Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

POPÜLİZMİN MUMU YATSIYA KADAR YANAR

POPÜLİZMİN MUMU YATSIYA KADAR YANAR

Yeni yılın ilk günleriyle birlikte küresel ve ülkesel boyutta, iktisadi ve siyasi gelişmelerin etkisinin uzun zamanlar boyu gündemimizi meşgul edeceği anlaşılmaktadır. Dünya ekonomisi açısından konuya yaklaştığımızda en önemli faktörü, Trump’ın ABD dümeninin başına geçtikten sonra ekonomik, siyasi ve sosyal uygulamalarında takip edeceği politikaların sertlik derecesi oluşturmaktadır. Ekonomileri etkileyebilecek gelişen ülkelerin içinde bulunduğu durgunluk süreci, gelişmekte olan ülkelerin çok büyük bir kısmında görülen yapısal sorunlara bağlı istikrarsızlık, petrol başta olmak üzere emtia ürünlerin fiyatlarındaki değişmeler gibi faktörler sıralanabilir. Bunların yanında diğer önemli bir faktörde, doğrudan iktisadi olmasa da, piyasa koşullarının işleyişini önemli derecede etkileyen terör örgütlerinin siyasi amaçlar doğrultusunda, ABD ve AB ülkelerinin kendi çıkarlarına hizmet ettirilmesi koşuluyla kullanılarak desteklenmesidir. Küresel bazda sonuçlar doğuracak söz konusu unsurların gelişim yönü, dünya ekonomisinin geleceğini olumlu veya olumsuz anlamda şekillendirecektir.

          Ülkemiz açısından konuya yaklaştığımızda ise, sebebi bizden ve bizden kaynaklanmayan unsurlara dayalı oldukça fazla değişkenle karşı karşıya kaldığımızı görmekteyiz. Ülkemizin içinde bulunduğu unsurların başında, ekonomik faktörlerin bile önüne geçen ve 2017 yılında ülkemiz kamuoyunu sürekli meşgul edeceği anlaşılan, anayasa değişikliğiyle ilgili yapılacak meclis görüşmeleri ve halkoyuna gidilmesi aşamasındaki gelişmeler gelmektedir. Eğer Türkiye iktidar, muhalefet ve tüm toplum olarak bu süreci olgunlukla atlatabilirse, ekonomiye yansıması da olumlu olacağı için sorunların üstesinden gelmesi daha kolay olacaktır. Aksi takdirde anayasa değişikliğiyle ilgili meclisteki görüşmelerde ortaya çıkacak tartışmalar sonucu meclisin çalışamayıp adeta kilitlenecek duruma gelmesi ve oluşan gerginliğin toplumun tüm katmanlarına siyasi ve ekonomik yansıması, hiç de arzu edilmeyen sonuçlarla karşılaşmamıza yol açacaktır. Siyasi yansıma olarak karşılaşılacak durumlar, partiler arası siyasi eleştirilerin kavga, hakaret boyutuna ulaşarak toplumun etnik ve dini hassas noktaların kaşınmasının kaos halini almasıdır. Böyle bir sonucun ortaya çıkması, belirsizliği artırıp yatırımcı, girişimci ve iş adamlarının geleceğe yönelik beklentilerini olumsuz yönde etkileyerek, ekonomide reel üretimin ağırlığını azaltmaktadır. Bu durumun diğer ifadesi, ekonomide istikrarın sağlanamayacağı görüşünün hakim olmasıyla yatırımların azalması, işsizliğin artması ve ekonominin küresel ve yerel etkileşimlere karşı daha savunmasız yakalanması durumudur.

          Ülkemiz koşulları dışında kaynaklanan koşulların biri de, Suriye kaynaklı savaş ve ülkemiz güvenliğini tehdit eden terör örgütlerinin, ABD ve AB ülkeleri tarafından adeta sponsorluğu yapılarak desteklenmesidir. Güney sınırlarımızın güvenliğini sağlamak adına gerçekleştirdiğimiz harekatın, müttefik ülkeler tarafından desteklenmemesi ve ülke olarak yalnız bırakılmamız, ABD ve AB’nin gerçek niyetlerinin artık açıkça anlaşılmasını sağladığı için olumlu bir gelişme olmasına yanında, sonuca ulaşılması süresini uzatacağı için de, bir o kadar olumsuzdur. Türkiye’nin bir an önce Suriye bağlantılı sorunları ortadan kaldırmak için, sınır güvenliğini sağlayarak görevini bir an önce tamamlayıp tüm dikkatleri ülkemiz içine toplaması, ortak çıkarlarımın gereğidir. Böyle bir sonuca kısa sürede ulaşılması toplumsal morali yükseltmesi yanında, bütçe giderlerini de azaltacağı için, cari dengenin sağlanmasına da olumlu katkı yapacağı açıktır.

          Ülke olarak kendimizden kaynaklanan iktisadi sonuçlar doğuran unsurlardan bir diğeri de, AB normlarına uyulması amacıyla TÜİK tarafından yeni uygulamaya konulan GSYH’nın ve ekonomiyle ilgili temel verilerin hesaplama sisteminde yapılan değişikliktir. AB kriterlerine uyum sağlanması gerekçe gösterilerek değiştirilen hesaplama yöntemi genel hatlarıyla olumlu karşılanmasına rağmen, düzeltilmesi gereken en önemli yanlış, baz yılı olarak 2009 yılı alınmasıdır. 2008 mortgage krizin etkilerinin ortaya çıkmaya başladığı ve devam ettiği istisnai yıllardan olan 2009’un sabit kabul edilmesi, sonraki yıllarda yanlış sonuçlara ve yorumlara ulaşılmasına neden olarak, olumlu gelişmeleri abartarak fazla gösterecektir. İndeksler hesaplanırken dikkat edilmesi gereken en basit kural, baz olarak alınan temel yılın savaş, afet, ekonomik istikrarsızlık gibi anormal koşullar içermemesidir ki, 2009 yılının alınmasıyla GSYH, kişi başına düşen milli gelirin daha fazla çıkartılması adına önemli bir yanlışa imza atılmıştır. Diğer bir ekonomik unsur ise, gıda ve alkolsüz içecekler grubunda yer alan malların fiyatlarındaki artışın, son açıklanan TÜİK verilerine göre fiyatlar genel seviyesini de yukarı çekecek kadar fazla çıkması nedeniyle, TÜFE indeksi içinde kapladığı hacmin daraltılması gerektiği şeklinde iktisadi dayanağı olmayan, yapay ve günü kurtarmaya yönelik amaçlarla gündeme getirilen popülist yaklaşımlardır. Halkın gelirinin önemli bir kısmını harcadığı tüketim mallarının indeks içindeki ağırlığının siyasi bir kararla azaltılması mümkün olmadığı gibi, bir an için olabileceğini varsaydığımızda bile, her şeyden önce enflasyonun olduğundan düşük çıkmasına neden olur ki, bu halkı yanıltmaktan ve siyasetçilere zaman kazandırmaktan başka bir işlevi olmayacaktır. Ülkemizin adeta bıçak sırtı dönemler yaşadığı günümüzde, özellikle ekonomi yönetiminden sorumlu olanlar, suni uğraşlar yerine sorunun köküne inip kalıcı çözümlere yani ileri teknoloji ve katma değerli malların üretilip dünya piyasalarında daha fazla satılmasına odaklanmalıdırlar. Bu konularda mesafe alınırsa kelime ve sayılarla masa başında oynama göz açıklığı gibi manipülasyonlara girmeye mecbur kalmadan, %3’ler düzeyinde enflasyon, %5’ler düzeyinde işsizlik oranı, dış ticaret ve cari açığın azaltılması gibi olumlu verilere ulaşılması gibi sonuçlar kendiliğinden gelecektir.

          Soru: Ekonominin sıcak para açısından cazibe merkezi haline gelmesi iyiye işaret midir? Neden? 

          Sözün Gözü: Önemli olan söz güzelliği değil, öz güzelliğidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR