Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

KORUMACILIK VEYA RÜZGARA KARŞI TÜKÜRMEK

KORUMACILIK VEYA RÜZGARA KARŞI TÜKÜRMEK

Trump’ın ABD çıkarlarını korumak yada aynı anlama gelen ABD aleyhine ve başta Çin olmak üzere Meksika, Kanada ve AB ülkelerinin elde ettikleri haksız kazançlarının önüne geçmek adına uygulamaya koyduğu, korumacı politikalar anlamına gelen gümrük vergilerinin oranlarını artırmasının sonuçları, ortaya çıkmaya başladı. ABD’nin Çin’e 200 milyar dolarlık mal ve hizmetlere gümrük vergisi koymasına, Çin’in de ABD’ye 60 milyar dolarlık karşı gümrük vergisiyle karşılık vermesi, global ekonominin büyüme oranını yavaşlatma riskini artırdı. Çünkü Trump’ın şimdilik ekonomi başta olmak üzere siyasi ve askeri gücüne; Çin’in de sahip olduğu ucuz enerji, işgücü ve çeşitlendirilmiş sanayi üretim kapasitesine güvenerek geri adım atmayacağı göz önüne alındığında, dünya ekonomisini istikrarlı ve canlı bir sürecin beklemediği açıkça ortadadır. ABD, AB, Çin, Kanada, Meksika ve diğer ülke ekonomileri için açıklanan durgunluk, işsizlik, büyüme, enflasyon, kapasite kullanım oranları, hazine tahvil faizleri, PMI verileri, tüketici beklenti ve güven endeksleri, FED ve ECB’nin açıklamaları, petrol fiyatlarının seyri ile geleceğinin belirsizliği, üç ay önce göreve getirilen Arjantin Merkez Bankası Başkanı Luis Caputo’nun istifası ile Arjantin’in IMF ile 57 milyarlık paket için anlaşmaları, ülkelerin kendi içindeki siyasi, sosyal, toplumsal mücadeleler vb., günlük ve spontane gelişmelerdir ve  genel doğru budur. ABD ve Çin’in açıklamalarına bakıldığında ve başta AB, Kanada, Meksika, Brezilya olmak üzere diğer ülkelerin de, kendi ekonomik gücü oranında karşılık vereceği ve geri adım atmayacağı da düşünüldüğünde, korumacı politikaların sonuçları kısa ve orta dönemde küresel ekonomiyi kuşatacaktır.

Demokratik ülkelerde siyasetçilerin sorumluluğu altındaki ekonomilerin, okyanus ortasında ve kibrit kutusu gibi savrulan gemiler misali fırtınaya yakalandığında batmaması için yapması gereken, şimdiden ekonomilerinin ağırlık merkezini finans kesiminden kurtarıp, üretim ekonomisine geçecek politika uygulamalarına geçmeleridir. Söz konusu değişim ve dönüşümü sağlamada başarıyı yakalayamayan ülkeler ekonomik, siyasal, sosyal ve toplumsal patlamalarla karşılaşmaktan kendilerini kurtaramayacak olanlardır.     

Yılın her anı, özelliklede cari dengesi negatif veren, yüksek enflasyonu düşürmeyi başaramayan, istikrarlı ve sürdürülebilir iktisadi büyümeyi sağlayamayan ülkelerin üzerinde, at kılına bağlı bağlı koptu kopacak şekilde demoklesin kılıcı gibi sallanan FED, faiz kararı açıkladı. Beklentileri karşılayacak şekilde politika faizini 25 baz puan yükselterek %2 - %2,25 düzeyine çıkardı. Yapılan basın toplantısının en ilginç tarafı FED Başkanı Jerome Powell’ın, ABD ekonomisinin açıklanan olumlu verilere rağmen güllük gülistanlık bir ortamın söz konusu olmadığını söyledikten ve geleceğin herkes için değişik oranlarda riskler taşıdığını ifade ettikten sonra, korumacı politika uygulamalarının eninde sonunda Amerikan firmalarını da zor durumda bırakacağını ifade etmesi oldu. Bunun yanında dünyayı yeni bir krizin bekleyip beklemediğiyle ilgili soruya net cevaplar verememesi, küresel ekonomimin finansal sektörün reel kesime göre orantısız büyüdüğünü bir yerde tescil etti ve nedenleri farklılık gösterse de, 2008 krizi gibi iktisadi buhranlarla tekrar karşılaşmayacağımızın garantisini veremedi. Tüm bunların üzerine bir yandan global ölçekte enerjiye (petrol, doğal gaz) talep artarken, diğer yandan OPEC’in petrol arzına karşı çıkması, İran ve Venezüella gibi önemli petrol ülkelerinin üretimlerinin nasıl bir seyir izleyeceğine yönelik soru işaretlerine bağlı olarak fiyatlarındaki süren belirsizlikler, dünya ekonomisinin istikrara kavuşmasını ciddi derece olumsuz etkileyen bir diğer önemli faktördür.

Söz konusu küresel sorunların tüm ülkeleri ve dolayısıyla da; cari açık veren, enflasyonu tekrar kontrolden çıkacak duruma gelen, günü kurtaran ama geleceğin yaşam koşullarını gittikçe zorlaştıran, iç borcun yanı sıra özel ve kamusal dış borcu sürekli yükselen, birilerini göreve getirmek amacıyla nokta atışı kararnameler çıkarılan, hiçbir kalıcı etkili sonuçlara yol açmadığı halde neredeyse haftalık reform paketleri açıklanan,  üstelik bir de jeopolitik sorunlarla uğraşmak zorunda kalan Türkiye’yi de kapsamaması düşünülemez. O halde kendimize sormamız gereken soru şu: Biz ülke olarak içinde yaşadığımız ve daha da zorlaşacağı iyice anlaşılan koşullara karşı gereken davranışlar içinde miyiz? Yanıtımız evet ise sorun yok, ancak hayır ise – ki hayır -, Osmanlı Devletinin sanayi devrimini ıskalaması hatasına ülke olarak tekrar düşmeden 4. Sanayi Devrimini (Endüstri 4.0) içselleştirecek yapısal eğitim ve üretim politikalarını işler hale getirmeliyiz. Tabi ki her şeyden önce ülkemizin her bir bireyi olarak daha çok çalışılmalı ve bunu yaparken de karakter, doğruluk ve adalet anlayışından hiçbir zaman ödün verilmemelidir.    

Soru: Büyüme için tüketim mi yoksa tasarruf mu daha önemlidir? Neden?

Sözün Gözü: Zamane insanların dilleri cennetlik, davranışları cehennemlik olmuş.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR