Kudüs sevgisinin bedelini canıyla ödeyen kral

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla, Arap Yarımadası’ndaki ülkeler İngiltere’nin kontrolüne geçti. O yıllarda, Ortadoğu petrolünü keşfeden İngilizler için, bölgedeki ülkeler sadece birer bekçi rolü oynuyordu.
Kudüs sevgisinin bedelini canıyla ödeyen kral

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya dengelerinin değişmesiyle İngiltere’nin yerini, ABD ve dünyada yönetimi elinde bulunduran finans kapital imparatoru aile şirketleri aldı. İşte tüm bunlardan sonra, Arap ülkelerinde işler artık daha da hızlı değişmeye başladı.

1950’li ve 60’lı yıllarda petrol ithalatında ayrıcalık sahibi olan şirketler, fiyatları belirliyor, hatta petrolün ihracatını yapan ülkelerden daha çok kazanıyordu. Ortadoğu’nun ev sahipleri bu durumdan elbette ki rahatsız olacaktı. Ancak, iki kutuplu dünyada, milliyetçilik akımı da hızla ilerliyordu. Soğuk Savaş’ın Sovyet etkisinde gelişen milliyetçilik, Yemen’de ev sahiplerini kavgaya tutuşturdu. Milliyetçi kaygılarla birbirine savaş açan Arap ülkelerinin silah tedarikçisini uzakta aramaya ise gerek yoktu: o ülke şimdi de olduğu gibi yine ABD olmuştu.

1970 Petrol krizinin arka planı, bugün Irak ve Suriye’den aşina olduğumuz, Yemen’de tekrar edilen filmin ilk serisiydi.

Ancak, İsrail’in Filistin topraklarını işgali bardağı taşıran son damla oldu. Fakat ne var ki, ABD’nin İsrail’e yardımıyla, savaş Müslümanlar aleyhine sonuçlandı. İşte Kral Faysal’ın suikastına giden yol böyle başladı.

Batının İslam ümmeti üzerindeki oyunları

Mısır’da yaşanan 3 Temmuz Darbesi’yle Muhammed Mursi zindana atılmış ve darbeci Sisi Mısır’ın yönetimini ele geçirmişti. O darbe sonrası, Darbeci Sisi’ye yardıma gelenlerin başında Suudi Ailesi başı çekiyordu. Yine aynı Kraliyet Ailesi aynı Mısır’da bu sefer Müslüman Kardeşler’i “terörist” olarak tanımladı.

Zengin Arap Ülkelerini de peşine takan Suudi Arabistan’ın, Mısır’da darbecileri desteklemeye devam etmesi, İslam Alemi’nde anlaşılmaz bir durum olarak hafızalardaki yerini aldı. Halbuki bölgede yaşanan süreç anlaşılmaz değildi. Suudiler skandal kararlara imza atmaya devam edecekti.

ABD Başkanı Donald Trump’ın skandal kararıyla Kudüs’ün Siyonistlere peşkeş çekilme girişimine karşı anında refleks gösteren İslam ülkeleri,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısıyla İstanbul’da toplandı. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Kudüs Zirvesi’nde; Kudüs, Filistin’in başkenti ilan edildi.

İstanbul’da yapılan zirveye Rusya’dan da bir temsilci ile Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, 15 bin kilometre uzaklıktan gelip katılım sağladı.

Fakat tüm gözler İslam ülkelerinin en zengin ve güçlü ülkelerinden olan Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin liderlerini aradı. Ama ne var ki bu üç ülkeden de sadece bakan yardımcısı düzeyinde katılımlar oldu. Kudüs için İstanbul’a gelmeye bile tenezzül etmedi bu üç ülkenin liderleri...

Bugünü anlamak için geçmişe, 25 Mart 1975’e dönmemiz gerekiyor. Kral Faysal bin Abdülaziz Riyad’daki sarayında yeğeni Faysal bin Musaid tarafından öldürülmüştü. Ortadoğu’daki kırılmalardan bir tanesidir Kral Faysal Suikasti.

1-044.jpeg

Faysal, dindar ve donanımlı vali olarak göreve başladı

Faysal, Suudi Arabistan’ın kurucusu Abdulaziz bin Abdurrahman Al-i Suud’un üçüncü oğlu olarak 1906’da Riyad’da dünyaya geldi. Annesi Tarfe’nin doğumdan 6 ay sonra vefatıyla birlikte, Faysal’ın bakım ve terbiyesini anne tarafından dedesi Şeyh Abdullah üstlenir.

Faysal, dini eğitim görür, hafızlık yapar. Diğer kardeşlerinden ayrı olarak, dedesinden aldığı eğitim, Faysal’ın daha dindar ve donanımlı bir şekilde yetişmesini sağlar.

Henüz 20 yaşında Faysal ‘Hicaz Genel Valisi’ olarak atanır. Genç yaşta bu önemli sorumluluğu üstlenen Faysal, hac ve umre için dünyanın dört bir yanından Hicaz’a gelen siyasetçi, alim, hareket adamı ve düşünürle tanışma ve sohbet etme imkanı bulur.

Muhammed Esed ve Malcolm X başta olmak üzere, bizzat ağırladığı kişilerle yakın dostluklar kurar, ihtiyacı olanlara maddi yardımlarda bulunur.

5-007.jpeg

1953’te babasının ölümüne ve kendisinin de veliaht prenslik makamına geçmesine kadar sürdürdüğü Hicaz Valiliği, Faysal için İslâm dünyasının problemlerini, eksik ve ihtiyaçlarını yakından izlediği bir dönem olur.

Kral Faysal’ın İslam Birliği düşüncesi

Faysal, 29 Kasım 1947’de, Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında taksim edildiği BM oturumunda Arap delegasyonunun başkanı sıfatıyla hazır bulunur. ABD ve diğer ülkelerin İslâm dünyasını nasıl kandırdığını yakından gözlemler.

1964 yılında ağabeyi Kral Suud, ulemanın ve aile meclisinin ortak kararıyla görevden azledilince, Faysal, Suudi Arabistan’ın üçüncü kralı olarak tahta çıkar.

7-002.jpeg

Kral Faysal, İslam birliği düşüncesine sahiptir. Göreve başladıktan sonra bu fikri gerçekleştirmek amacıyla başta Mısır, Suriye, Irak gibi Müslüman ülkelerle diplomatik ilişkilerini geliştirmeye çalışır.

İslam ülkeleri liderleri ile yaptığı görüşmelerin sonunda 1969 Rabat’ta ilk “İslam Zirve Toplantısının” gerçekleşmesini ve daha sonra da “İslam Konferansı Örgütünün” kurulmasını sağlar.

İsrail işgali altında bulunan Kudüs’ün kurtuluşu için cihat ilan eden Kral Faysal Amerika olmak üzere Batılı ülkelerin İsrail’in yanında bulunmasından dolayı Batıya karşı mesafeli ve öfkeli bir siyaset izler.

Dış politikada sert çizgide bulunan Kral Faysal iç siyasette ise halkından yana bir yönetim sergiler. Halkın sorunları ile yakından ilgilenen Kral Faysal eğitim, sağlık, ulaşım, haberleşme gibi alanlarda reform sayılabilecek önemli yatırımlar yapar.

4-013.jpeg

Ünlü Kudüs konuşması

Kral Faysal, yaptığı konuşmada cihat çağrısında bulunarak şunları söyler:

“Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz? Nerededir ki dünyanın vicdanı? Mukaddes Kudüs’ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz?Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı? Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve İslami uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir çağrımız.Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah’a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.”

Batıya karşı petrol ambargosu başlattı

Takvim yaprakları 1973 yılını gösterdiğinde Ortadoğu yeni bir savaşa doğru gitmektedir. Arap ülkeleri 1967 yılında İsrail ile yaptıkları “Altı Gün Savaşlarında” kesin bir mağlubiyet aldılar. Bu tarihten itibaren ümitlerini BM toplantılarına ve ABD-Rus görüşmelerine bağladılar.

Ancak diplomatik çabaların sonuç vermediğinin anlaşılması Arapları tek yolun top yekün mücadele olduğu düşüncesine getirir. Başta Mısır, Suriye ve Ürdün olmak üzere Arap Ülkeleri yeni bir savaş için hazırlık yapmaya başlarlar.

6 Ekim 1973 tarihinde Suriye ve Mısır kuvvetleri İsrail’e saldırarak Yom Kippur Savaşını başlatırlar. Mısır-Suriye İttifakının İsrail’e savaş açması üzerine Amerika başta olmak üzere diğer Batılı ülkeler geçmişte yaptıkları gibi İsrail’in yanında yer aldılar.

Batılı ülkelerinin bu dayanışmasına karşı Arap ülkelerinin elindeki en büyük kozlardan biri petroldür. Çok geçmeden başta Suudi Arabistan ve onun lider Kral Faysal’ın önderliğinde Arap ülkeleri Batı ülkelerine petrol ambargosu başlatırlar. Ambargoyla beraber uluslararası çapta büyük bir enerji krizi baş gösterir.

“Mescid-i aksa’da iki rekat namaz kılmak istiyorum!”

Kralı Faysal, petrol ambargosunu başlatırken tarihe geçecek şu cümleleri sarf eder: “Biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşadık; yine öyle yaşayacağız!”

Kral Faysal’ın petrol ambargosu yönündeki kararlılığı üzerine dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal’ı kararından vazgeçirmek için Suudi Arabistan’a ziyarette bulunur.

10-002.jpeg

Kissinger hatıratında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyareti şu cümlelerle anlatır: “Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona; ‘Uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz, uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazırız.’

Kral gülümsemedi, kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?”

Ortadoğu’daki büyük kırılma: Kral Faysal suikastı

Kral Faysal, 25 Mart 1975’te sarayında suikasta uğrar. Yeğeni Faysal bin Musaid, halkıyla bir arada olan Kral Faysal’ı kutlama bahanesi ile yanına sokularak tabanca ile iki el ateş eder, Kral’ı çenesinden ve kulağından vurur.

Ağır yaralanan Kral Faysal hastaneye kaldırılır. Ancak hastanedeki tüm müdahalelere rağmen kurtarılamaz. Suikastı gerçekleştiren Faysal bin Musaid o dönem Amerika’dan yeni gelmiştir.

14-001.jpeg

İlk günlerde hükümet tarafından akli dengesinin bozuk olduğu yönünde açıklamalar yapılır. Sonrasında hastanede yapılan muayenede yeğen Faysal’ın akli dengesinin bozuk olmadığı tespit edilir. Yargılaması yapılan Faysal bin Musaid idam cezasına çarptırılır.

Kral Faysal, son nefesini vermeden önce yeğeninin kısas edilmemesini ve bağışlanmasını vasiyet etmiş olmasına rağmen, halkın yoğun tepkisi nedeniyle katil Faysal bin Musaid yargılanarak Riyad’da idam edilir. Cezanın infazı 18 Haziran’da Riyad meydanında gerçekleştirilir.

Kral Faysal bin Abdülaziz; “Haçlı İttifakı’na karşı “cihad çağrısı” yapan, “ABD ve Batı’nın her şart altında Siyonist İsrail’i desteklemesine, “artık yeter”deyip, “petrol ambargosu” başlatan “ilk ve tek Müslüman liderdir…

Bunu kararını da, “canıyla” ödemiştir!

Seyfullah KOYUNCU / YENİ HABER