Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

SENARYO AYNI AKTÖRLER FARKLI

SENARYO AYNI AKTÖRLER FARKLI

Küresel ve ülkemiz ekonomisini değerlendirmeden önce; Cumartesi günü Ankara Gar’ı önünde patlatılan bomba sonucu hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, geride kalanlara sabırlar ve ülkemize başsağlığı diliyorum. Artı ülkemiz üzerinde oynanan kirli oyunlara hiçbir vatandaşımızın alet olmaması da en büyük dileğim.

Büyük resme bakıldığında esas amacın Türk, Kürt, Laz, Zaza, Boşnak vb. zenginliğimiz olan çeşitliliğimize kan doğranmak istendiğini artık anlayalım. Hep birlikte ülke ekmeğimizin büyütülmesi ve hakça paylaşılması için el ele, omuz omuza vermemiz gerektiğini, iç ve dış düşmanlara karşı tek yumruk, tek yürek olmamız gerektiğini artık anlayalım. Yaklaşık son kırk yıldır tezgahlanan aynı oyunun farklı aktörlerine, pirim vermememiz gerektiğini artık anlayalım. Ülkemizin her bir vatandaşının aynı değeri ifade ettiğini, tek bir ülkemiz olduğunu artık anlayalım. Ülkemizin varlığını, birliğini, dirliğini bozmak isteyen, yurtdışı uzantılar tarafından desteklenen iç ve dış şer unsurlarına ülke olarak dur deme vaktinin geldiğini artık anlayalım. DEĞİLSE; çocuklarımızın, gençlerimizin, gözü yaşlı annelerimizin, buram buram hüzün tüten ocaklarımızın artması, hayallerimizin bile artık sonbaharda dökülen yapraklar misali kuruması şeklinde sonlanacak bir geleceğe kendimizi hazırlayalım. Böyle bir durumla karşılaşmamız halinde orta doğu merkezli ve ülkemizin de içine alınmaya çalışıldığı sergilenen kaos ortamına Türkiye’nin de çekilmesi planında başarıya ulaşılması, Batı ülkeleri tarafından yıllar öncesinin “Avrupa’nın Hasta Adamı” haline getirilen Osmanlı Devleti’nin ikinci perdesinin ülkemize uyarlanmasının başarılması anlamına gelmektedir. O vakitten sonra ne Kürt olmamızın, ne Türk olmamızın, ne Zaza, Boşnak, Çerkez, Sünni, Alevi vb. olmanın bir önemi yok artık. Zaten başından beri ABD’nin, Avrupa’nın derdi hiçbir zaman Türkiye’nin veya diğer tüm gelişmekte ve geri kalmış herhangi bir ülkenin derdiyle dertlenmek, sorunlarını çözmek olmadı ki hiç. Bunların tek amacı, Orta Doğu’da, Asya’da, Afrika’da veya dünyanın herhangi bir yerinde kendi çıkarlarını tehdit eden bir unsur ortaya çıktığında oralara; demokrasi!, insan hakları! yerleştirmek gibi bahanelerle konuşlanıp, türlü entrikalar tezgahlayarak oralardaki zengin yer altı ve yerüstü kaynaklarını iç edip kendi mülklerine geçirmek, gelecek on yıllarını garantiye almak. Silah gücü, teknoloji gücü, medya gücü tekellerinde olan ABD ve Avrupa gurubu ülkelerin yaptıklarını sorgulayacak bir güç, bunları dengeleyecek bir otorite de yok. Saddam’ın Irak’ına nükleer güce sahipliği nedeniyle saldıran ABD’ye kim hesap sorabildi? Halkların güya haklarını savunan fakat Cezayir katliamı üzerinde oturan Fransa’ya kim bir şey diyebildi? Yada söyleyenler dikkate alındı mı? Fazla konuşmaya gerek yok sanırım; ABD’nin, Avrupa’nın tarihine kısaca ve kabaca bir göz atıldığında, şu an dünyaya yutturulmaya çalışılan demokrasi, insan hakları, özgürlükler makyajı altında temellerinin bir kan, soykırım üzerine kurulduğu devletler olduğu kolayca anlaşılacaktır. Ülkemiz için tezgahlanan, olması istenen, yazılan ve gösterime sunulan filmin sonu Türk, Kürt vb. fark etmez kullanılan, gariban, fakir, orta veya düşük gelirli ama gelecek adına hayaller, umutlar taşıyan Anadolu çocuklarının telef olması. Sonrası batılıların, ülkemizi zayıf duruma getirip her şeyimizi kullanması ama her şeyimizi!

