Pakistan krizinin dini aktörü: Tahir-ul Kadri

Din alimi ve Pakistan Halk Hareketi lideri Tahir-ul Kadri, uzun süre Kanada'da kaldıktan sonra ani bir kararla ülkesine dönerek Pakistan tarihindeki en büyük siyasi krizlerden birini tetikledi.
Pakistan krizinin dini aktörü: Tahir-ul Kadri

Din alimi ve Pakistan Halk Hareketi (PAT) lideri Tahir-ul Kadri, Pakistan'ı siyasi krize sürükleyen ve 14 Ağustos'tan bu yana başkent İslamabad'da devam eden hükümet karşıtı gösterilerin en önemli aktörlerinden biri olarak gösteriliyor. 

Kadri, Kanada'da uzun yıllar ikamet ettikten sonra ani bir kararla ülkesine dönerek Pakistan tarihindeki en büyük krizlerden birini tetikledi ancak milyonlarca kişinin katılacağını iddia ettiği "uzun yürüyüş" adını verdiği protestoya önemli bir katılım olmadı. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif, genel seçimden önce böyle bir protestonun seçimi baltalamaktan başka bir işe yaramayacağını söyledi ve Kadri'nin ithal bir gündemi olduğunu savundu.

Kanada'nın Toronto kentinde yedi yıl kaldıktan sonra Aralık 2012'de Pakistan'a geri dönen ve hükümet karşıtı siyasi bir kampanya başlatan PAT lideri Kadri, 19 Şubat 1951’de Pakistan’ın Jhang şehrinde tıp doktoru, din alimi ve şair bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Okul hayatına 1955’te bir Hristiyan okulunda başlayan Kadri, aynı zamanda 1962 yılında din eğitimi almaya başladı. Babasından da yoğun bir İslami eğitim alan Kadri, daha çocuk yaşta hem İslamiyet hem Hristiyanlıkla tanıştı.

1974 yılında Lahor Pencap Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden birincilikle mezun olan Kadri bir süre avukatlık yaptıktan sonra, 1978 ile 1983 arasında mezun olduğu ve daha sonra hukuk doktorasını tamamladığı fakültede hukuk eğitmeni olarak görev yaptı. Urduca, Pencabi, İngilizce, Farsça ve Arapçayı iyi derecede bilen Kadri, bu özelliği ile uluslararası din alimleri arasında önemli bir yer edindi.

Din alimliğinden siyasi aktivistliğe

Kadri, 25 Mart 1989’da halen liderliğini yaptığı Pakistan Halk Hareketi adlı siyasi partiyi kurdu. Pakistan’da demokrasi kültürü, ekonomik istikrar, insan hakları, adalet ve kadın haklarını yaygınlaştırmak, ülke siyasetinde yolsuzluklara karşı mücadele bu partinin amaçları olarak belirlenmişti.

Kadri'nin partisi 1990 yılında genel seçimlere katıldı. Bir yıl sonra Pakistan Halk Hareketi, Şii parti TNFJ ile Müslümanlar Arası Birleşme adında bir ittifak kurdu. 1999 yılında General Pervez Müşerref Navaz Şerif hükümetini darbe ile devirdikten sonra yapılan ilk seçimde Kadri milletvekili seçildi. 

Pakistan Başbakanı Şerif'in babası, Pakistan'ın sayılı işadamlarından Muhammed Şerif, birçok konuşmasında Kadri'nin manevi şahsiyetinden etkilendiğini belirterek kendisine övgülerde bulunmuştu.

Kadri, kendisini siyasetle tanıştıran Şerif'le olan sağlam dostluğun sona ermesinin ardından Şerif hükümetine karşı muhalefet bayrağı kaldırdı. Kadri, daha sonra Şerif'i darbe ile deviren General Pervez Müşerref'in yanında yer aldı. 29 Kasım 2004’te milletvekilliğinden istifa eden Kadri 2005’te Kanada’ya gitti.

Hristiyan ve Müslüman alimlerin bir araya geldiği Müslüman-Hristiyan Diyalog Forumu’nun başkanı olan Kadri, Ekim 1981’de değişik dini azınlıklarla dinlerarası diyaloğu başlatan ilk örgüt olan merkezi Lahor'daki Uluslararası Minhaj-ul Kuran Örgütü'nü, ardından Lahor’da Minhaj Üniversitesi'ni ve Minhaj Refah Vakfı’nı kurdu. Dünyanın birçok şehrinde şubesi bulunan Uluslararası Minhaj-ul Kuran Örgütü'ne 2011'de Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından "Özel İstişare Statüsü" verildi.

Kadri'nin yükselişi ve itibarını kaybedişi 

Halk arasında tanınmasından bu yana "tartışmalı bir kişilik" olarak görülen Tahir-ul Kadri, Başbakan Navaz Şerif'in babası Mian Muhammed Şerif tarafından kendi demir çelik fabrikaları ve hastanelerine ait bir camide imam hatip olarak görevlendirmişti. Navaz Şerif'in, eyalet bakanı olduktan sonra, Kadri'yi devlet televizyonunda program sunucusu yapması, onun ülke çapında şöhretini artırmasını sağladı. 1980'lerde Kadri'nin konuşmaları birçok din alimini kızdırdı. Çünkü Kadri, Hazreti Muhammed ile ilgili rüyalar gördüğünü öne sürüyordu ve bu nedenle büyük tartışmalara neden oldu.

Kadri, bu olayların ardından Şerif ailesinden ayrılmak zorunda kaldı. Bu ihtilaflarından dolayı kendisine yönelik sahte bir suikast düzenlettirdiği iddia edilen Kadri, bunu o dönemin Pencab eyaleti Başbakanı Şerif'in yaptırdığını söyledi.

Şerif ailesinden ayrıldıktan sonra eğitim kurumlarından topladığı servetiyle 1990 ve 1993 seçimlerine katıldı fakat her ikisinde de kaybetti. Böylesine umutsuzluk içinde olan Kadri 1995'te seçim siyasetinden tamamen elini çektiğini halkın önünde açıkça bildirdi.

Kadri, 1999'da General Müşerref'in sıkıyönetiminden sonra ise her şeyi unutup Müşerref yanlısı pankartlarıyla tekrar siyasete döndü. 2002 referandumunda Pervez Müşerref'in önde gelen savunucularından biriydi ve Müşerref Pakistan Cumhurbaşkanı oldu. Birkaç ay sonra Kadri, hileli olduğu savunulan seçimlerde milletvekili olmayı başardı.

Kanada'da 7 yıllık inziva

Kadri, Müşerref'ten emeklerinin karşılığında en azından Din İşleri Bakanı yapılmasını beklediyse de umduğu olmadı. Bu gelişmenin ardından 2004'te milletvekilliğinden istifa ederek 2005'te Kanada'ya yerleşen Kadri, bu ülkede çifte vatandaşlık aldı.

Kadri, Kanada'dan parti çalışanlarına hitap etmeyi sürdürdü. Avrupa, Amerika ve Ortadoğu'da yaşayan Pakistan'daki eski öğrencileri sayesinde bir ağ kurmayı başardı ve yüksek miktarlarda para topladı. Büyük servet edinen Kadri, Kanada resmi makamlarının dikkatini çekmeye başladı.

İstanbul'da 2006'da düzenlenen Avrupa Müslümanlar Konferansı'na katılan Kadri, dünya çapında İslam'ın Barış, Entegrasyon ve İnsan Hakları Perspektifinin ele alındığı birçok uluslararası konferans verdi.

Tahir-ul Kadri, 2 Mart 2010'da terörizm üzerine verdiği 600 sayfalık fetvasında, "Terörizm terörizmdir, şiddet ise şiddettir ve İslam öğretilerinde bunlara hiçbir geçerlilik verilmemiştir" dedi. Kadri, 22 Şubat 2012'de 4 haftalık Hindistan gezisine gitti ve orada barış mesajları verirken, "İslam'da terörizme yer yoktur" dedi. Ayrıca Pakistan ve Hindistan hükümetlerine çağrıda bulunarak savunma harcamalarının kısıtlamalarını istedi ve bu paraların fakir ve yoksul insanların refahı için harcanmasını önerdi.

Kadri, Aralık 2012'de ani bir kararla "Siyasetini değil devletini koru" sloganıyla Pakistan'a geri döndü. Minar-i Pakistan'da büyük bir halk kitlesine hitap etti ve mevcut sistemin iflas ettiğini anlatarak hükümeti protesto etti. Ayrıca 10 Ocak 2013'e kadar bu durum değişip iyileşmezse 14 Ocak 2013'te İslamabad'a bir milyon kişinin katılımı ile büyük bir yürüyüş düzenleyeceğini ve İslamabad'ı Tahrir Meydanı'na çevireceğini ilan etti. Bu amaçla Birleşik Milli Hareket (MQM) lideri Altaf Hüseyin ile bir koalisyon kurdu.

Siyasi kriz ve "Uzun yürüyüş" 

Kanada'dan döndükten sonra siyasi bir kampanya başlatan Kadri, hükümetin yolsuzluklarını protesto etmek amacıyla "milyon kişilik yürüyüş" adı verdiği protestoyu başlatmak için halka çağrıda bulundu. Çağrıya yanıt veren 25 bin kişi 14 Ocak 2013'te Kadri ile birlikte Lahor'dan İslamabad'a gitmek için yola çıktı.

Meclis binasının önünde protestoculara hitaben Kadri, "Parlamento diye bir şey yoktur, sadece soytarı, hırsız ve  soyguncuların bir grubu vardır. Bizim yasama üyeleri aslında yasaları çiğneyenlerdir" dedi.

Protestoların başlamasından dört gün sonra hükümet ile Kadri arasında bir anlaşma imzalandı ve "İslamabad Uzun Yürüyüşü Deklarasyonu" olarak adlandırıldı. Bazı seçim reformların yapılması vaat edildi. Kadri'nin bir milyon kişilik yürüyüşü beklendiği gibi bu kadar kişiyi çekemedi ve yaklaşık 50 binde kaldı.

Tahir-ul Kadri, 14 Ağustos'ta hükümetin istifası talebiyle protestolar başlattı. Başbakan Navaz Şerif'in istifasını isteyen on binlerce kişi, parlamento binasına yürüyüşe geçti. Binlerce kişi günler boyu parlamento binasının önünde oturma eylemi yaptı. Ancak Kadri, Halen devam eden "Uzun Yürüyüş" adlı protestoya da yine iddia edildiği kadar kişiyi toplayamadı. Her iki tarafın iddia ettiği sayıların ortalaması hesaplandığında bile en fazla 15 bin kişi protestoya katıldı.

Zaman zaman gerginliklerin çıktığı gösterilerde son olarak protestocuların Başbakanlık Ofisi'ne ilerlemek üzere hareketlenmesinin ardından yaşanan çatışmalarda 15'i kadın, 38'i polis olmak üzere 294 kişi yaralandı.