Gökhan Darılmaz

Gökhan Darılmaz

Kibir Sağlığa Zararlıdır

Kibir Sağlığa Zararlıdır

“Kibir en gözde günahımdır”…

 Şeytanın Avukatı filminin en önemli repliği olan ve şeytan rolündeki Al Pacino tarafından söylenen bu söz,  beyazperdenin bir sahnesinden  çok, insanoğlunun her iki alemini de ziyan edecek bir duygunun dile dökülmüş halidir.

Muhakkak ki karakterimizi şekillendiren duygular arasında en tehlikelisi olan kibir, tabiatımızda ne kadar olumsuz yapı varsa hepsini içinde barındırır.

Nefsin en büyük hatasıdır kibir. İnsanı öyle bir ruh haline büründürür ki adeta önyargı ve böbürlenmeyle örülmüş bir koza içerisine hapseder.

Başkalarının acizliği üzerinden güçlü olduğunu hissetmek isteyenin tavrıdır kibir. Kendini layık olduğundan büyük görürken mazlumları ise hakir görerek gururlanma halidir.
Bu huy daha çok bilgisizliğin ve görgüsüzlüğün hakim olduğu ortamlarda görülür.

Cahil kişilerin aynı zamanda kibirli olması da bu yüzdendir.

Dinimizde kibir duygusu üzerinde hassasiyetle durmuş, iman etmeyenlerin genel bir hasleti olarak bu duyguyu adlandırmıştır.

“…Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez”(Nisa 36)
ve “İnsanları küçümseyip yüz çevirme. Yeryüzünde  böbürlenerek yürüme! Allah kendini beğenip öğünen ve böbürlenen kimseleri asla sevmez” (Lokman 18) ayetleri başta olmak üzere İsra, Bakara, Araf, Nahl, Furkan surelerinde ve  birçok yerde bu konu  geçmiştir.

Aynı şekilde Peygamber Efendimizin “Elbisesini yerde sürüyen kibirlinin yüzüne Allah'ü Teala kıyamette rahmetle bakmaz” ve  “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez” hadis-i şeriflerinde ve birçok sözünde bu habis duygunun zararlarına değinmiştir.

İlk insandan bu yana  var olan bu duyguyu frenlemek, yenmek de kendi elimizdedir. Kabul edilmelidir ki, yaşayan her insanın içinde bir parça kibir bulunmaktadır. Hele ki başarılıysanız ve hayat size toplum tarafından takdir gören özellikler ve konum vermişse , kendinize olan güveniniz  kibre dönüşebilir. Zamanla egonuz o denli artar ki adeta dünyaları ters –düz edecek güce sahip olduğunuza inanırsınız. Acizliğinizi unutarak, size sunulan nimetlerin kendinizden kaynaklandığını düşünmeye başlarsınız.

Elbette ki  hiçbir insan her şeyi yapabilecek güce sahip değildir. Buna karşın pozitif sayılabilecek birçok yeteneği de bünyesinde barındırır.

Fakat bütün iyilikleri, bütün güzellikleri, üretkenlikleri sadece kendisinin yapabileceğini düşünmek megalomanlığın ötesinde kibirden kaynaklanır.  

Örnek vermek gerekirse de, bir makama gelen kişi, eğer o makamın sadece kendisine ait olduğunu, ondan başka kimsenin bu görevi yapamayacağını düşünüyorsa, kibri makamının da karakterinin de önüne geçmiş demektir.  

 Varlığını dünyanın merkezine koyarak, çalıştığı kurumda olmadığı takdirde bütün işlerin aksayacağını inanıyorsa kısacası kendini dev aynasında görüyorsa,  zamanla yenilgiye mahkum olur.

Halbuki başarı bir ekip işidir. İyi bir yönetici yada lider bir idareci ekibini organize ederek, hedeflerine varır. Elde ettiği olumlu gelişmeleri ve büyümeleri şahsileştirmez. Tavandan tabana herkesin emeği olduğunu bilir.

 Yerini hazmedemeyenler ise tam tersi davranırlar. Bulunduğu konumdan ayrıldıktan sonra bunalıma girerler, uzun zaman sonra bile hala eski görevini sayıklayarak, vaktiyle birlikte çalıştığı arkadaşlarına düşman kesilirler. Görevin ve gücün bir emanet olduğunu unuturlar.

Böylesi bir düşünce ve yaşam tarzında olan kişilere toplumda  özellikle iş ortamlarında rastlamışsınızdır. Yalnızca bireysel hareket ediyor, bir düşünceyi yada oluşumu savunmuyorlarsa genel bir problem oluşturamazlar

Ama kibri bir yaşam şekline dönüştürenler, bir düşünce etrafında toplanarak,  cemaatler, partiler halinde gruplanmışsa büyük bir sıkıntı var demektir.

Çünkü bu insanlar başka görüşe saygı duymayı bırakın diğerlerine hayat hakkı bile tanımazlar. Kendi düşüncesi dışındaki herkesi çeşitli isimlerle yaftalarlar.

Ülkemiz bu tür kişilerin azınlıkta olmasına karşın çoğunluğa hükmettiği yılların acısını uzun yıllar çekmiştir.

 Onların oluşturduğu yönetimlerde, bilmedikleri bir bölgeden olmak, farklı  düşünceye sahip olmak, istemedikleri okuldan mezun olmak, hoşlanmadıkları bir hayat tarzını benimsemek, tam tersi bir siyasi görüşü desteklemek mümkün değildir. Mevcut kalıpları dışında yaşayanlar ya gericidir, ya yobaz yada cahildir.

Farklı olanı dışlamakla kalmazlar, hayatlarına da müdahale etmeye çalışırlar. “Sen şu okuldan mezun oldun, o zaman şu meslekleri seçeceksin, bu hayat tarzını benimsedin o zaman sadece şu alanlardan faydalanabilirsin” diyerek seçme hakkı bile tanımazlar.

 Yalnızca halka böyle davranmazlar.  İşi öyle bir noktaya taşımışlardır ki, seçimle gelen bir iktidarı bile kendi zihniyetlerinde olmadığı takdirde zorla değiştirilebilir, görevden alabilirler. Gerekli gördüklerinde darbe yapmaktan kaçınmazlar.

Onların nazarında Anadolu coğrafyasına Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yatırımlardan daha fazlasını gerçekleştirmenizin kıymeti yoktur. Gecenizi gündüzünüzü bu uğurda harcamanız, hatta bu yola baş koymanız umurlarında bile değildir. 

Tüm gerçekleri görmezden gelip bencillikler içerisinde “Biz onlardan üstünüz, bizim yapamadığımızı onlar asla yapamaz, bu bizim hakkımızdır. Bizim hedeflerimizi yapmaya mı çalışıyorlar, gerekirse asarız, iftira atarız, engel oluruz” demişlerdir.

Kendi içlerindeki rant ve makam savaşlarına yalnızca hayrı engellemek için ara veren kibir abideleri, bürokrasiyi arttırmadan başka bir işe yaramayan koalisyonları öve öve bitirememişlerdir.

Düşüncelerini inandırıcı kılmak içinde tek partili hükümetlerin bir süre sonra insanları kibre sürüklediğini savunmuşlardır.

Başörtüsü kullanan kadınları, namaz kılan, gümüş yüzük takan erkekleri gerici olmakla suçlayanların, İslam kelimesine tahammülü olmayanların, inanç üzerinden tek partili hükümetleri eleştirmesi başlı başına bir ironidir.

Onlar kendi çelişkileri içerisinde boğula dursunlar,  milletimiz artık üzerinde oynanan oyunların farkındadır,hazırlıklıdır.

Ülkemizde dönem dönem karışıklıklar çıkartanların “Buranın rantını ben yerim, millete yedirmem. Birkaç slogan atar, bir iki eylemle ülkeyi karıştırırım. Bir kısım medyayı da arkama alarak huzuru-düzeni-istikrarı bozarım. Devlet mi zarar görüyor, millet mi acı çekiyor umurumda bile olmaz” düşüncesiyle davrandığını halkımız görmüştür.

Tüm abartmalı yayınlara, sosyal medyada başlatılan karalama kampanyalarına ani reaksiyon göstermemiştir.Geçmiş yılların acı tecrübeleriyle bilinçli bir şekilde hareket etmişlerdir.

 Artık Türkiye’yi karıştırmak isteyenler bilmelidir ki, milletimiz fakir olarak, ezilerek, hor görülerek yaşamak istemiyor. Kanayan yaraları dindirip, istikrarı, lider olmayı önemsiyor. En önemlisi huzur istiyor huzur….

Bu ülkenin evlatlarının piyon olarak kullanılmadığını göreceğimiz günler uzak değil. Biz yeter ki inanalım.

  Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gökhan Darılmaz Arşivi
SON YAZILAR