Kurtulmuş: Gelen bilgiler Bahoz Erdal'ın öldürüldüğü yönünde

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, A Haber canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları cevapladı.
Kurtulmuş: Gelen bilgiler Bahoz Erdal'ın öldürüldüğü yönünde

Terör örgütü PKK'nın önemli isimlerinden "Bahoz Erdal" kod isimli terörist Fehman Hüseyin'in öldürüldüğüne ilişkin çıkan çeşitli haberlerinin hatırlatılarak, "Eldeki bilgi nedir? İstihbarat kaynaklarından gelen son durum nedir? Hükümetten resmi açıklama ne zaman gelecek?" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, hükümet olarak resmi bir açıklama yapmak için ellerinde hukuki mesnetlerin olması gerektiğini ifade etti.

Kurtulmuş, ilk andan itibaren Bahoz Erdal'ın öldürüldüğüyle ilgili birtakım haber kaynaklarından bilgilerin geldiğini dile getirerek, şöyle devam etti: "Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın ve benim açıklamalarımızda, biz gelen bilgilerin teyide muhtaç olduğunu ifade ettik. Çünkü nihayetinde gelen bu bilgilerin bir kısmı istihbarat bilgileri, bir kısmı da birtakım haber kanallarının paylaşmış olduğu bilgiler. Bu bilgilerin bizim resmi kanallarla teyit edilebilmesi için hukuki olarak doğrulanabilir olması lazım. Dolayısıyla henüz bizim elimizdeki bilgiler, teyit edilebilir bilgiler değildir. Evet, işte bugün olduğu gibi aksi yönde birtakım haber kanallarından da bilgiler geliyor. Biz bu bilgi teyit edilip netleştiği taktirde hiç şüphesiz, anında bunu kamuoyuyla paylaşırız ama bugün itibarıyla, şuan itibarıyla söyleyeceğimiz bundan ibarettir. Haber kanalları ve istihbarat bilgilerinden gelen bilgiler öldürüldüğü yönündedir. Aksine çok nadir olmakla birlikte, ilk sefer bugün olduğu gibi, aksine bilgiler de mevcuttur. Ama bizim net bit şey söylememiz için hukuki olarak bu sonucu doğrulayan birtakım delillere, mesnetlere ihtiyacımız var."

- "Henüz teyit edilmiş bir bilgi değildir"

Kurtulmuş, "Kendi istihbarat kaynaklarımızdan gelen bilgiler öldürüldüğü yönünde mi?" sorusuna ise "Hiç kuşkusuz... Bizim istihbarat kaynaklarının da... Çünkü bir de bu istihbaratın alınmasının mevzu bahis olduğu alanın ne karışık, ne kadar çetrefilli, ne kadar karmaşık olduğunu göz önünde bulundurursanız, bizim istihbarat birimlerimiz de farklı kanallardan bunu teyit etmeye çalışıyor. Onların aldığı bilgiler yönünde de bu bilginin, ortada olduğu, kuvvetli olduğu bilgisi var. Ama henüz teyit edilmiş bir bilgi değildir." cevabını verdi.

Söz konusu teröristin öldürülmesinin terörle mücadeleyi nasıl etkileyeceğine dair soruna Kurtulmuş, şöyle dedi: "Bu sonuç ortaya çıktığında çok net bir şekilde, muhtemelen PKK ellerindeki imkanları daha da zorlayarak, maksimum seviyede, Türkiye'ye ve Türkiye'nin hedeflerine karşı saldırılarını daha da yoğunlaştıracaktır. Ama sonuçta bizim 22 Temmuz'dan 2015'ten bu yana sürdürdüğümüz bir mücadele var. O mücadelede bir eksik bir fazla Türkiye, karşısına çıkabilecek her türlü tehdidi ve riski hesap ederek, her türlü planlamasını yaparak, terör örgütlerini bitirmek için büyük bir kararlılıkla mücadele veriyor. Hem şehirlerde hem de kırsalda verilen mücadeleler... Çok şükür, şehirlerde verilen mücadele, bu kararlılık sayesinde ve özellikle doğu ve güneydoğu Anadolu'daki halkımızın da desteği sayesinde önemli bir noktaya geldi. Neredeyse bitme noktasına geldi, şehirlerdeki terör itibarıyla söylüyorum. Buna mukabil kırsal alanda bazı mücadelelerin başladığı görülüyor. Burada da süratle kırsal alandaki teröre karşı bu mücadele, bu savaş her türlü imkanlar kullanılarak sürdürülüyor. Dolayısıyla, evet, bu anlamda PKK'yı biraz daha alevlendirir, onların saldırılarını biraz daha kızıştırır ama hiçbir şey bizim için fark etmez. Türkiye bu anlamda terör örgütü hangi aşamada ne şekilde mücadele ederse, bunun karşısında mücadelesini kuvvetli bir şekilde sürdürme kararlılığındadır, inşallah sonuç alacaktır."

