Prof. Dr. Önder Kutlu

Prof. Dr. Önder Kutlu

‘ŞEHİR DİPLOMASİSİ’

‘ŞEHİR DİPLOMASİSİ’

Başkanlığını İstanbul BŞB Başkanı Kadir Topbaş’ın yaptığı BM Birleşik Kentler ve Yerel Yönetimler Birliği şehir diplomasisini, “yerel yönetim ve birliklerinin, insanların barış, demokrasi ve refah içinde birlikte yaşayabildikleri bir vasat oluşturma amacıyla sosyal bütünlüğün sağlanması, çatışmaların önlenmesi ve çatışma sonrası dönemlerde kullandığı bir araç” olarak tanımlar. Şehirler dünya barışının sağlanması, insanların huzur ve güven içinde yaşamaları için birinci derecede sorumlu aktörler olarak kabul edilmektedir.

Başka milletlere ve topluluklara taşıyabileceği evrensel mesajları bulunan şehirler barış ve huzur adına o topluluklara dönük çalışmalar yapabilirler. Bu nedenle kavram ‘belediye diplomasisi’, ‘vatandaş diplomasisi’ ve ‘şehirden şehre diplomasi’  olarak da isimlendirilir.

Bizim açımızdan sorulması gereken sorular şunlardır: ‘Ülkemizin ve şehrimizin acaba başka milletlere ve şehirlere ulaştırabileceği evrensel mesajları var mı?’ ‘Kendimizi bu hususta görevli ve sorumlu hissediyor muyuz?’. Tarihte pek çok ‘âlim’, ‘âbid’ ve ‘fâzıl’a ev sahipliği yapan Türkiye ve özellikle Konya’nın bu konuda mükellefiyetinin bulunduğunu düşünüyorum. Tarihsel sorumluluğumuz var.

Niçin bu konuya değiniyorum…

Bir dostum geçenlerde yaptığı Filistin ziyareti konusunda beni bilgilendirdi. Ümmet için ‘turnusol’ kâğıdı hükmünde olan Filistin konusuna tekrar dikkatimi çekti. Hakikaten de Filistin alelade bir toprak parçası değil. 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, hatta ‘paralel’ meselesine dayanak oluşturduğu için ümmetin meselesi. Hepimizin gündemi. Filistin’e önem vermek, daha fazla mesai ve enerji harcamak boynumuzun borcu. ‘Paralelci’ çevreler ‘meşru otorite’ olarak, İsrail’i görse de orası hala bizim toprağımız. ‘Meşru otorite’, ‘hile ve desise’ ile elinden toprakları alınan milletimizdir. Kudüs-ü Şerif’in tapuları hala bizim elimizde.

En son yazımızda ele aldığımız Yeni Türkiye idealinin ‘değer merkezlilik’ prensibi mahalli idarelerimizin ‘kardeş kent’ ilişkilerinde mutlaka başta Filistin olmak üzere, Kafkasya – Türk Dünyası ve Balkanları hedef bölge olarak almalarını gerektirmektedir. Şehir diplomasisi burada devreye giriyor. Girmesi gerekiyor. Yoksa ‘turistik’ gezi yaklaşımının ötesine gidemeyen Uzakdoğu, Amerika, Avrupa ilgisi değil.

Kentleri ve milletleri, ilişki kurmaya değer olup olmama noktasında, dört kategoriye ayırmak mümkün: ‘Kardeş kentler, kardeş milletler’; ‘Kardeş kentler, kardeş olmayan milletler’; ‘kardeş olmayan kentler, kardeş milletler’; ‘kardeş olmayan kentler, kardeş olmayan milletler’.

Birinci kategori kardeş milletlerle, kardeş kent ilişkisi kurduğumuz durumu ifade eder. Mesela, Saraybosna ile ilişkiler. Bizim açımızdan en fazla önem verilmesi gereken durum budur. Bu bölgelere mümkün olduğunca destek sağlamak, oraların da bize destek sağlamasını temin etmek zorundayız. İkincisi, kardeş olmayan milletlerle (mesela Çin ve Japonya) kurduğumuz ilişkidir. Gereksiz ve lüzumsuzdur. Çin, Doğu Türkistan’da kardeşlerimizi katlederken, onlara zulmederken bizim katillerle ‘kardeş’ olmamızı kimse izah edemez. Kardeşlerimiz orada sistematik bir sindirme sürecine maruzlar. Üçüncüsü, ‘ kardeş kent olmadığımız, kardeş milletler’. Buraya da ağırlık vermemiz, buralarla da ilişkilerimizi geliştirmemiz önemli. İhmal ettiğimiz kardeşlerimizdir buralar. Kaynaklarımızı bu kardeşlerimize de ayırmamız gerekiyor. En azından bir dayanışma fikri oluşturmak için bunu yapmamız lazım. Dostumun ‘Filistin Halkı ile Dayanışma İnisiyatifi’ çerçevesinde ziyaretini yapması bunun en önemli göstergesidir. Keçiören Belediyesi bu ziyarette El-Halil ile kardeş olmuş. Biz neden yokuz? Dördüncüsü, kardeş kent olmadığımız, kardeşimiz kabul edemeyeceğimiz milletler. Buralarla ilişkimiz bulunmaz, bulunması da gerekmez.

Türkiye’deki belediyelere, hassaten Konya’ya baktığımızda aslında kardeş kent ilişkilerinin hiç de iyi olmadığını görürüz. Değer merkezli ilişki kurulduğunu söyleyemeyiz. Üstadın deyimiyle ilişkilerimiz ‘Baba katiliyle, baban bir safta’ durumlarında. Katil milletlerin zulmü altındaki kardeşlerinize buradan ne götürüyorsunuz? Hakkı tavsiye ediyor musunuz? Oradan ne getiriyorsunuz? Size hakkı, hukuku garanti ediyorlar mı? Onlara ‘değer’ temelinde doğruları söylüyor musunuz?

Vaktiyle Halil Ürün Alaeddin Tepesindeki düğün salonunun Amerika’daki ‘kardeş’ Torrance şehrinden mülhem ismini değiştirince ne kadar sevinmiştik. Adını, sanını bilmediğimiz ve bize ‘kardeş’ diye dayatılan şehri ne kadar yadırgadığımızı, o gün fark ettik. Aslında durum bugün de aynı.

Konya için daha somut uygulamalara bakalım… Konya’da Japon Parkı niçin yapıldı? Çin parkı niçin düşünüldü? Birincisini duyunca, ‘Japon’ların Konya’ya bir eser bırakmak’ istediklerini düşünmüştüm. Öğrendim ki, tamamen Belediyenin imkânları ile yapılmış. ‘Heyhat’ dedim. Peki, onlar bizim için bir park yapmışlar mı Kyoto’da? Bu kadarı da fazla. Park tamamlanıp, Başkan Kyoto merkezli Tarihi Kentler Birliği yönetimine girince, Başbakan Erdoğan kendisini Ak Parti Grup Toplantısında tebrik etti. Böyle olmaması lazımdı.

Gene geçtiğimiz günlerde çok kıymetli bir ağabeyim, 2013 yılında Eskişehir’in ‘Türk Dünyası Kültür Başkenti’ olmasını eleştirip, ‘Konya daha fazla layık’ demişti. Doğrudur. Fakat problem gene Konya’da. Belediye başkanı, vali, kültür müdürü ve diğer yetkililer bu konuda bir çaba ‘sarf etmiş mi, etmemiş mi’ ona bakmak lazım. Maalesef. Böyle bir çaba yok. Değerlerimizin farkında değiliz. ‘Dost olmayan topraklarda’, ‘değer’ arıyoruz. Yöneticilerimiz aksiyoner değiller; ‘reaksiyoner’. Yani ‘tepkici’. Birilerine ‘tepki verme’ derdindeler. Şehre yazık oluyor.

Bunu ‘koordinasyon eksikliğine’ bağlıyorum. Şehir ve belediye koordine edilemiyor. Edilseydi Konya Sempozyumu başlığında ifade edilen İngilizce ‘Urban’ kelimesinin yanlış kullanımı engellenirdi. Doğrusu ‘City’ idi. Yani şehir, kent. Urban kentsel demek, yani kırsal’ın zıddı. Şehri tartışıyorsunuz. Şehir diplomasisi kelimesi ile aynı kökü kullanmanız lazım. Anladığım kadarıyla Kültür ve Dış ilişkiler daireleri birbirinden kopuk. Öyle olunca da sıkıntılar ortaya çıkıyor. ‘Kültürden, değerden eksik dış ilişkiler; dış ilişkilerden eksik kültür’ oluyor. Her bir daire başkanı sadece başkanla görüşerek karar alıyor. Diğer dairelerin haberi yok. Genel sekreterin hiç haberi yok. Etkisi de yok. Sahi var mı? Konya’lı olmayan ve Konya’da ikamet etmeyen Genel Sekreter Yardımcısı başarılı olabilir mi?

Konya değerlerini yeniden keşfetmeli, beş yıldızlı otellerde tartışılan kültürden, lobilerde kurulan kardeş kent ilişkilerinden hayır gelmeyeceğini öğrenmelidir. Balkanları, Türk Dünyasını ve Ortadoğu’yu yeniden anlamadan ve buralara yönelmeden atılacak her adım akim kalacaktır. Netice alınamayacaktır. Bölgesel güç olunmadan, küresel güç olunmaz. Kardeşlerinizi ‘ihmal’ ederek, kardeş olmayanları ‘ikna’ edemezsiniz. Kendi kaynaklarınıza dayanmazsanız ‘dost olmayanların’ yönlendirmelerine maruz kalırsınız.

“Onlar zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de yıkılmaları mukadder oldu” (Eba Müslim Horasani).

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi
SON YAZILAR