RÖPORTAJ - "Türkiye acilen Sudan'a heyet göndermeli"

Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Mustafa Efe:- "Sudan'da, halk söz sahibi olmak istiyor. Kendi oyu ile iktidarı değiştirmek, başarısız olduğu zaman gitmesini sağlamak, başarılı olduğunda da ödüllendirmek istiyor. Seçtiği hükümetin ülkeyi iler
RÖPORTAJ - "Türkiye acilen Sudan'a heyet göndermeli"

İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - Afrika Stratejik Araştırmalar Merkezi (AFSAM) Başkanı Mustafa Efe, Sudan halkının ülke yönetiminde söz sahibi olmak istediğini belirterek, "Sudan'ın daha fazla istikrarsızlığa sürüklenmemesi için çaba sarf etmek Türkiye'nin tarihi görevidir. Sudanlılar Türkiye ile iş birliğini çok önemsiyorlar. Sudan halkının talepleri doğrultusunda bir politika takip etmek, demokratik geçiş sürecine kadar askeri geçiş konseyine her türlü desteği siyasi tecrübemizi aktarmak zorundayız. Bence Türkiye acilen Sudan'a bir heyet göndermeli. Müdahillik budur." dedi.

AFSAM Başkanı Efe, 4 aylık protestoların ardından ordunun yönetime el koyduğu Sudan'daki son gelişmeleri, Sudan'ı bekleyen tehlikeleri, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin uyguladığı ekonomik yaptırımların ülkeyi sürüklediği istikrarsızlığı, yabancı güçlerin ülkenin bölünmesi için yaptığı girişimleri, devrik başkan Ömer el-Beşir sonrası Türkiye'nin Sudan için atması gereken adımları AA muhabirine değerlendirdi.

Efe'ye konuya ilişkin yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

Soru: "Sudan'da yaşananları gecikmeli bir Arap Baharı olarak tanımlayabilir miyiz? Sudan halkı Arap Baharının sonuçlarını okuyarak mı hareket ediyor?"

Cevap: "Arap Baharı diye adlandırılan süreç sonrasında yaşanan değişimler, rejim değişiklikleri veya lider değişimleri bir bahar gibi algılansa da bahar getirmedi. Mısır'da Hüsnü Mübarek, Libya'da Muammer Kaddafi'nin gidişi ve neticeleri tüm bölge halkları tarafından çok iyi okundu. Geçen zaman zarfında tecrübeler gösterdi ki halkların istediği rejimler yıkıldı ama istedikleri yönetimler de maalesef gelmedi hatta yıktıkları rejimlerin yerine çok daha kötüleri geldi. Bölgedeki halklar iki şeyi çok net bir şekilde okudu. Demokratik bir seçimle talepleri yerine gelse de askeri darbe olacak, gelmese de askeri darbe olacak. Dolayısıyla Sudan'da askerleri siviller çağırdı ve duruma müdahale etmesini istedi. Dolayısıyla şu anda Sudan'da yaşananları gecikmeli bir Arap baharı olarak tanımlayabiliriz. Ama burada ciddi bir sorun var. Sudanlılar Libya'nın veya Mısır'ın yaşadığı tecrübeyi yaşamadı."

Soru: "Askeri darbe sonrası öngörülen iki yıllık geçiş hükümeti Libya'ya, Mısır'a getiremediği barışı Sudan'a getirir mi?"

Cevap: "Doğrusunu isterseniz bu konuda çok da ümitvar değilim. Sudan'da, halk söz sahibi olmak istiyor, kendi oyu ile iktidarı değiştirmek istiyor. Başarısız olduğu zaman gitmesini sağlamak, başarılı olduğunda da ödüllendirmek istiyor. Seçtiği hükümetin ülkeyi ilerlettiğini görmek istiyor. Bu çok doğal bir hak. Beşir'in halkın arzuladığı değişim ve dönüşümleri gerçekleştirmesi gerekiyordu. İnsanların amacı illa Beşir gitsin noktasında değildi. Tam tersine bu değişime Beşir'in öncülük etmesini istiyordu. Aralık ayında olaylar başladığında Beşir yerine bir isim gösterseydi kesinlikle durum bu noktaya gelmeyecekti."