Bahoz Erdal'ın öldürdüğüne ilişkin hukuki teyidin kısa vadede mümkün olup olmadığı sorusuna Kurtulmuş, "Nihayetinde tabii ki mümkündür. Teyit edilmesi, somut birtakım hukuki delillerle de mümkündür." yanıtını verdi.

- "Fransızların takdirinde olan bir konu"

Kurtulmuş, Fransa'nın Ankara ve İstanbul'daki "milli gün" kutlamalarını iptal ettiği, büyükelçilik ve konsoloslukları da kapattığının aktarılarak, değerlendirmesi sorusuna, bu konunun, Fransa Büyükelçiliği, Fransız yetkililerin takdirinde olduğunu bildirdi.

Türkiye'nin de geçmiş dönemlerde yurt dışındaki bazı temsilciliklerinin güvenlik gerekçesiyle geçici süreyle oradaki hizmetlerinin durduğunu anımsatan Kurtulmuş, her ülkenin bunu yapabileceğini söyledi.

Kurtulmuş, Fransızların aldıkları bu karara saygı duyduklarını belirterek, şunları ifade etti: "Ancak başından itibaren Fransız yetkililerle çok yakın bir temas sürdürülüyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem Fransa Büyükelçiliği ile konsolosluklar dahil bütün temsilciliklerini korumak için en üst düzeyde seferberlik durumundadır. Ayrıca buradaki Fransız misyonunun her birisinin tek tek, fert fert korunmasıyla ilgili olarak da ciddi bir süreci yürütmektedir. Dolayısıyla Fransızların kendi tercihleri, Fransız yetkililerle en üst düzeyde iş birliği ve koordinasyon içerisinde Allah muhafaza, bu nihayetinde bir ihbar, bir istihbarattır, neye istinaden bunu yaptıklarını bilmiyoruz ama bu kadar keskin bir kararlılık içerisinde olan Fransız yetkilileri ile ciddi bir temas için inşallah her türlü yoğun tedbir alınıyor, yoğun bir şekilde Fransız elçilikleri, temsilcilikleri koruma altına alınmış vaziyettedir."

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Fransa'nın Türkiye'deki temsilciliklerine, DAEŞ tehdidinin olup olmadığı sorusuna, Fransa'daki saldırıların çoğunun DAEŞ tarafından yapıldığını, özellikle Fransa üzerinde DAEŞ'in politik bir hedefinin de anlaşıldığını vurguladı. Bu anlamda dünyanın her yerinde de Fransız hedeflerine karşı DAEŞ'in saldırı yapabilme potansiyellerinin olduğunun anlaşıldığına işaret eden Kurtulmuş, "Ümit ederim ki Türkiye'de böyle bir durumla karşı karşıya kalmayız. Her türlü tedbir alınıyor, her türlü koruma ilave birtakım imkanlarla da Fransızların emrine verilmiş vaziyettedir." diye konuştu.

- "Asla kabul edilemez"

Avrupa Parlamentosunda terör örgütü sergisinin açılması konusunda değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, böyle bir serginin açılmasının asla kabul edilemez bir davranış olduğunu belirtti.

"Bütün uluslararası camiaya, canımız yanan bir ülke olarak sesleniyoruz. Artık bırakın 'şu benim teröristim, bu senin teröristin, bu terörist bana zarar verir, şu terörist sana fayda verir, düşmanımın düşmanı, dostumdur.' Bırakın bu kafayı. Bu zihniyeti bir kenara bırakın. Fikri bir tarafa bırakarak kendi görüşlerini yaymak için silahı, bombayı, terörü, karşısındakinin hayatını ortadan kaldırmayı esas almış ve bunu da kendi örgütsel stratejisinin merkezine koymuş olan her örgüt, şeytanidir, her örgüt insanlık düşmanıdır." diyen Kurtulmuş, bu örgütlerin bütün insanlığa zarar verdiğine dikkati çekti.

Batıda bazı ülkelerin bazı terör örgütlerini masum gösterme gayretlerinin kabul edilebilir bir tarafı olmadığına işaret eden Kurtulmuş, 64. Hükümet zamanında, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun toplantıda olduğu salonun 50 metre ötesinde PKK bayrakları açıldığını anımsattı.

Kurtulmuş, terör örgütleri arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin, bütün örgütlere karşı insanlık cephesinden aynı tavrın sergilenmesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti: "Terör örgütleri ülke farkı gözetmiyorlar. 'Burası Brüksel Havaalanı'dır, burası Londra metrosudur, burası İstanbul Atatürk Havalimanı'dır', böyle bir ayrım gözetmiyorlar. Onlar için dünyanın her yeri eylem yeridir. Aynı şekilde bütün ülkelerin böyle görmesi lazım. Bugün bazı terör örgütlerine arka çıkanların, yarın o örgüt ya da başka bir terör örgütü tarafından hedef alınmayacağını kim ispat edebilir, kim bunun garantisini verebilir. Dolayısıyla bunlar, son derece yanlış. Siyaseten de yanlış, insanlık değerleri bakımından da yanlış, Avrupa’nın taşıdığını iddia ettiği demokratik değerler bakımında da yanlış. Hangi Avrupalı siyasetçiye gitseniz, 'Tabii ki böyle olması lazım' der. Herkes fikrini en aşırı noktada söyleyebilir. Fikirlere karşı bir baskı kurmayalım, fikirleri yasaklamayalım, ta ki eline silah alıncaya kadar. Ta ki eline silah alanı övene kadar. Bu kriteri baştan söyleyeceksiniz, 'Bunlar Avrupa’nın ortak kriterleridir' diyeceksiniz, daha sonra işi silah, bomba, adam öldürmek, köyleri kentleri basmak olan adamların resimlerini, o örgütün propagandasını, 'Efendim, bu bir siyasi propagandadır' diye yapacaksınız. Asla kabul edilemez. Bu bir bumerang gibi döner, bu terör örgütlerini savunanların da karşısına bir gün çıkar."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, DAEŞ'li teröristin 2014 yılında Hatay'da tedavi gördüğü yönündeki iddiasının hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, "Sayın Kılıçdaroğlu, Türkiye DAEŞ'e destek veriyor manasında... Zaman zaman CHP'li sözcüler de dile getirdiler. Bu, gerçekten doğru olmayan bir tavırdır." diye konuştu.

Türkiye'nin DAEŞ'i sadece bölge barışı ve Türkiye'yi değil, dünya barışını da tehdit eden uluslararası bir terör örgütü olarak gördüğünü aktaran Kurtulmuş, Türkiye'yi şu ya da bu şekilde, birtakım lafların, cümlelerin arasına gizleyerek sanki DAEŞ'e arka çıkan, destek veren bir ülkeymiş gibi göstermenin doğru bir davranış olmadığının altını çizdi.

- Suriyelilere vatandaşlık

Numan Kurtulmuş, Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesiyle ilgili tartışmaları hatırlatılması üzerine, konuyu iki açıdan değerlendirdiklerini söyledi. Birinci hususun insani boyut olduğunu belirten Kurtulmuş, 2011 yılının nisan ayından itibaren Türkiye'nin, son derece geniş kapsamlı bir mülteci akınıyla karşı karşıya kaldığını ve dünyada hiçbir ülkenin gerçekleştiremeyeceği şekilde, büyük bir yardım seferberliğiyle Suriyeli mültecilere kucak açtığını bildirdi.

Kurtulmuş, bunda AK Parti'nin başarısı kadar milletin sahip olduğu değerlerin de önemli bir rolü bulunduğunu, bu açıdan 79 milyon vatandaşın hepsinin tebrik edilmesi gerektiğini söyledi.

"3 milyona yakın bir mülteciyi kabul edeceksiniz, bir iki ufak provokasyon dışında, en son Konya Beyşehir'de yaşadığımız gibi provokasyon dışında... Bunların bir kısmını kamplarda barındıracaksınız, bir kısmını şehirlerde barındıracaksınız, Kilis'te, Gaziantep'te, Urfa'da, İstanbul'da yüz binlerce Suriyeliyi barındıracaksınız, bu büyük bir iştir." diyen Kurtulmuş, dünyayla kıyaslandığında Türkiye'nin, Suriyeli mültecilerin barındırılması konusunda sınıfı geçtiğine işaret etti.

İkinci hususun ise vatandaşlık meselesi olduğunu anlatan Kurtulmuş, bunun yeni bir olay olmadığına değindi. Her ülkenin dışarıdan gelen insanları vatandaşlığa alma yönünde uygulamaları olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı: "Türkiye, daha önce de ülke dışındaki topraklardan Türkiye'ye sığınan insanlara vatandaşlık vermiştir. Evet, bu kadar yüksek rakamlar değildi, onun için böylesine önemli bir toplumsal duyarlılık belki oluşmuyordu ama sonuçta Balkan kökenli, Kafkas kökenli, Osmanlı coğrafyasının başka yerlerinden gelen insanlardan çok sayıda insanın vatandaş olduğunu biliyoruz. Bu vatandaşlık meselesi kamu menfaati, ulusal menfaat ile ilgili bir husustur. Bununla ilgili olarak kriterler, ölçüler çalışılıyor, şu anda İçişleri Bakanlığı çalışıyor. Ortada alınmış bir karar, 'şu şekilde olacak, şu şekilde vatandaşlığa alacağız' şeklinde somutlaşmış bir karar yok. Miktar konusunda da bir karar yok."

Konunun Türkiye'nin milli menfaatleri doğrultusunda İçişleri Bakanlığınca araştırıldığını, taraflarca tartışıldığını anımsatan Kurtulmuş, diğer partilere şu çağrıda bulundu: "Cumhuriyet Halk Partisi'nden ya da diğer muhalefet partilerinden beklentimiz şudur, sahip olmadıkları bilgiler etrafında bir kaşık suda fırtına koparmak yerine, 3 milyon Suriyeli mülteci var, bu insanların çok büyük bir kısmı artık Türkiye'de kalıcı, biz bu insanlardan hem dostluk, kardeşlik ilişkisi içerisinde nasıl istifade edebiliriz, Türkiye'nin ekonomik sosyal gelişmesine bu insanlar nasıl katkıda bulunur, nihayetinde bu insanlar okula gidecekler, sağlık hizmetleri var, çalışma, barınma ihtiyaçları var. Sadece bir sosyal yardım, sadece mültecilere karşı bir rehabilitasyon çalışması değil, ikinci adımda Türkiye bunlardan nasıl istifade edebilir, bununla ilgili kimin ne fikri varsa buyursun, bunları paylaşmaya, tartışmaya hazırız. Ama henüz kapsamı, niteliği, boyutları belli olmayan, henüz çalışma aşamasında olan bir konu etrafında büyük tartışmaların yapılarak, haksız eleştirilerin gündeme getirilmesini doğru bulmayız."

- Türkiye ile Rusya ilişkileri

Kurtulmuş, Dışişleri Bakanlığının başkanlığında, görüşmelerde bulunmak üzere yarın Rusya'ya gidecek heyette kimlerin bulunduğunun sorulması üzerine, teferruatlı olarak heyet içerisinde kimlerin olduğunu bilmediğini ama bunun, sürecin normalleştiğini gösteren bir haber olduğunu ifade etti.

Daha önce Rusya'dan Türkiye'ye gelen, Türkiye'den de Rusya'ya giden heyetlerin olduğunu, her iki ülkenin dışişleri bakanlarının bir araya geldiğini belirten Kurtulmuş, "Önümüzdeki dönemde iki ülkenin devlet başkanları bir araya gelecek. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Rusya Devlet Başkanı. Dolayısıyla bir süreç başlamıştır, mühim olan normalleşme sürecinin başlamasıydı. Bugün bu heyet gider, yarın başka bir heyet gelir, bugün kültür konusunu konuşuruz, yarın ekonomik, ticari ilişkileri konuşuruz. Böyle bir heyetin gidecek olması bundan sonra artık sıradan bir haber, heyetlerin gidip gelmesi, dolayısıyla sürecin normalleştiğini gösteren bir haberdir." değerlendirmesinde bulundu.

- İsrail ile Türkiye ilişkileri

İsrail ile yapılan mutabakatın Meclise ne zaman geleceğine ilişkin soru üzerine Numan Kurtulmuş, mutabakatın bu hafta ya da gelecek hafta Meclise gelmesinin beklendiğini belirtti.

Meclisin temmuz sonuna kadar devam edecek bir çalışma periyodu içinde olmasının planlandığını aktaran Kurtulmuş, şunları söyledi: "Çok sayıda yasa teklifi var, çok sayıda uluslararası anlaşma var. Bunlar belli bir takvim içerisinde, gruplar karşılıklı anlaşıp Meclis gündemini oluşturuyorlar biliyorsunuz, bu gündem çerçevesinde gelecek. Zaten diğer yasalarla yasama faaliyetleriyle ilgili planladığımız süreç budur. Ümit ederiz ki uzamaz. Sadece bununla ilgili söylemiyorum, diğer bütün yasa çalışmalarıyla ilgili söylüyorum, Meclis biran evvel çalışmalarını bitirip, ümit ederiz ki ağustosta tatile gitme imkanımız olur."

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, mutabakatın içeriğinin sorulması üzerine, konu Meclise geldiğinde somut olarak bunun tartışılacağını ifade etti.

- "Türkiye, bunu unutacak değil"

Mutabakatın, Mavi Marmara olayı nedeniyle İsrail'in özür dilemesi, Mavi Marmara şehitlerine tazminat verilmesi konularını içerdiğini anlatan Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bizim için en önemli olan, bu kadar görüşmelerin uzamasına neden olan kısım ise Gazze ablukasının hafifletilmesi ya da gevşetilmesi diyebileceğimiz husustu. Onunla ilgili çok derin tartışmalar oldu. Bundan sonraki esas amacımız bir açık hava hapishanesine döndürülmüş Gazze'nin durumunun iyileştirilmesine Türkiye ne katkıda bulunabilir. Ümit ederiz ki, planladığımız, hesap ettiğimiz şekilde bu işler devam eder. Ancak bütün bu anlaşmanın olmasıyla Türkiye'deki şu hassasiyeti de bir kere daha ifade etmek istiyorum. İsrail ile olan ilişkilerin anormal hala gelmesini sağlayan Türkiye'nin tavrı değildir. Bir yardım gemisi, Mavi Marmara gemisi, İsrail karasularında değil uluslararası sulardayken açık bir saldırıya uğramıştır ve haksız yere uluslararası hukuk ihlal edilerek 10 vatandaşımız şehit edilmiştir. O gemide bulunan onlarca insan da mağdur hale getirilmiş, hürriyetleri kısıtlanmış, bir kısmı yaralanmış ve bir yardım faaliyeti aksatılmıştır. Dolayısıyla Türkiye olarak biz bunu asla unutacak değiliz. Bu uluslararası camianın da sürekli gündeminde kalacak bir meseledir."

İsrail ile varılan mutabakat kapsamında karşılıklı büyükelçi atamasının ne zaman yapılacağı yönündeki bir soru üzerine Kurtulmuş, "İsrail Güvenlik Kabinesinin onayı oldu Türkiye'de de TBMM'den bu onay geçerse zaten ondan sonra ilk yapılacak işlerden bir tanesi resmen birbirimizi tanıdığımızı gösteren adımların atılmasıdır. Bu da Dışişleri Bakanlığının çalışması ve kimin atanacağı da Sayın Cumhurbaşkanımızın takdiridir. Büyükelçi ataması gerçekleştirilecektir" dedi.

Kurtulmuş, Başbakan Binali Yıldırım'ın "Irak, Suriye ve Mısır ile kavga için çok neden yok" yönündeki açıklamalarının anımsatılıp Suriye'de Esed, Mısır'da Sisi'nin görevine devam etmesi halinde bu ülkelerle Rusya ve İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesine benzer adımların atılmasının mümkün olup olmadığı yönündeki soruya şu yanıtı verdi: "Türkiye halkı, Mısır ve Suriye halklarıyla kardeştir. Bizim ne Mısır ne de Suriye halkıyla en ufak bir problemimiz olmadı, bundan sonra da olması mümkün değildir. Buradaki sıkıntı, rejimlerin ülkelerini yönetme tarzından ortaya çıkan siyasi türbülanslar ve bunların da Türkiye'yi ilgilendiren kısmıdır."

- "Uluslararası camianın da barışa katkısı lazım"

Kurtulmuş, Mısır'da ilk defa halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanın ülkeyi yönetmesine izin verilmediğini anımsatarak Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin akşamdan sabaha bozulmadığını, Türkiye'nin darbecilere karşı tavır aldığını söyledi.

Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için mevcut Mısır yönetiminin artık demokratik kurallara uymaya başlayacağını gösteren birtakım emareler ortaya koyması gerekeceğini vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Bizim derdimiz, Mısır halkının durumunun iyileşmesi. Biz zaten Mısır halkı ile Türkiye halkı arasındaki ilişkiyi tekrar onarırız ama sonuçta bu anormalleşmenin nedeni olan antidemokratik, baskıcı rejimin kendisini gözden geçirerek durumu iyileştirici ilave adımlar atması gerekir. Bu olmak mecburiyetindedir. Artık dünya kamuoyu da bu kadar baskıcı bir yönetimi çok fazla toleransla karşılamayacaktır kanaatindeyiz."

Suriye'deki durumun ise önce iç savaş ardında vekalet savaşları şeklinde geliştiğine dikkati çeken Kurtulmuş, şunları söyledi: "Eğer büyük güçler Suriye meselesinde barışçıl bir çözümün yolunu açmazlarsa bunun akıbeti ne Amerika'nın ne Rusya'nın ne Avrupa ülkelerinin karşılamayacağı bir büyük maliyeti ortaya çıkarır. Bunu tüm ülkeler gördü ama 5 sene geçti. 450 bin insan haksız yere zalim bir rejim tarafından yok edildi. O canım şehirler ortadan kaldırıldı, tarih ve kültür talan edildi. Suriye halkının kendi içerinde oluşturduğu, olgunlaştırdığı adımların atılması ve uluslararası camianın da bu barış sürecine katkıda bulunması lazım. Türkiye olarak, içi yanan bir ülke olarak, 911 kilometrelik ortak sınırı olan bir ülke olarak, Suriye'de her atılan kurşundan burada içi yanan bir ülke olarak biz Suriye'de barışın sağlanmasını istiyoruz."

- "Suriye'de yeni bir safha kaçınılmaz olarak başlayacak"

Kurtulmuş, Suriye'nin, bazı ülkeler için uzakta kendi ulusal menfaatleri için mücadele ettikleri bir yer olabileceğini ama Türkiye için hısım ve akrabaların olduğu bir memleket olduğunu aktararak şunları kaydetti: "İsteriz ki Suriye'de barış bir an evvel olsun. Bunun için de Türkiye her türlü görüşü paylaşmaya hazırdır. Bu anlamda özellikle Rusların Esed rejimine artık arka çıkması, sivil yerleri bombalaması... Bütün bunları bir an evvel bırakması ve Suriye'de barışın diliyle konuşulabilecek bir sürecin süratle gündeme getirilmesi gerekiyor ama hiç kimsenin de bu kadar ağır bedel ödemiş Suriye halkının istemeyeceği bir çözümü Suriye'ye dayatmaması gerekir diye düşünüyoruz. Bunun için evet Suriye'de yeni bir sayfa, yeni bir safha kaçınılmaz olarak başlayacaktır. Bunun alternatifi bölgesel ya da küresel bir savaştır. Ne Amerika bunu göze alır, ne Rusya bunu göze alır."

Mısır'a bir heyetin gönderilmesinin söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine ise Kurtulmuş, bu konuda henüz resmi bir girişimin olmadığı bilgisini verdi.

Başbakan Binali Yıldırım'ın "dışta olduğu kadar içte de dostların artırılmasına" ilişkin sözlerinin hatırlatılarak, bu konuda bir yol haritası olup olmadığına ilişkin soru üzerine, Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Buradan kastımız şu, önce siyasetin dilinin düzeltilmesi. Siyasetin dili düşmanlık, karşıtlık, yok etmek, iftira atmak, karşısındakinin mağlubiyeti, mahfiyeti üzerine bir sonuç elde etmek olmamalıdır. Baştan beri söylediğimiz biz siyaseten rakibiz, düşmanlar değiliz. Türkiye'de A ve Z partisi taban tabana zıt olsa da biz nihayetinde rekabet yapıyoruz, siyaset dili üzerinden rekabet yapmak durumundayız. Birinci olarak kastettiğimiz bu. İkincisi, Türkiye'de hükümet programının 5 ana direk üzerine oturduğunu ifade ettik. Bunlardan birisi de Türkiye'de toplumsal bütünlüğün sağlanması, yani bütün farklı unsurların, Türkiye'de bu mezhebi, etnik farklılıklar olabilir, yaşam tarzlarına ilişkin farklılıklar olabilir, siyasi farklılıklarımız olabilir. Bütün bu farklılıkların hepsinin bir ortak Türkiye kimliği içerisinde etrafında toparlandığı ve hepimizin özgür ve eşit yurttaşlar olarak kendimizi hissettiğimiz bir Türkiye'nin inşası."

Kurtulmuş, bu alandaki gerekli adımları atmanın, önce dilin, siyasi davranışların, nezaket kuralları, siyaset rekabet kuralları içerisinde devam etmesinin, Türkiye'de farklı toplumsal kesimlerin önünde birtakım engeller varsa bunların kaldırılarak, herkesin eşit ve özgür yurttaşlar olarak kendisini, ülkeyi ve devleti benimsemeleri için hangi adımlar atılacaksa bu adımların atılmasının hükümet programının bir parçası olduğunu bildirdi.

"Türkiye bu kadar çok sorunu varken, bu kadar kavgacı bir dili, bu kadar çatışmacı bir dili sürdüremez, kast edilen budur" diyen Kurtulmuş, Mecliste zaman zaman sabrın taştığı noktalara geldiklerine işaret etti.

- "Türkiye'nin daha güçlü bir biçimde istikrarla büyümesi lazım"

Kurtulmuş, "Biz karşı tarafı yok etmek, hakaret etmek, sindirmek, ötekileştirmek üzerinden bir dil kullanamayız. Mecliste saatler geçiyor, görüşmeye geçilemiyor. Birisi oradan laf atıyor, öteki oradan laf atıyor bu laflar ertesi gün kamuoyunda basın toplantılarıyla sürdürülüyor, bunlara gerek yok. Türkiye'nin yapacağı daha çok iş var. Türkiye çok sıkıntılı bir bölgede, bu sıkıntılardan neredeyse hiç etkilenmeyen ya da çok az etkilenen bir ülke olarak yoluna devam ediyor ama Türkiye'nin daha güçlü bir biçimde istikrarla büyümesi lazım, içerideki bütünlüğünü sağlaması lazım, bunun için de dil, üslup, siyaset dili ve siyaset üslubu ve siyasette hızlı bir biçimde demokratikleşme adımlarının atılması gerekir, kastettiğimiz budur." dedi.

"Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) Türk Silahlı Kuvvetleri kapsamındaki gücü ne olabilir?" şeklindeki bir soruya da Kurtulmuş, FETÖ'nün bir terör örgütü olarak Milli Güvenlik Kurulu tarafından benimsendiğini belirterek, bu tespitin sadece AK Parti ya da bir siyasi partinin tespiti olmadığına, devletin bir tespiti haline geldiğine işaret etti.

- "Gereği yapılır"

Kurtulmuş, uzun yıllar içerisinde devletin bütün kademelerine, Türk Silahlı Kuvvetlerinden emniyet teşkilatına kadar, adliye teşkilatından ekonomik kurum ve kuruşlara kadar söz konusu örgüt mensuplarının kendilerine verilen memuriyetin çok ötesinde bazı yerlerde tamamıyla casusluk olarak kabul edilebilecek, bilgi toplama, fişleme, istihbarat raporları hazırlama, çeteleler gibi işleri yaptıklarını anlattı.

