Prof. Dr. Hülya Küçük

Prof. Dr. Hülya Küçük

Müritlerin Şeyhlerini Uçurması…

Müritlerin Şeyhlerini Uçurması…

DÜNDEN DEVAM…

Ayrıca, bunları incelediğimiz kişiye izefe edilen kerâmetler olarak ele alabilir ve buradan hareketle o devrin sosyo-kültürel yapısını irdelemeye çalışabiliriz. Bundan kastım, Allah’ın  peygamberlerine verdiği mucizeleri anlamak ve kerâmetleri bu gözle görmeye çalışmaktır. Mesela, Hz. Musa (a.s.)  devrinde sihir önemli olduğu için ona sihir verilmiş, Hz. İsa (a.s.) devrinde tebâbet önemli olduğu için ona tedavisi zor hastalıkları tedavi hassası verilmiş, ve Hz. Muhammed devrinde edebiyat güçlü olduğu için ona mucize olarak başta Kur’an gibi edebî bir şaheser verilmiştir. Evliya kerâmetlerini de bu şekilde değerlendirerek yaşadıkları dönemi tahlilde kullanabiliriz.

 

Menâkıbnâmelerin ayrıca, Tarih İlmi için çok önemli olan geneoloji (neseb ilmi), paleografi ve onomastik (Toponimi/yer adları ve Antroponimi/şahıs adları) ilimleri için de çok zengin malzemeler içerdiklerini daha önce söylemiştik. Menâkıbnâmelerde başka yerde rastlanamayan tarih olaylarına ilişkin detaylar işte bu yer ve şahıs adları bilgileriyle daha da zenginleşir. Bu sebeple Fuat köprülü, ilk Mutasavvıflar  ve “Anadolu Selçuklularının Yerli Kaynakları” isimli meşhur makalesinde, Menâkıbu’l-ârifîn gibi kaynakların, tarihi olayları bir takım vekâyiʽnâmelerden daha özenli bir şekilde aktaran birinci derecede önemli kaynaklar olduğunu, günümüzde yeterince kullanılmadıkları için bu yönlerinin tanınmadığını, hatta hiçbir tenkide tabi tutulmadan referansta bulunulan eski tarih kitaplarının, bu menâkıbnâmelerden alınma olduğunu söyler.

Ayrıca, bu satırların yazarına göre, tarihçiler menâkıbnâmeleri kullandıkları zaman da yeterince anlayamamaktadırlar. Buna en güzel örnek, içinde olduğumuz asır tarihçilerinden  Faruk Sümer’in, Mevlevî kaynaklarının, İlhanlı Hakanı Gazan Han (idaresi: 694/1295- 703/1304)  tarafından huzûra çağrıldığında zamanında gitmediği için azledilen II. Gıyâseddîn Mes‘ûd’un, Han tarafından azledilip yerine yeğeni III. Alâeddîn Keykubâd (698/1298-702/1302)’ın   tayin edilmesinde Sultân Veled’in oğlu Ulu Ârif Çelebi ve Atabek-i Mecdüddîn’in rolü üzerinde durduklarını ve Sultân Alâeddîn’in de bunun için  Sultân Veled, Ulu Ârif Çelebi ve diğer Mevlevî büyüklerine teşekkürlerini bildirdiğini söyler (Sümer 2002: 360). Oysa verdiği kaynak olan Menâkıbu’l-Ârifîn’de anlatılan, Mecdüddîn Atabek-i Mevlevî’nin Sultân Alâeddîn için yaptıklarına şükrân nişânesi olarak han ve ailesinin Sultân Veled, Ulu Ârif Çelebi ve diğer Mevlevî büyüklerine türlü hizmetlerde bulunduklarıdır (Eflâkî 1977: 848-849; 1987: 177-178). Yani Sultan Veled ve oğlunun doğrudan bir rolü yoktur; rol oynayan Mecdüddîn Atabek-i Mevlevî’dir.

Diğer taraftan tarih araştırmalarının “Tasavvuf Tarihçisi” için önemi ve  menâkıbnâmeler yanında diğer sözlü kaynakları kullanmanın önemi bizde henüz kavranmış değildir. İkinci, üçüncü el, hatta sadece ansiklopedik bilgilerle çalışmalarımızın tarihle ilgili kısmını bitiriyorsak, diğer yerlerdeki kaynaklarımız ne olursa olsun, çalışmamızın değeri düşecektir; çünkü bu kısmını başkalarının gözü ve yorumlarıyla örmek zorunda kalmaktayız. “Aceleci” bazı araştırmacılar çalıştığı kişi veya kurumla ilgili arşiv belgelerine hiç bakmamaktadırlar. 

 

Tarihin güvenilebilir bir versiyonu, menâkıpnâmeleri de kapsadığını söyleyebileceğimiz “yaşayanların anlattığı tarih”tir. Bunlar “yayınlanmamış hatırat”tır.  Hatta bir bakıma, matbaada yayınlanmış kitaba göre, el yazması ne ise, hâtırâtın da tarih kaynağı olarak değerleri budur. Tarih usullerini bilmeyen bazı araştırmacılara göre, yayınlanmış hatırât kaynak olabilirken sözlü tarih olamaz, ve ancak Cemaleddin Server revnakoğlu arşivindeki (CSRA) bazı belgeler gibi sonradan yazıya aktarılmışsa kullanılabilir. Bu temelinden yanlış bir fikirdir. Tarih ilmi açısından doğru olanı, resmî arşivler yanında o devri yaşamış tanıklardan veya onların yakınlarından da faydalanarak “sözlü kaynakları”nı oluşturmaya çalışmaktır. Buna günümüzde “Alternatif tarih” veya “Tarihin alttan çalışılması” denmektedir. Hemen herkesin tanıdığı Kadir Mısıroğlu’nun çalışmaları bu grup içinde değerlendirilebilir.

__________

 

Konuyla ilgili görüş beyan eden hocalarımız ve görüşleri, görüşlerini beyan ettikleri yıl (2011)  itibariyle ünvanlarına ve söz alma sırasına göre şöyle sıralanabilir:

1. Prof. Dr. Mehmet Demirci hoca, hâzirundan, “menâkıbnâmelerin destanlar ve mitolojilerle karşılaştırılmasını, benzerlik ve farklılıların ortaya konmasını” teklif etti.

2. Prof. Dr. Mustafa Tahralı hoca, menâkıbnâmelerin, etrafında döndüğü kerâmet olaylarının,  mânevî ve metafizik açıdan değerlendirildiğinde, gerçekleşmelerinin mümkün  olduğunu, peygamberlerin  mûcizelerinin velilerde  kerâmet olarak  devam eden örnekleri olduğun Allah’ın bâzı kullarına madde üzerinde  tasarruf yetkisi verdiğini  göstermesi bakımından, bunlara inanmanın ve bu açıdan değerlendirmenin önemli olduğunu, ayrıca sembolik anlamlarının bilenler tarafından yorumlanabileceğini, buna karşılık târihî bir vesika değerinde olup olmamalarının ise başka bir konu  olduğunu vurguladılar.

3. Prof. Dr. Reşat Öngören, Sultan Veled’in İbtidânâme’si ile Menâkıbu’l-Ârifîn  arasındaki üslûp farkına dikkat çekerek tarih kaynağı olarak değerleri hakkında bazı tesbitlerde bulundu. Prof. Öngören, menâkıb kitaplarında farklı sûfîler hakkında aynı kerâmet olayının anlatılması (ortak kerâmet) üzerinde de durulması gerektiğini hatırlattı. Öğlenden sonra kendisine verilen söz sırasında da, Marlo Morgan’ın, dilimize Bir Çift Yürek adıyla çevrilen (Dharma, 1999) kitabında anlatılan, ihtiyaç dışı hiçbir şeye sahip olmadan yaşayan (zühd), seher vakitlerinde bir şekilde uyumayan, vs. iki kişinin düşünce okuma, ölüm vakitlerini bilme gibi “olağanüstü” güçlere sahip olmaya başlamalarının, yani  “riyazet ve mücahede”ye benzer pratikler sonucu gelişen olağanüstü hallerle kerâmetleri karşılaştırmak gerektiğini, kerâmet ve istidrac tartışmasının yanında, mes’elenin sadece “bilme” boyutuyla ilgili olup olmadığının tartışılmasını teklif ettiler ama Yrd. Doç.Dr. Hikmet Yaman’ın sunduğu “Tasavvuf Araştırmalarında Metodoloji” konulu tebliğle karışık bir ortamda tekrar konuya dönme fırsatı kalmadığından konu tartışılamadı.

4. Prof. Dr. Erhan Yetik hoca, sunulan fikirleri arasında tebliğde değinilen “kitapların sûfîlerin Allah, Peygamber ve önceki sûfîlerle iletişim aracı olarak görülmesi” fikrinin doğruluğunu belirttikten sonra,  kerâmetlerin daha çok “müridlerin şeyhlerini uçurma” larıyla alakalı yetenekleri olmaları hasebiyle, “anlatılan şahsın yaşadığı devrin sosyo- kültürel yapısını analizde kullanma”  görüşünü desteklediğini, birçok sûfî için anlatılan ortak kerâmetlerin asırdan asıra farklar ve insanların ortak tutkuları açısından değerlendirilmeleri gerektiğini vurguladılar.  

DEVAM EDECEK…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Hülya Küçük Arşivi
SON YAZILAR