Soru: "Sudan'da yaşananları sadece Beşir hükümetine yüklemek doğru mu?"

Cevap: "Sudan'da biliyorsunuz protestolar ekmek zammı ile başladı. Ağır ekonomik koşullar altında yaşayan halk için elbette ekmeğe yapılan zam önemli ama yaşananların bütününü okuduğunuzda ekmeğin bahane oluğunu anlamak çok zor değil. Sudan, küresel sistemin ekonomik kuşatması ve baskısı altında. Kredi kartlarının geçmediği bir ülkeden bahsediyoruz. ABD bütün kredi kartlarının kullanımını Sudan'da kapattığı için ülkede kredi kartı kullanılamıyor. Bütün süreci ne Beşir'in sırtına yıkmak ne küresel sistemin sırtına yıkmak ne de Batılı ülkelerin sırtına yıkmak doğru bir şey. Sudan'da herkes suçludur. Sudan'da Batılı ülkeler suçludur. Çünkü Sudan gibi bir ülkeyi ekonomik ambargolarla boğdu. İnsanları ağır ekonomik koşullarla karşı karşıya bıraktı ve ülkeyi istikrarsızlığa sürükledi. Aynı zamanda IMF politikalarını takip ediyor ve acısını çekiyor Sudan. Ekonominin kötüleşmesinin bir sebebi de bu. Sudan'daki bu süreç gecikmeli bir Arap baharı, bu açıdan görülebilir. Batı gibi Beşir de suçlu. Ülkenin petrol ve yeraltı zenginliğini kullanamayıp halkı yoksulluğa mahkum ettiği için suçlu."

Soru: "Tunus, Libya, Mısır bağlamından ele aldığımızda sizce Arap baharı girdiği her ülkeye olumsuz sonuç mu getirdi?"

Cevap: "Tunus pişman, Libya, Mısır, Suriye pişman. Libya'da Seyfülislam Kaddafi birkaç hafta önce devlet başkanı ilan edildi. Ve göreceksiniz oğul Kaddafi Libya'nın başına gelmediği sürece Libya barış ve istikrara kavuşamayacak. Kaddafi'nin geleceğini gören ABD ve Mısır, general Halife Hafter'e inanılmaz bir destek veriyor. Şu anda Hafter'e Trablus'u kuşattırdılar. Neden biliyor musunuz? Trablus'takiler Tunus'ta gerçekleşen Arap Ligi toplantısında Seyfülislam Kaddafi'nin devlet başkanı adayları olduğunu ilan etti. Kaddafi'nin ben kesinlikle geleceğini düşünüyorum. Bize tuhaf ve garip gelebilir. Ama Libya toplumu açısından okunduğunda çok anlaşılabilir bir tarafı var. Sudan meselesinde aynı şekilde Afrika tarafından bakmak lazım. Bizde maalesef Afrika'yı batı perspektifinden okumak gibi bir sorun var."

- "Sudan halkı Türkiye'yi yanında görmek istiyor"

Soru: "Türkiye'nin Sudan'la ilişkisinde Beşir'in rolü nedir, iki ülkenin ilişkileri darbeden nasıl etkilenecek?"

Cevap: "Bizim Sudan ile ilişkilerimiz Ömer el-Beşir ile kaim değildir. Sudan ile uzun bir tarihe dayanan ilişkileri Beşir'e dayandırmak doğru değil. Ayrıca Beşir'in dış güçlerin kurbanı olduğu gibi bir söylem de doğru değil. Yönetime kimin geldiği hiç önemli değil. Sudan halkı zaten bizimle çok müzahir bir toplum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Sudan ziyareti sırasında Sudan meclisindeki konuşmasını hatırlamak yeterli. Sudan Meclis Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı takdim ettiği zaman iktidar, muhalefet tüm milletvekilleri dakikalarca ayakta alkışladılar ve ayakta selamladılar. Dolayısıyla Sudan'da iktidarmış, muhalefetmiş söz konusu değil, Sudan halkı söz konusudur. Türkiye de Beşir yönetimde diye Sudan'ı desteklemedi veya iş birliğine girmiş değil. Sudan ile 500 yıllık bir ortak tarihimiz var. Maalesef böyle bir imaj oluşturulmaya çalışılıyor sanki. Bu konuda dengeli bir dil kullanmak zorundayız. Ayrıca Sudan halkının bugün verdiği mücadelesine sahip çıkmak zorundayız. Sudan halkı Türkiye'yi yanında görmek istiyor. Türkiye'de bazı kesimlerin gerek eylemler sırasında protestocuları tahkir gören söylemler ve darbeden sonra Beşir'e övgüleri veya destekler nitelikteki açıklamaları Sudan halkının Türkiye'den uzaklaşmasına neden oluyor. Türkiye'nin Sudan politikası söyleminde son derece dikkatli olmalıyız."

Soru: "Sudan politikası söyleminde dikkatli olunması gerekir, derken kastınız nedir?"

Cevap: "Dünya eski dünya değil, iletişim çok daha hızlı ve çok daha kolay ulaşılabilir. Burada konuşulan, söylenen şeyler anında Sudan'daki insanlar tarafından duyuluyor. Ayrıca Türkiye'de eğitim gören, çok iyi Türkçe konuşan Sudanlılar Türkiye'de konuşulanları, yazılanları anında Sudan'daki insanlarla paylaşabiliyor. Dolayısıyla çok çabuk algı oluşabiliyor. Çoğu zaman yanlış algılar üzerinden giden bilgiler doğal olarak insanların Türkiye karşıtı tavır almalarına neden olabiliyor. Buna mahal bırakmamak lazım. Türkiye'nin samimi bir şekilde Sudan'ın yanında olduğunu Sudanlılar da biliyor. Ben yine de bunun üzerinde daha çok durulması gerektiği kanaatindeyim."

- "Sudan halkının talepleri doğrultusunda bir politika takip etmek zorundayız"

Soru: "Türkiye'nin Beşir sonrası bir hazırlığı var mı?"

Cevap: "Türkiye'nin Beşir sonrası hazırlığı sorunsalı kanaatimce çok önemli. Hazırlık tanımını kullanırken elbette Sudan'ın içişlerine müdahale anlamında kullanmıyoruz. ABD büyükelçisi göstericilerin içine giriyor, onlara destek oluyor ve sempati kazanıyor. Aynı şekilde İngilizler de bu işi yapıyor. Bizim de belki bunu yapmamız gerekiyor, gerekiyordu. Biz neden bunu yapıp sempati kazanamıyoruz ki? Sudanlılar Türkiye ile iş birliğini çok önemsiyorlar. Sudan halkının talepleri doğrultusunda bir politika takip etmek, demokratik geçiş sürecine kadar askeri geçiş konseyine her türlü desteği siyasi tecrübemizi aktarmak zorundayız. Bence Türkiye Sudan'a acilen bir heyet göndermeli. Müdahillik budur. Demokratik bir geçiş konusunda ikna edilebilecek insanlar. Sudan'ın daha fazla istikrarsızlığa sürüklenmemesi için çaba sarf etmek Türkiye'nin tarihi görevidir. Hatırlarsanız demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin anayasa yapım sürecine anayasa profesörü Mümtaz Turhan hoca gitmişti. Türkiye Sudan'da buna benzer bir ara buluculuk yapabilir. Hatırlıyorsanız Sudan'a yapılan ambargo konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm desteklerinin devam edeceğini ilan ettiği zaman Sudanlılar bayram etmişti. Ben Sudanlıların bu süreci suhuletle atlatacaklarına inanıyorum. Fakat dışarıdan bir müdahale Sudan'ı çok daha büyük bir karışıklığa sürükleyecek. Batılılar nasıl Libya'yı Somali gibi sömürgeleştirmeye çalışıyorlarsa aynı şekilde Sudan'ı da bu boşluktan faydalanarak karıştırabilirler. Dolayısıyla dış müdahaleye fırsat vermeden Sudan'ın bir an önce istikrara kavuşması lazım."

