Şii milislerin korkunç hikayeleri

Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Ali Nur Kutlu ve Merve Şebnem Oruç Musul operasyonunun ayrıntılarını yazdı. İşte zihin açıcı iki yazı...
Şii milislerin korkunç hikayeleri

Bir Çaldıran daha olur mu? - Ali Nur Kutlu

Ortadoğu'da batılıların hain planları, 'üst aklın' sinsi projeleri devrede ama mezhep taassubunu yıllardır içinde besleyenlerin de bu kaosta daha büyük katkısı olduğunu unutmamak lazım.
Şii ve Sünni gerilimi, kavgası ve intikam duygusu, Batılıların verdiği silahtan, paradan, topraktan daha büyük motivasyon sağlıyor insanlara.

IŞİD ve Haşdi Şabi örgütleri nasıl doğdu?
Bunu bilenlerin ürettiği IŞİD projesi tahmin edilenden daha büyük etki yarattı bölgede.
IŞİD projesi, Sünnilere zulmeden, Irak Başbakanı Şii Maliki yönetimine karşı birikmiş nefreti ve öfkeyi kullandı. Irak'ta zulme uğramış neredeyse tüm Sünni aşiretler IŞİD etrafında topladı. O zaman Maliki'nin yaptığı işkencelerin, infazların ve zulümlerin intikamını alma fırsatı buldular.
Herkes Musul'u, Talafer'i, Selahattin'i, Felluce'yi IŞİD militanlarının kendi gücüyle aldıklarını zannetti. Oysa oraları, Sünni aşiretlerin Şiilere karşı öfkesinin sonucunda aldılar.

IŞİD öylesine korkunç cinayetler ve işkenceler yaptı ki, Batı'da İslam düşmanlığı, Şii dünyasında da Sünni düşmanlığını tavan yaptırdı. Batı, bu nedenle İran'a ve Şiilere yanaşırken, diğer yandan Kürtler ama özellikle seküler dedikleri PKK en önemli müttefikleri oldu.

Şii milislerin korkunç hikayeleri
IŞİD'e tepki olarak Şii dünyasında büyük bir infial yaşanırken, İran dini lideri Hameney ve Irak'ın tüm taklit mercii mollaları, Sadr, Hekim, Sistani gençleri, Şii türbelerini ve kutsal mekanlarını kurtarmak için seferber etti.

Hepsi Kerbela ile motive edildi, Hz. Hüseyin için ölmeye çağırıldı. Binlerce genç buna uydu doğal olarak.

Tıpkı IŞİD gibi örgütler kuruldu Şii dünyasında. Bunlar Haşdi Şabi (halk gücü) denen gönüllüler ordusunda buluştu. Hepsi bir IŞİD militanından daha büyük öfke, intikam ve öldürme arzusuyla doluydu.

Irak mezhep savaşı konusunda, Suriye'den daha büyük tehlike altında. Irak'ın büyük Şii nüfusu öylesine silahlandı, öylesine militarize edildi ve öylesine intikam ateşiyle dolduruldu ki, yakaladıkları bir Sünni savaşçıyı canlı canlı uzuvlarını kesecek kadar gözleri döndü.

Bu paramiliter grupların sayısının 100 ila 150 bin arasında olduğu iddia ediliyor. Bunların hepsi şimdi Musul'u almak ve Sünnilerden hesap sormak için can atıyor.

Bu, 2 milyon Sünni nüfusunun büyük korku yaşamasına neden oluyor. Sanmayın ki IŞİD'den korkuyorlar, asıl korku Şii milislerden.

Irak ve Suriye, IŞİD'in cinayetleri ve Şii milislerin korkunç katliamlarıyla çalkalanıyor. Çocuklar, savaşın ortasında bu hikayelerle büyüyor. Hepsi Şii ve Sünni tarihindeki mezhep savaşlarıyla bir de üzerine cila yapıyorlar.

Kavga mezhepler üzerinden yapılmaya başladı
Bölgedeki karmaşık demografik yapı, bir de mezhep ayrımı ile daha fazla karmaşık hale geldi. Ancak son iki yıldır etnik ayrımcılıktan ziyade mezhep ayrımcılığının sancılarını yaşıyor bölge.
Savaşlar ve kavgalar mezhepler üzerinden, tarihi intikamlar üzerinden sürüyor artık. Kerbela'nın intikamını almak isteyenler, Kufelilerden, Neceflilerden intikam almaktan bahsedenler arttı.
Bahsettikleri olaylar, 1400 yıl önce yaşanmış. Düşünün, bunun intikam duygusunu içlerinde biriktirmişler.

Yeni Çaldıran olur mu?
Bu durumda Türkiye'nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın neden Musul konusunda aktif olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. Zira mezhep ateşi orada kalmaz sadece, Türkiye'ye kadar yayılır. Sınırımıza dayanacak bir milyon göçmenin yaratacağı tahribatı daha anlatmıyorum bile.

Bu kaos öyle masada çözülecek gibi durmuyor. Silahlar doldurulmuş, kılıçlar bilenmiş, intikam duyguları beyinlere doldurulmuş. Bunu öyle bırakmazlar.

Bu durumda, Türkiye ve İran'ın, yani Sünni ve Şii dünyasını temsil eden iki ülkenin birbirine girmesi beklenebilir mi?

Sanırım Batı'nın ve İsrail'in en çok istediği şey bu. Yeni bir Çaldıran savaşı çıkarmak ama hiç kimsenin kazanmamasını sağlamak, belki de en büyük hayalleri bu. Böylece İslam dünyası tam olarak çökmüş ve köleleştirilmiş olacaktır.

Türkiye de İran da bunu istemiyor ve hep karşı çıktığını söylüyor. Ancak İran'ın bölgedeki operasyonları ve yaptıkları hiç de niyetinin bu olmadığını gösteriyor. Durum sandığımızdan daha kötü.

 

Musul Operasyonu Irak’ın geleceğini şekillendirecek - Merve Şebnem Oruç

Musul Operasyonu'nun kilit konusu kimlerin katılacağı. Erbil'deyim ve burada bu konuda gizliden açığa dönen bir yarış olduğu gözlemleniyor. ABD liderliğindeki Daiş karşıtı koalisyonun kağıt üzerindeki kara operasyonu planında başrolde Irak Ordusu ve Peşmerge güçleri var. Ama esas soru ABD'nin Haşdi Şaabi (Şii güçler) ve PKK'yı nasıl konumlandıracağı; diğer yandan Haşdi Vatani'nin (Sünni güçler) rolünün ne olacağı.

Gerçekte iş Musul'u Daiş'ten temizlemek olsaydı bu tartışılmaz, herkes katılırdı; ama operasyonda kimin olacağı, aynı zamanda, sonrasında kent merkezinde kontrolü kimin sağlayacağı sorusuna da yanıt olacak. Yani dert Daiş'le mücadele değil, Musul'un sonunda kimin olacağı.

Tarafların diplomatik maskelerini dahi takmadan bu konuda kavgaya tutuşmaları, Daiş'in bir 'havuç' olduğunun bariz göstergesi. Daiş'e karşı bir tiyatro sergileniyor, propaganda savaşı bunun üzerinden yürüyor; arkada Musul'un kimde kalacağı hesaplanıyor.

Eski Musul Valisi ve Haşdi Vatani ya da yeni adıyla 'Ninova Bekçisi' Komutanı Esil Nuceyfi, geçenlerde Musul halkının Fırat Kalkanı Harekatı modelinin Musul'a da uygulanmasını istediğinin altını çizmişti. Yerinde bir talepti bu; zira geçmiş ve bölgesel tecrübelerden hareketle, kenti Daiş'ten kurtarmak isteniyorsa, kentin en yoğun nüfusunu oluşturan Sünniler, bu operasyonun ayrılmaz bir parçası olmalı. Ancak gerek geçtiğimiz günlerde Bağdat ve Ankara arasında baş gösteren Başika krizi gerek ABD'nin artık komikleşen tavrı gösteriyor ki, niyet başka.

Lafı dolandırmaya gerek yok. Türkiye'de konuyu anlatırken 'aman mezhepleri işin içine sokmayalım' diye uğraşsak da Irak'ta durum bir mezhep meselesi; üstelik sadece tarihi ve bölgesel kökleri olan bir çatışma değil bu. İran ve ABD eliyle, Daiş gibi katalizörler vasıtasıyla ivmelendiriliyor, şiddetlendiriliyor. Erbil'de her sohbet, Suriye'nin kuzeyindeki gibi şuraya varıyor: Musul Sünnilerin mi yoksa Şiilerin mi olacak? Musul'u Musul halkı mı yoksa ABD ve İran mı yönetecek? Çünkü, Musul'un kimin olacağı, Süleymaniye'nin, Kerkük'ün, Erbil'in, yani Kuzey Irak'ın geleceğini de doğrudan etkileyecek.

ABD'nin oyun planını anlamak için, Sincar-Telafer-Habur hattında kurmaya çalıştığı PKK koridorunu gözden kaçırmamalı. Buradaki kritik gelişmeler, Amerikalıların Irak'ta Kürt aktör olarak Peşmerge'yi sadece geçici olarak ön planda tuttuğunu ve plan başarılı olursa ileride, mevcut Irak içi Kürt siyasi çekişmelerinin fiili çatışmalara döneceğini işaret etmesi bakımından önemli. Yani Amerikan oyunu tutarsa gün gelecek, Peşmerge ayrışacak; Barzani'ye bağlı Peşmerge güçleri, PKK ve destekçileriyle, Irak'ın kuzeyi için kanlı bir iç savaşa girecek.

Musul operasyonunun nasıl gerçekleşeceği az çok tahmin edilebiliyor. Kenti üç cepheden çevreleyerek, sivillerin çıkışı için açılacak koridordan yoğun nüfus çıkışı olacak; ve kaçınılmaz olarak Daiş unsurları da bu kalabalığın arasına karışacak. Irak-Türkiye sınırı yeni bir mülteci akımıyla ve dolayısıyla aralarına sızan Daiş tehdidiyle doğrudan karşı karşıya kalacak. Bu nedenle, hatalı bir operasyon, oluşturacağı domino etkisi sayesinde yeni bir felaketler zincirini başlatacak. Aynı zamanda Daiş'le mücadele adı altında bölgenin demografisiyle kanlı bir şekilde oynanacak.

Oysa aslında, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde başlattığı harekat ve temeline oturttuğu Azez-Cerablus hattında güvenli bölge inşasına benzer bir plan, Irak'ta da uygulanmalı. Sünni unsurlar, Musul operasyonunun içinde yer almalı ve sivillerin arasına sızacak Daiş unsurları bu sayede elimine edilmeli. Gel gör ki, ABD bu fikre asla yanaşmıyor; hatta bunların dillendirilmesinden müthiş şekilde rahatsız oluyor. Bunun yerine, yarın öbür gün Kuzey Irak'ta Kürt İç Savaşı çıkaracak şekilde PKK'yı oyuna sokmaya çalışıyor; vahşilikte Daiş'in yanında amatör kalacağı Bedir Tugayları gibi, Haşdi Şaabi'nin içerisindeki 40'ın üzerinde Şii milis grubunu, Musul operasyonunun baş aktörü olarak konumlandırmaya çalışıyor. Sünnileri kent merkezlerinde vücutlarından asıp benzin dökerek yakıp sergileyen bu katiller, bugün Irak Ordusu üniforması verilerek, operasyonun görünürde meşru parçası haline getiriliyor. Ayrıca Haşdi Şaabi'nin üzerindeki İran etkisi ve İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani'nin bu gruplara doğrudan emin veren konumda olması, vekillerin ardındaki asillerden diğerinin de İran olduğunu gösteriyor.

Hani çok yaygın bir söylem var ya, “Sadece Daiş'le değil, Daiş zihniyetiyle de mücadele ediyoruz” diye. İşte maalesef en büyük tuzak da burada yatıyor. Zira mücadele planı Daiş'in tekfirci ve harici zihniyetiyle sınırlı değil, 'seküler güç' diyerek pop ikon haline getirilen PKK bir yandan, Sünni düşmanlığını gururla apaçık bir söylem haline getiren Şii milisler, hedef tahtasına konulanın Daiş zihniyeti değil, Sünni İslam olduğunu söylemekten çekinmiyor. Irak ve Suriye'den sonra güneye Mekke'ye ve kuzeye Türkiye'ye yönelik bir dizi hayalle dolu sloganlar, 'Daiş'le mücadele' kalkanı ardına saklanan bu iki yapının ve destekçilerinin uzun vadeli planlarını gözler önüne seriyor.

İşte bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Musul'un geleceğinin önemine, yanlış adımların tolere edilemeyeceğine ve Türkiye'nin tüm baskılara rağmen masada olacağına vurgu yapması, Reuters gibi güya çok profesyonel ve tarafsız ajanslarda bile, ne alakaysa, Basra'da Erdoğan posterlerini yakan bir grup Şii'nin çarşaf çarşaf fotoğraflarıyla manipulatif bir şekilde haberleştiriliyor. Dünyaya verilmeye çalışılan mesaj, Irak halkı Erdoğan'a karşı; işte gerçekler böyle ters düz ediliyor ve haritalar, demografiler böyle değiştiriliyor.

Propaganda savaşında başarısız olmuş, gerçekleri dünyaya anlatamamış olabilirim ama bu artık önemli değil, çünkü şimdi icraat vakti. Suriye'deki gibi İrak'ta da artık duruma el koymamız gerekiyor, çünkü mesele aynı zamanda bizim de geleceğimiz.

YAZILARI YENİ ŞAFAK'TAN OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Bir Çaldıran daha olur mu? - Ali Nur Kutlu

Musul Operasyonu Irak’ın geleceğini şekillendirecek - Merve Şebnem Oruç