İbrahim Çolak

İbrahim Çolak

Sevmiş miydik?

Sevmiş miydik?

Sevmiş miydik? Yoksa sadece insiyaki olarak merhamete, müşfik kelimelere ihtiyaç mı duymuştuk? Bunları bilmiyorduk. Bilmiyorduk, yaşadıklarımız üzerine de düşünmüyorduk. Zaten şairler aşk için akla ziyan şeyler söylemiyor muydu? Elbette şairlerin bir bildiği vardı.
 
Mağdurduk. Rütbe verilecek olsa hayattan alacağımız rütbe, mağdurluk olurdu! Hayattan ve hayatın getirdiği zorluklardan kaçıyor; kendi derdimizi her şeyin üstünde görüp, başkalarının derdini bir dudak bükümü olsun kendi derdimizden küçük görüyorduk. Sevmiş ancak hak ettiğimiz gibi sevilmemiştik.
 
Kral değilim; ancak “kraliçeyi alacağım” demek kolaydı, çok konuşuyorduk ve konuştuklarımız önümüze çıkıyor, gönlümüzdeki hesap, hayata uymuyordu. Birazdık. Biraz anlayışlı, biraz sabırlı, biraz merhametli, biraz tembel, biraz küstah, biraz nazik, biraz kibirli, biraz riyakârdık. Biraz güvenilir, biraz iyiydik.
 
Yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız seçip yürüdüğümüz yolun süreği olacağı gibi bütün bunların üzerinde olan ise Rabbimizin bir hesabı olduğuydu ve biz Rabbimizin hesabını unutuyor, ucu bucağı olmayan bir çöle düşüyorduk. Boş, monoton, soluk, içindeki her kum tanesinin birbirine benzediği geniş bir çölü andıran bir hayat yaşamaya başlıyor, ağlayarak, sızlayarak, bağırarak ayağa düşürdüğümüz, müptezelleşmiş acımıza da saygı duyulmasını bekliyorduk.
 
Yıpranmış ruhumuzu, kederli zihnimizi ancak uykunun birkaç saatlik unutmasına terk edebiliyor, diğer vakitlerde acı çekiyor, yüzümüzü asıyor, yaptıklarımızı, verdiklerimizi, bir örnek, basmakalıp aşk sözlerini yeni baştan hatırlıyor, acımızı körüklüyorduk.
 
O necip, o soylu kalbimizi gizleyen alaycı, kayıtsız ve sözde sabırlı maskemiz sıyrılıyor, zorlama nezaketi bitiyor, yapmacık rikkatimiz kaybolup, bütün simlerimiz dökülüyordu. Buğz ediyor, öfkeleniyor, kinleniyorduk. Oysa hayallerimizde her şey tamam, bir tek fesleğen saksımız eksikti!
 
İnsan genç iken her şey harika görünür, hatta budalaca bacağını bir yere çarpıp hastanede iki gün yattığında bile. Yazdıklarım size sempatik gelmeyeceği için saçma bulacağınızı da biliyorum. Doğallık; yazın sonunda suyu azalıp baharda coşkun aksa da nehrin yatağını değiştirmemesidir.
 
Hayat bizi aldatsa da ölüm kimseyi aldatmaz. Ölecek ve hesaba çekileceğiz. Yarın mahşerde, sevdim ve ömrümü sevdiğimin uğrunda heba ettim diyebileceksiniz, varın dilediğiniz gibi sevin. Hepimiz kendi hesabımızı vereceğiz. Sevip kavuşamadıklarımız, ihanet edenler, bırakıp gidenler de kendi hesaplarını verecek. Kendi hesabımı kolay veririm diyenler bir adım öne çıksın denilse, içimizde öne doğru adım atacak var mıdır?
 
Acılı kalbimiz gafletten uyansın. Her sevgi ilişkisi kendi içinde özel ve biricik olsa da sevmenin, insan olmanın bir onuru ve haysiyeti vardır. Düşmanlığa yatkınsanız, kin tutmaya meyilliyseniz, yaralanmaktan korkuyorsanız sevmeyin. Sevdim diyerek insanlıktan çıkmayın!
 
Yanlış ve hata da bizim için. Yanlış zilleri çalıp, yanlış yollara sapabilir, yanlış insanları sevebiliriz.
Hayatımızın gizli ve açık evreleri, düşmeler, kırılmalar, savrulmalar, ihanetler… Bu dağınık, aynı zamanda kendi aralarında irtibatlı olan parçacıklarından oluşur ve bütün bu olup bitenler bizi insan yapar.
 
Suratsız ve merhametsiz aksiliğimizle, renksiz ve bayağılaştırdığımız hayat incinir bizden.
Yaşıyor olmak nimettir, bu nimete karşı mağrur olmamızı “sevdim ben” diyerek geçiştiremeyiz.
 
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi
SON YAZILAR