Soru: "Savunma Bakanı Yüksek Askeri Konsey tarafından atandığında Suudi Arabistan'dan herhangi bir yorum gelmedi. Avad bin Avf'ın istifasından sonra Abdulfettah el-Burhan'ın getirilmesini onaylaması nedeniyle 'Sudan'daki olayların arkasında Suudi Arabistan var' yorumları yapılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?"

Cevap: "Orgeneral Avf hem savunma Bakanı hem de Beşir'in yardımcısıydı. Suudi Arabistan'ın ona destek vermesi bir önceki rejimi desteklemesi anlamına geliyordu zaten. Bu açıdan anlamsızlaşmış olacaktı. İkinci gerekçe ise Burhan'ı Suudi Arabistan daha öncesinden tanıyor. Yemen'de Husilere karşı savaşın başını Suudi Arabistan çekiyor. Sudan'dan giden askerlerin komutanı ise Burhan'dı. Dolayısıyla tanıdıkları için destek açıklaması yaptılar. Şimdi şöyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor, Suudi yanlısı Burhan geçiş konseyinin başına geldi. Böyle bir şey yok. Bu adam Suudi yanlısı değil. Sonuçta Beşir'in atadığı bir komutan. Burhan'ın Suud adamı olmadığını kesinlikle belirtmemiz gerekiyor. Böyle dediğimizde hem Burhan'ı dışlamış oluruz hem de Sudan ile diplomatik ilişki kurmanın yolunu kesmiş oluruz. Velev ki gelen Suud adamı olsun. Önemli olan ilişkiyi devam ettirecek kişinin potansiyeldir. Çünkü şu koşullarda asıl olan devletlerin kuracağı reel politiktir. Bizim de burada yapmamız gereken Geçiş Konseyini, halkın taleplerini yerine getiren bu konseyi kabul etmektir. Bu bağlamda Cumhurbaşkanımızın ve Dışişlerinin açıklaması çok yerinde bir duruştur. Türkiye en kısa zamanda gıda ve benzeri neye ihtiyaç varsa karşılamalı, biz de buna hazırız. Biz şimdiye kadar nasıl Sudan halkının yanında durmuşsak bundan sonra da durmaya devam edeceğiz, etmeliyiz. Nokta atışı konusunda etkin olamadık ama bundan sonra bunu yapmak zorundayız."

Soru: "Arap dünyasında başlayan hareketler aslında bir İngiliz-Amerikan mücadelesi mi?"

"Burada yaşanan sosyal patlamada elbetteki dışarıdan gelen ekonomik müdahalenin etkisi büyük. Biz ülke olarak da bunu yaşadık. Dolarizayon süreci yaşadık ve hala etkileri sürüyor. Dolayısıyla bunlar komplo değil gerçek. Çünkü bölgede ABD'nin, İsrail'in, İngiltere'nin sürekli bir şekilde müdahilliği var. Doğu Afrika'da şu anda yaşanan gelişmeler, Sudan bundan çok çok bağımsız değil. Mesela Etiyopya ile Eritre'yi bir ay içerisinde kucaklaştıran bir güç var. Yıllardır kanlı bıçaklı olan iki ülkenin bir anda barışması çok mu normal? Ama Kolombiya bölgesinde hala çatışmalar yaşanıyor. Mesela Somali'deki politikalarımızı kuşatıyorlar askeri üsler kurarak. Sudan en fazla darbe gerçekleşen ülkelerden biri. Enteresan bir toplum. Çok sükunetli bir toplum. Tevekkül sahibi bir toplum ve hep bir avuç cuntacı tarafından eziliyor her defasında. Sudan'ın bir çok kentinde, mahallesinde sefalet diz boyu. Okullarda çocuklar sadece bir öğün yemek yiyor. Bir öğün dediğim şey şerbet kıvamına getirilen ve hurmadan oluşan bir yemek. Binlerce yıl medeniyetlere hayat vermiş Nil bu topraklardan geçiyor, zengin toprakları, yeraltı kaynakları var. Güneyden geçen bütün petrol gelirleri ellerindeydi. Buna rağmen bu halk bu kadar sıkıntı çekiyor. Evet ambargolar var ama bu gerçekler de var."

Kaynak: