytin Dalı Harekatı ile daha da net bir şekilde kendisini gösteren orijinal ve sahici içerik üretme önemli bir hal aldı. 'Aslında ne oluyor' sorusunu birinci kaynaktan almak çok faydalı oldu. Bu noktada da Anadolu Ajansı'nın da önemini zikretmek lazım. Türkiye'de yerli ve milli medya da ciddi bir katkı sundu.''

- ''Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için fırsat kollayan bir kamuoyu var"

Prof. Dr. Fahrettin Altun, uluslararası alanda yürütülen ''Türkiye Afrin'e operasyonu başarabilecek kapasitede değil'' kara propagandasının, Zeytin Dalı Harekatı ile geçersiz kılındığını hatırlatarak, Türkiye'nin yedi koldan düzenlediği temizliğin dünyanın gözü önünde devam ettiğini kaydetti.

Türkiye'nin Afrin'de verdiği mücadele için ''Kürtlere yönelik'' şeklinde kara propagandanın yoğun olarak yapıldığını anlatan Altun, "Herkes gördü ki bu mücadele çok titizlikle veriliyor. Sivil kaybı yaşanmıyor. Bütün dünyanın gözü burada. Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için fırsat kollayan bir kamuoyu var. Ancak yapılan mücadele terör örgütüne yönelik mücadeledir. Bunu da görüyorlar. Diğer bir konu da Türkiye'nin İran ve Rusya ile Batı'ya karşı doğu bloku oluşturduğu propagandası var. Oysa Türkiye bu operasyonu kendi kararlılığıyla sürdürüyor. Zeytin Dalı harekatı yerli ve milli bir harekattır.'' şeklinde konuştu.

- ''Türkiye'nin Suriye'de gizli ajandası yok''

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yenal Göksun ise Afrin Operasyonu'na tüm siyasi partilerin ve halkın güçlü destek vermesinin, harekatın gidişatını olumlu yönde etkilendiğini söyledi.

Afrin Operasyonu'nun sadece Türkiye'ye yönelik terör tehdidinin sınır ötesinde bertaraf edilmesi anlamına gelmediğini belirten Göksun, ''Aynı zamanda Suriye'nin gelecekte toprak bütünlüğünün korunması ve evlerini terk etmek zorunda kalan mülteciler için güvenli alanların tesis edilmesi anlamına da geliyor. Bu yönüyle terörün engellenmesi açısından askeri bir operasyon olabilir ama sivillerin huzur ve güvenliğinin sağlanması açısından insani bir girişimdir. Suriye'de gizli bir ajanda gütmeyen tek ülke Türkiye'dir ve sivillere yönelik duyarlı yaklaşımı bunun bir göstergesidir. Çerçevesi ve amacı net şekilde ifade edilen Afrin Operasyonu işte bu sebeple halk tarafından da güçlü bir destek görmektedir.'' dedi.

- ''Terör örgütü destek kaybediyor"

Göksun, Afrin Operasyonu veya Zeytin Dalı Harekatı ile ilgili terör örgütü tarafından hem yerel hem de uluslararası medya kullanılarak karar propaganda yürütüldüğünü söyledi.

Türkiye'nin terör örgütü tarafından yayılan yanlış bilgilere karşı önlem aldığına, karar propaganda karşıtı söylemler geliştirdiğine dikkat çeken Göksun, şu değerlendirmelerde bulundu:

''Türkiye'nin Suriye toprağında gözü olmadığı açıklaması ve operasyonun Kürtleri değil terör örgütü üyelerini hedef aldığı açıklamaları bu noktada uluslararası kamuoyuna güven veren açıklamalar olmuştur. Bu süreçte Türkiye'nin en büyük avantajı attığı her adımda şeffaf davranması, askeri gücün yanı sıra diplomasiye başvurması ve uluslararası hukuk kurallarına uygun hareket etmesidir. Böyle olunca terör örgütü, uluslararası kamuoyun nezdinde de destek kaybetmektedir.

Türkiye Fırat Kalkanı Operasyonu ile DEAŞ'ın kurguladığı efsaneleri çökertti. Örneğin örgüt için simgesel önemi olan Dabık kentinin özgürleştirilmesi, DEAŞ'ın meşruiyet kaybetmesine neden oldu. Aynı şekilde Afrin Operasyonu ile YPG/PKK üzerinden kurgulanan efsanelerin sonu geldi. YPG/PKK terör örgütü bugüne kadar medyada yürüttüğü propaganda çalışmalarında Batı medyasından büyük destek görmüştü. Örneğin DEAŞ, bölgedeki halka ve Müslüman topluluklara daha büyük zarar vermesine rağmen uluslararası medya tarafından, sadece Batı'ya bir tehdit olarak inşa edilmişti ve DEAŞ'ın panzehiri olarak başka bir terör örgütünün YPG/PKK'nın imajı kurgulanmıştı. DEAŞ gibi cihatçı olduğunu iddia eden, acımasız ve kanlı bir düşman imgesinin karşısına dine mesafeli, seküler, Marksist/Leninist, anti-emperyalist kimlikte YPG/PKK imajı inşa edilmişti.''

- ''DEAŞ ile YPG/PKK aynı taktikleri uyguluyor''

Yrd. Doç. Dr. Yenal Göksun, DEAŞ'ın Suriye'deki varlığının, YPG/PKK'nın güçlenmesine neden olduğunu, örgüte yapılan tüm askeri yardımların bu gerekçe altında yapıldığını ifade etti.

Türkiye'nin, ABD ve bazı AB ülkelerinin ''asıl düşman olan DEAŞ'a odaklanılması gerektiği'' şeklindeki kara propagandalarını etkili duruşu ve etkili operasyonlarıyla boşa düşürdüğünü anlatan Göksun, şu değerlendirmelerde bulundu:

''Türkiye'nin bu iki terör örgütüne yönelik etkili operasyonları bu örgütlerin propagandalarını boşa düşürürken, Batı medyasının çelişkili tutumunu da açığa çıkardı. Uluslararası toplumun gözardı ettiği en önemli husus bu iki terör örgütünün birçok ortak noktası olduğuydu. Hem DEAŞ hem YPG/PKK masum sivilleri öldürerek politik çıkar elde etmeye çalışıyordu. Ancak DEAŞ'ın terör eylemleri tüm dünyada ses getirirken YPG/PKK terör eylemlerinin Batı medyası tarafından görmezden gelinmesi ikircikli bir tutumdu.

Öte yandan her iki terör örgütü de yabancıları bünyesinde barındırıyordu. DEAŞ'a katılan yabancılar Batı kamuoyu tarafından tehdit olarak görülürken YPG/PKK örgütüne katılan yabancılara ise olumlu bakılıyordu. Özellikle Batı medyasında yer bulan bu göstergeler iki terör örgütü arasında benzerlikleri gizlemek ve Suriye'deki olayların şiddetlenerek sürmesini temin etmek için kullanıldı. Türkiye Afrin Operasyonu ile uluslararası kamuoyuna YPG/PKK'nın da DEAŞ gibi kanlı bir terör örgütü olduğunu etkili biçimde anlatmaya çalıştı. Son olarak kendini havaya uçurarak intihar eylemi düzenleyen YPG/PKK üyesi kadın terörist haberinde görüldüğü üzere, YPG/PKK ve DEAŞ aynı taktikleri uygulayan terör örgütleridir.''


Kaynak: