Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

KISA DÖNEM PARADOKSU

KISA DÖNEM PARADOKSU

          Genelde olduğu gibi ABD ekonomisiyle ilgili son açıklanan verilerin, yine her anlama gelebilecek bir seyir takip etmesi, sonrasında uygulamaya konulacak politikalarında istikrarlı olmasını engellemektedir. Söz konusu ülke tek başına dünya ticaret hacminin yaklaşık dörtte birine hakim olan ve üstelik bu ekonomik gücünü pekiştirme amacıyla, kendi halkının geleceğini garanti altına alma adına kuralsızca askeri gücünü kullanmaktan çekinmeyen ABD olunca, tüm ülkelerin özellikle de cari dengesi eksi sonuç veren ve başta ekonomilerindeki yapısal sorunları çözemeyip, uzun dönemde sorunları daha da derinleştirecek ama bir süre daha fazla hükümette kalma maksatlı popülist politikalar takip ederek, siyasi rant sağlayacak ekonomi politikaları peşinde koşan ülkelerin işlerinin gün geçtikçe zorlaşacağı ortadadır. Genel doğru olan, kendi halklarının dokularına ve genlerine uygun olacak şekilde iktisadi, siyasi, sosyal, kültürel ve toplumsal bütünlüğü; demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk kurallarının üstünlüğü çerçevesinde bir yönetim biçimi şeklinde dizayn etmeyi başaramayan ülkelerin, küreselleşmenin olumlu ve olumsuz etkilerinden kurtulmasının olanaksız olduğu günümüzde, sürdürülebilir istikrarlı bir refah sürecine ulaşmaları söz konusu değildir. Bu evrensel unsurları, tüm toplumla uyumlu olacak şekilde harmanlayamayan ülkelerin yapısal sorunları çözmeye çalışmaları akıntıya karşı yüzmeye çalışmaktan başka, bir anlam ifade etmeyecektir.

          Dünya ekonomisinin istikrarını doğrudan etkileyen tek faktör, tabi ki ABD ekonomisi ile FED politikaları değildir. Küresel aktörlerden olan Almanya, Japonya ve Çin ekonomisindeki gelişmeler de, hemen hemen ABD etkisi doğuracak boyutta sonuçlar ortaya çıkarabilir. Ayrıca üretimin emek faktörü ile birlikte en temel girdilerinden olan enerji (petrol, doğal gaz, elektrik) fiyatlarının sert ve yüksek volatilitenin de önüne geçilememesi, ülkelerin büyüme hızlarının ve üretim ekonomisinin istikrara kavuşmasındaki bir diğer önemli etkendir. ABD petrol arzının sürekli azalıp artması, OPEC ve diğer petrol ülkelerinin fiyatlar konusunda orta dönemi kapsayacak şekilde dahi kendi aralarında bir anlaşma sağlayamaması petrol fiyatlarının istikrarlı bir düzeyde salınmasını engellemekte ve toptan üretim maliyet fiyatlarının volatilitesini artırarak fiyatların stabil hale gelmesini engellemektedir. Büyük ekonomik hacme sahip ülkelerin kendi çıkarları için, her şeyi kuralsızca yapmaktan çekinmeyen politikaları ile petrol fiyatlarının dengesiz seyri devam ettiği müddetçe, hiçbir konuda  dünyayı sarıp sarmalayacak kalıcı refahın, istikrarın ve dünya barışının sağlanması hayalden başka bir şey değildir. Bu durumda yapılması gereken, her ülkenin artık kaçınılamayan küresel etkileri olumluya çevirmeye çalışması ve kendi iç sorunlarını siyasi gelecek uğruna görmezden gelmeden, uzun dönemde çözecek politikalar uygulamaya koymalarıdır.

          Yaklaşık son yirmi yıl içinde enflasyonun %80’lerden %6’lara düşürmesinden sonra ideal seviye olan %3’indirmek bir yana çift haneli sayılara yükselmesi, 2002 yılındaki kişi başına düşen geliri 2300 $’dan yedi yıl içinde 2010 yılında 10000 $’lar düzeyine çıkardıktan sonra,  geçen yedi yıl içinde popülizmin cazibesine kapılıp ekonominin gerektirdiği kalıcı ve yapısal reformları uygulamaya koymak yerine, kısa dönemde siyasi ikbal sağlayacak politikaların tercih edilmesinden dolayı orta gelir tuzağına yakalanıp bir türlü 10000-11000 $ bandını aşamamamız göz önüne alındığında, ülkemiz ekonomi politika uygulamaları karnemizin çok başarılı olduğu iddia edilemez. Bu sonucun ortaya çıkmasında dönem hükümetin sorumluluğu yanında, her şeyi eleştiren fakat çözüm noktasında sepetinde fazla bir şey olmadığı zamanla anlaşılan nitelikli ve yapıcı eleştiri mantığından uzaklaşan ve demokrasiyi savunmayı, sokakta yürüyüş yapmak malzemesi düzeyine indiren bir ana muhalefetin varlığını da belirtmek gerekmektedir. Ayrıca ABD ve AB ülkelerinin,terörü ülkemize zarar verecek şekilde desteklemeleri ve bu yanlışta ısrar etmeleri de, % 5 olarak hesaplanan potansiyel büyüme hızımıza ulaşmamızı engelleyen bir diğer önemli faktörü meydana getirdi. Tüm bu gelişmelerin ışığında iktidarıyla muhalefetiyle, kısa dönemli siyasi rant peşinde koşmaktan vazgeçerek, bir an önce kalıcı, uzun vadede sonuçlar doğuracak ekonomi, siyasi ve toplumsal politikalara dönmek zorundayız. Değilse, arka arkaya ekonomi paketleri açmakla, ülkemizin istikrara kavuşamayacağını anlamamız için daha çok bekler, nice nice yıllarımız boşa geçer. Tek arzum, tüm ülke olarak bu gerçeğin hemen farkına varmamız.   

Soru: Merkez Bankasının politika ve araç bağımsızlığı, ekonomik istikrarı sağlamak için yeterli olur mu? Neden? 

Sözün Gözü: Kaçan mutluluk geri gelmez.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR