Medeni Hukuk hiç bir zaman ‘medeni’ olmadı

Türkiye’nin her anlamda doğu ve batı sentezi bir ülke olduğunu söyleyen Avukat Bekir Dolu, İsviçre’den tercüme yoluyla alınan Medeni Kanunun ihtiyaçları büyük ölçüde karşıladığını ancak ülkemizin bazı bazı gerçeklerinin görmezden gelindiğini söyledi.
Medeni Hukuk hiç bir zaman ‘medeni’ olmadı

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Medeni Kanunun kabulünün bir zorunluluk haline geldiğini ve Medeni Kanun 17 Şubat 1926’da kabul edilip ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe girdiğini söyleyen Avukat Bekir Dolu, “Medeni Kanunu kabulümüzüm üzerinden tam 90 yıl geçti. Medeni hukuk şahıslar ile mallar arasındaki ilişkiler düzenleyen, kişilik haklarını daha sonraki aşamada evlilik ve boşanma ve miras hakları ile ilgilenen hukuk dalıdır. Medeni Kanun kısaca kişinin doğumundan ölümüne kadar bütün hallerini düzenler. Cumhuriyet ile birlikte büyük bir dönüşüm olunca 1926 yılında Medeni Kanunun da güncel ihtiyaçlara göre değiştirilmesi icab etti. Bu anlamda bir ekip kurularak, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden çeviri yapmak suretiyle kanunlar araştırıldı. Kültür ve geleneklerimize en yakın olabilecek İsviçre Medeni Kanunu çeviri yapılmak suretiyle çok küçük değişikliklerle kabul edildi. Daha öncelerden Medeni Kanunu düzenleyen somut bir örnek olarak Ahmet Cevdet Paşa’nın hazırlamış olduğu Mecelle kabul edilebilir. Osmanlı Devleti yıkılınca dine dayalı bir devlet varken artık dine dayalı olmayan, seküler, laik bir yapı kuruldu. Dolayısıyla Anayasayı değiştirmenize rağmen alttaki yasalardan birçoğu aksadı, medeni kanunun değişmesi icab etti ve Medeni Kanun Kabul edildi.” dedi.

bekir-dolu-1.jpg

“HASSASİYETLERİMİZE DAHA ÇOK DİKKAT EDİLMELİYDİ”

İsviçre’den alınan Medeni Kanun ile birlikte geçmişten gelen birçok geleneğin de değişikliğe uğradığını belirten Dolu, “Örneğin miras konusunda İslam Hukukunda feraiz uygulaması vardır. Burada kaba bir tabirle kişinin hem oğlu hem de kızı varsa mirastan oğlu iki hisse kızı ise bir hisse alır. İslam şeriatında böyle bir hüküm vardır. Medeni kanunda değişiklik yapılırken burada da bir değişikliğe gidiliyor ve herkes mirastan eşit pay alıyor. Bunun dışında kadınların şahitlik yapma konusunda önündeki engeller kaldırılıyor. İslam Hukuku ile ilgili yapılan değişikliklerden en önemlilerinden bir tanesi de kadının boşanma hakkı oldu.  Daha önce kadına evlilik aşamasında boşanma hakkı verilmediyse kadının boşanma hakkı yoktu. Aslında bu konu da biraz yanlış aksettiriliyor. Daha öncelerden de kadının kadıya mahkemeye başvurma hakkı vardı ancak “boş ol” demekle boşanma hakkı yoktu.  Medeni Kanunun eleştirilebilecek noktası ise İsviçre’den tercüme edilerek tamamen kabul edilmesiydi. Bu düzenleme yapılırken bizim gelenek, görenek ve dini inançlarımız göz önünde bulundurulabilirdi. Bunlar dikkate alınmadı. Belki bu noktada Medeni Kanun ile ilgili bir eleştiri yapılabilir. Biz bir şeyleri tartışırken ya bütünüyle kabul eder ya da bütünüyle reddederiz. Medeni Kanunun değiştirilmesi bir zorunluluktu ancak hassasiyetlerimize daha çok dikkat edilmeliydi.” şeklinde konuştu.

medeni-hukuk--(1).jpg

“YASALAR CANLI ORGANİZMALAR GİBİDİR”

Medeni Kanun 2000’li yılların başına kadar ilk kabul edildiği şekliyle devam ettiğini ve bazı ihtiyaçlar neticesinde 1 Ocak 2002 tarihinde yeni bir düzenlemenin yürürlüğe girdiğini aktaran Dolu, “Yeni yasada da bir takım düzenlemeler ve iyileştirmeler yapıldı. Aile reisi kocadır hükmü kaldırıldı. Evlilik birliğini eşler birlikte yönetirler ibaresi geldi. Kadına önceki kızlık soyadını kullanama hakkı getirildi.

Bazı şeyleri eleştiriyoruz ancak Avrupa’dan aldığımız İsviçre yasası da  o zaman öyleydi. Bizim yasasını aldığımız İsviçre’de bile ailenin reisi erkektir hükmü uzun yıllar bu haliyle kabul edildi. 2002 yılında kadınlara pozitif ayrımcılık sayılabilecek bir takım düzenlemeler yapıldı. Yasalar canlı organizmalar gibidir. Güncel ihtiyaçlara göre şekil değiştirirler. Yeni ihtiyaçlar doğar ve bunlara göre kanunların gençleştirilmesi, güncel şartlara uyarlanması gerekebilir. Mesela 15 sene önce siber suçlar gibi bir konuş söz konusu değildi.” ifadelerini kullandı.

medeni-hukuk--(4).jpg

“ÜLKEMİZİN BAZI GERÇEKLERİ GÖZ ARDI EDİLMEMELİ”

2002 yılında Medeni Kanunda yapılan en büyük değişikliklerden birinin de evlilik dışı ilişkilerin zina kapsamından çıkarılması olduğunu ancak bunun da beraberinde bir takım sorunları getirdiğinin altını çizen Dolu, “Ülkemizde gayri meşru ilişkilerin dışında dini nikâhla yaşayan insanlarımız ve bunlardan doğan çocuklar var. Bunlar evlilik dışı doğan çocuk olarak kabul ediliyor. Elbette bu çocukları babasının üzerine yazdırmak mümkün ama miras haklarıyla ilgili sorunlar yasada halen netleştirilmedi. Dini nikâh kıyılan kadınlar ile ilgili de bir belirsizlik var. Bu ciddi bir değişikliği gerektiriyor.  Bu durum belki birden ziyade evliliğin üstü örtülü anlamda kabulü anlamına gelebilecek düzenleme gerektireceği için bunu da yapmak çok da kolay görünmüyor. Ancak bu ülkemizin bir gerçeğidir. Bu kadınların da haklarının korunacağı bir düzenlemenin getirilmesi gerekiyor. ” dedi.

medeni-hukuk--(5).jpg

TÜRKİYE TAM BİR DOĞU-BATI SENTEZİDİR

Türkiye’nin her anlamda bir doğu-batı sentezi bir ülke olduğunu da sözlerine ekleyen Dolu, “Günümüzde mirasta İslami hukuka göre erkek iki alsın kız bir alsın diyen de kalmadı. Bir şeyleri söylerken ütopik türküler çağırmamak lazım. İnsanlar ne diyor diye bakmak lazım. İnsanlardan gelen bir istek olmadığı sürece yapılan bütün düzenlemeler dayatma olur. Şimdiki Medeni kanunun bazı eksiklikler dışında çok büyük aksaklıklar vermeden devam ediyor. Dünya üzerinde doğu ve batı olmak üzere iki kadim medeniyet vardır. Türkiye dokunduğu kültürler ve bulunduğu coğrafi konum itibariyle tam bir doğu-batı sentezidir. Yasaları oluştururken bu sentezi biraz daha özümseyerek yapabilseydik bugünkü şikâyetler daha az olabilirdi. Ancak biz devrim yaparken öykündüğümüz, Batılılaşmak istediğimiz yerlerden direkt tercüme yaparak aldığımız için toplumun o kanunlara adapte olması çok uzun süreler alabiliyor.” diye konuştu.

medeni-hukuk--(2).jpg
İSMAİL KOÇ / YENİ HABER GAZETESİ