Haydi TÜRKİYE, bu oyunu bozalım, hep birlikte. Aksi takdirde görünmez eller tarafından kullanılıp, bizim üzerimizdeki hedefler gerçekleştirildikten sonra çöp gibi kenara atılacağız.

Nihayet ekonomi gündemine göz atalım. FED’in faiz artırım kararı uygulamasını ertelemesinin nedenleri, küresel piyasaların durgunluğu ile ABD ekonomisi verilerinden gelecek adına yeterli güvenin hissedilmesi şeklinde sayılabilir. Ayrıca finansal gelişmelere dikkat çekilmesi ise özellikle yıl sonuna kadar belirsizlik düzeyinin artacağının ayak sesleri şeklinde yorumlamak yanlış bir yaklaşım olmayacaktır. Buda özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki menkul sermaye araçlarına yatırım yapanların diken üzerinde durmaları anlamına gelmektedir. Japonya uzunca bir süredir piyasayı canlandırma politikalarının meyvelerini toplamaya başladı, ancak bunun geçici mi yoksa kalıcı mı olduğu zamanla anlaşılacaktır. Ama Japon ekonomisinin canlanması kendileri kadar küresel ekonominin büyümesi açısından da büyük önem arz etmektedir. Çinde ise yavaşlayan ihracat ve iç talep kaynaklı kalkınma hızını tekrar artırmak için uygulamaya koyduğu reel ve finansal ekonomiyi teşvik politikalarının sonuçlarının bir an önce ortaya çıkması bekleniyor. Dünyanın fabrikası ve önemli alıcılarından Çin’in bunu başarması, küresel ekonominin de canlanması ile aynı anlamı ifade etmektedir. Euro Bölgesi ekonomi verilerini değerlendirmek için biraz erken, çünkü sinyaller olumlu veya olumsuz değerleri içerdiğinden pek net değil, takip edilmesi gerekiyor. Draghi’nin ekonomiyi canlandırmak amacıyla aylık altmış milyar euro olarak piyasaya sürmeye devam ettiği para politikasının sonuçlarının etkilerini göstermesi, AB Bölgesi’nin GSMH’sı dikkate alındığında diğer ekonomilere de nefes aldıracak düzeydeki kapasitesi, dikkatleri AB üzerinde topluyor.      

          Ülke ekonomimiz içinde ekonomi verileri karmaşık bir durum arz ediyor. Enflasyon oranı (TÜFE, ÜFE) beklenenin üzerinde çıktı. Mevsim şartları dikkate alınınca enflasyonun yıl sonuna doğru şimdiki düzeyinin de üzerine (TÜFE=%7.95; ÜFE=%6.92) çıkması (TÜFE=%9’lar) sürpriz olmayacaktır. İhracat ve ithalattaki olumsuz sürecin sürmesi, iç talep düşüklüğü, yaklaşan seçim sonrasının siyasi belirsizliği ve terör olayları nedeniyle işadamlarının yatırımlarını ertelemeleri, yabancı sermayenin ülkemizi tercih etmemesi ve üstelik olanlarında ülkemizi terk etmesi, 2016 yılının bu yıldan daha zor geçeceğini gösteriyor. Siyasi ve terör odaklı krizler ekonomiyi hızla etkilerken, bunların düzeltilmesinin daha fazla zaman alacağı düşünüldüğünde, ülke olarak zor geçecek günlere hepimiz hazırlıklı olalım.

         

          Soru: Ulusal paranın değerinin düşürülmesi, ihracatı her zaman artırır mı? Neden?...

          Sözün Gözü: Sevgiye ihanet edene her şey serbest!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi
SON YAZILAR