Her kurumun kendi içinde bu örgütle mücadelede bir eylem planı geliştirme yükümlülüğü altında olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Bunlar bir kamu görevi olarak kurumların hepsine verilmiştir. Hiç bir kamu kurumumuz da görevin dışında değildir. Dolayısıyla bunları yaparken de afaki hususlar olmadan, somut, hukukun çerçevesi içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetleri de üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor, çalışmalarını tamamlıyor. Eğer bu konuda herhangi bir kesin kanaat ortaya çıktığı zaman da gereği yapılır." değerlendirmesinde bulundu.

FETÖ'nün TSK üzerindeki varlıklarının boyutları konusunda tahmininin sorulması üzerine Kurtulmuş, şöyle devam etti: "Açıkçası bu tür tahminleri, sayısal anlamda, 'az güçlüler', 'çok güçlüler' anlamında bir şey söylemeyi çok doğru bulmam, devlet ciddiyetiyle bağdaştırmam. Sayın Cumhurbaşkanı'nın, Sayın Bakanların, belki çok yüksek diğer sivil ve askeri bürokrasi insanlarının odaları, makamları, arabaları, araçları dinlenebilecek noktaya gelinmişse, karşımızda tahminlerimizin çok üstünde bir örgüt var demektir. Ayrıca istihbarat birimlerinin raporlarına paralel olarak birtakım raporlar hazırlanmış ve bu raporlar başka birtakım yerlerle paylaşılmışsa burada çok ciddi sıkıntılar var demektir. Ciddi bir meseledir. Bir yılın, üç yılın meselesi değildir. 30-40 yıllık bir hazırlığın sonucudur ve Allah'tan, Allah ayaklarına dolaştırdı diyelim, erken hareket etmelerinin sonucu olarak da vakit gecikmeden deşifre olmuşlardır. Ayrıca sadece açıkça bilinenler değil, kripto olarak varlıklarını kamunun içerisinde sürdürenler de olabilir, bunlarla ilgili de çok titiz çalışmalar sürdürülüyor. Her kurumun kendi görevidir ve bu kurumlar arasındaki görev de Başbakanlık'ta bir koordinasyon sürdürülüyor, yani her kurum bu sorumluluklarını yerine getiriyor ama bir ortak koordinasyon da gerçekleştiriliyor."

- "Türkiye için anayasa değişikliği bir lüks değildir"

Başbakan Yardımcısı Kurturmuş, "Partili cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sistemini içeren anayasa değişikliğinin 2016 sonuna kadar Meclisin gündemine gelebilecek mi?" şeklindeki soru üzerine, "Geleceğini tahmin ediyoruz, ümit ediyoruz. Biz bu anlamda defaatle anayasa değişikliği konusunu konuştuk. Türkiye için anayasa değişikliği bir lüks değildir, olmazsa olmaz bir husustur." ifadesini kullandı.

Meselenin sadece cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sistemi tartışmasından ibaret olmadığına dikkati çeken Kurtulmuş, şunları kaydetti: "Başkanlık sistemi, bir bütünün içerisinde cüzlerden bir cüzdür, önemli bir kısımdır. Esas mesele, Türkiye'nin etkin bir yürütme sistemine kavuşmasıdır. Türkiye'nin bu sistemi tartışmasının vakti geldi ve geçiyor. Özellikle anayasada geçmişte yapılan anayasa değişikliyle cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte bu sistem değişikliğiyle ilgili değişiklik adımlarının atılması zarureti daha da fazla büyümüştür. Bunları oturup tartışmak lazım. Bu şahıslarla ilgili bir mesele değildir. Tayyip Erdoğan'ın kendi şahsi meselesi değildir. AK Parti'nin kendi partisel bir meselesi değildir. Bu Türkiye'nin meselesidir, güçlü, büyük Türkiye'nin oluşması için etkin bir yönetim aracı olarak bu tartışılır, sonuçta siyaset imkanlar meselesi. Hangi imkanlar ortaya çıkar ve bu imkanlar sonucunda ülke için en doğru olan optimum nokta neyse buna karar verilip, zamanlaması oturulup konuşulur ve ona göre hareket edilir."