Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Papatya Falı

Papatya Falı

Günlerdir beklenen tarih yaklaşıyor. 24 Şubatı kastettiğimin hemen anlaşılacağını biliyorum. Çünkü günlerdir kur, faiz, enflasyon sarmalıyla yatıp kalkıyoruz. Anlaşılıyor ki, TC Merkez Bankasını faiz oranlarını düşürecek mi?, düşürürse ne kadar düşürecek? ve şayet düşürürse hükümetin desteğini kazanabilecek mi? veya Merkez Bankası genelde yaptığı gibi, gereğinden fazla çekingen davranıp beklentilerin aksine sürpriz yapıp düşürmeyecek mi? gibi sorular 24 Şubata kadar papatya falı türünden, haklı olarak tüm ülke kamuoyunun gündemini meşgul edecek anlaşılan.

Faiz oranlarının düşürülmesi veya düşürülmemesi, yurtiçi ve yurt dışı ekonomi verilerine göre değerlendirildiğinde, Merkez Bankasının kararlarının ne yönde olacağını kestirmek gerçekten zor. Ülkemiz ve dünya ekonomilerin içinde bulunduğu şartlar, Merkez Bankasının alabileceği faiz oranıyla ilgili kararlarını artma, azalma veya değiştirmeme şeklinde ciddi boyutta etkileyebilecek her türlü sonuçlara gebe. Mesela, Merkez Bankasının faiz oranlarında indirim yapabilmesi için döviz kurundaki in-çıkların sonlanması şart. Döviz kurlarındaki in-çıklar devam ederse faiz oranlarının düşmesi kurları yükseltir ki bu sonuç iktidarın isteyebileceği en son alternatif. Uzun lafın kısası, kur kaynaklı baskı azalırsa Merkez Bankasından bir faiz indirimi kararı gelebilir. Aksi taktirde kısmi bir oranda faizi düşürebilir veya hiçbir değişiklik bile yapmayabilir.

Merkez Bankası faiz oranını düşürmeme gibi bir karar verirse de şaşmamak gerek, bu yönde karar verebilmesini sağlayacak argümanlar da yok değil.  Petrol fiyatlarındaki gerilemenin durması bir yana yükselişe geçmesi (45 $’dan 60 $ düzeyine yükselmesi), Rusya ile Ukrayna arasında uzlaşma sağlanmasının petrol fiyatlarını artırma veya en azından 60$’lar düzeyinde kalması ihtimali. Böyle bir sonuç ülkemiz ekonomisini enflasyonun yükselmesi şeklinde yansıyacağı kesin.

Döviz kurlarındaki in-çıkların süreklilik arz etmesi, her ekonomide olduğu gibi ülke ekonomimiz içinde ulusal ve uluslararası sorunlara yol açar. Yurt içi yatırımcıların kurların istikrarsızlığına bağlı olarak, kısa ve orta vadede önlerini görememeleri sonucu reel ekonomi yatırımlarını öteleyerek, spekülatif yatırım araçlarına (altın, döviz, emlak gibi) yönelmelerine neden olur. Kur istikrarsızlığın uzun süre devam etmesi, yatırımların üretim ekonomisine aktarılmaması kalkınmanın (büyüme) yavaşlaması hatta durması sonucunu doğuracaktır. Büyümenin yavaşlaması demek işsizliğin artması, toplam talebin düşmesi, toplam gelirin azalması, toplam tasarrufların azalması, toplam yatırımların azalması ve sonuçta yine büyümenin yavaşlaması gibi birbirini etkileyen kısır döngüyü ortaya çıkarır. İşadamlarımızın spekülatif alanlara yatırım yapmalarına yol açabilecek döviz kurlarındaki zikzaklar, kendisine gidecek yer arayan sıcak küresel sermayenin, ayrıca doğrudan yabancı yatırımların ülkemize akışını yavaşlatacağı beklenen bir gelişme. Böyle bir sonuçla karşılaşılması, zaten yıllardan beri iç içe olduğumuz cari açığın kapatılmasının ve işsizlik sorununun ülkemize olan artan ekonomik maliyetinin artması demek.

Yine kurdaki hareketliliğin yatışmamasının sürekli hale geleceği şeklinde bir algı oluşması durumunda, doğrudan yabancı yatırımlarının ve sıcak paranın ülkemize gelmesini önleyebilecek etkinlikte bir gelişmede, ülkelerle ilgili kredi derecelendirme kuruluşlarının görüşleri. Hükümetin kendince haklı olduğunu düşündüğü bazı noktalardan dolayı görüş ayrılıkları yaşadığı derecelendirme kuruluşlarının açıklamalarının dünya bazında genel kabul görmesi bir gerçek ve de iktidarın bu gerçeği artık görmesi, buna göre politika üretmesi gerek. Ülkemizin istikrarsız olarak dünyaya lanse edilmesi, kaygan bir zeminde yol alan otomobil benzeri zaten dış borçlanmaya mecbur olan ekonomimizi, daha zor bir duruma düşüreceği muhakkak.

Merkez Bankalarının saf fiyat istikrarını sağlamak şeklinde formüle edilen amacının sorgulandığı bir dönemdeyiz. Günümüz merkez bankaları artık ekonominin topluca daha iyiye gitmesi için cesur kararlar alabilen, ekonomilerin ve toplumun arkasından değil lokomotif gibi ekonomiyi sürükleyen ve yönlendiren niteliksel refleksler göstermek zorunda. Merkez Bankamızda görev alanına giren konularda lokomotif işlevini layıkıyla yerine getirirse, ülke olarak her türlü ekonomik gelişmelere karşı daha sağlam olacağımız kesin.        

 

Soru: Ülkeler dış ticarette dolar, euro, yen gibi paraları tercih ederler. Neden?...

 

Sözün Gözü: Yenilmek kolay, yenmek olay.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR