Büşra Gülşah İyikan

Büşra Gülşah İyikan

Sizce de dünya adaletli mi?

Sizce de dünya adaletli mi?

Adalet, kelime olarak hak yememek, düzeltmek, dengede olmak, ölçülülükten ayrılmamak, insaflı olmak, doğru yoldan sapmamak gibi anlamlara gelmektedir. Her ne kadar adaletin tanımı üzerinde tam bir ittifak yok ise de, adaletin gerekliliği konusunda bütün insanlık aynı görüştedir. İşin ilginç yanı, zalimler bile adalet isteyebilmektedirler.

Adalet, sosyal bir varlık olan insanın, toplumda insanca yaşayabilmesi için gerekli olan ilkelerden birisidir. Adalet, hem insanın olay ve olguları anlama biçiminde, hem de tutum ve davranışlarında etkili olan; yüksek güven kültürünün yaratılmasına ve kalıcı olmasına öncülük eden; paradigma niteliği taşıyan bir ilkedir. Adaleti, bireysel ve toplumsal ilişkilerde dengeli olmak; her şeyi yerli yerine koymak; insaflı olmak; her şeye layık olduğu kadar değer vermek; haklıya hakkını suçluya cezasını vermek şeklinde tanımlamak mümkündür.

Yaşama dair tüm becerilerin kaynağında, ilk deneyimler, ilk öğrenmeler yatar. Bize adil davranılıp davranılmadığına, çevremizde güvenilir insanların olup olmadığına bağlı olarak, adalete ilişkin ilk kararlarımızı alırız. Adalet duygusu, sevgi, saygı, sabır, ilişki gibi çeşitli yeteneklerin kullanımıyla bağlantılıdır. Küçük bir çocuk, henüz sabır yeteneği gelişmemiş olduğu için, kendinden daha küçük kardeşinin  daha önce doyurulup kendisinin beklemek zorunda kalmasını “haksızlık” gibi algılayabilir. Böylece ortada bir “adaletsizlik” varmış gibi olur.  Bu nedenle, adalet kavramının yerleşmesi için, sabır, paylaşma, hoşgörü gibi çeşitli yaşam becerilerinin geliştirilmesini de dikkate almak gerekir. Çocukların öğrenme davranışlarının temelinde taklit yatar. Nasıl davranacaklarını taklit ede ede öğrenir, sonra bazılarını terkeder, bazılarını da kullanmaya devam ederler. Bu noktada çocuklar faydacıdır, işlerine yarayan ne varsa, o davranışı sürdürürler. Diyebiliriz ki, yetişkinlerin onayını ve takdirini almak için yapmayacakları şey yoktur. Yani bir çocuğun adil olmasını belirleyen şey, adaletin takdir edilip edilmediği, adaletli davranışın örnek olarak ortaya konulup konulmadığıdır. Kısacası, adaletin temeli ailede atılır. Adil davranıldığını hisseden çocuklar güçlüklere katlanmayı kabullenir ama ailede eşitlik yoksa, her türlü imkana sahip olsalar da çocuklar mutsuz ve hırçın olurlar.

Allah adaletli olanları sever (49/9). Allah, emanetleri ehline vermeyi ve insanlar arasında hükmedildiği zaman adaletle hükmetmeyi emredir (4/58). Nahl suresinin 90. ayetinde şöyle buyrulur: “Allah adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emredip utanç verici ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı, taşkınlığı yasaklıyor ve size öğüt veriyor ki, böylece bunları belki aklınızda tutarsınız” (16/90). Hiç kuşkusuz adalete en çok ihtiyaç duyulan alanlardan birisi yargıdır. Yargının adalet dağıtamaması, ya da adaleti geciktirmesi toplumda kaosa yol açar. Her insan, yaratılışı gereği adalet konusunda bir kök bilince sahiptir. Bir başka ifadeyle, insan hayatın doğal akışı içerisinde, neyin adalete uygun olup olmadığını mutlaka bilir. Adalet kavramının, hem dinin, hem de aklın ortak ilkelerinden olmasının anlamı da bu olmalıdır. Ancak, adaletin ne olduğunu, hangi davranışın adil olacağını bilmek, adaleti gerçekleştirmek anlamına gelmez. İşte tam da burada, yasalar, ahlak ve din devreye girer. Bu üçlü yaptırım, toplumsal hayatın yaşanabilir olmasının en alt koşullarını sağlar. Kendisine saygı duymayan, insan olmanın en büyük onur olduğunun farkında olmayan bazı kimseleri bu üç süzgeç de dizginleyemeyebilir. Herkesin başına bir bekçi dikmek mümkün değildir. İnsanlar, yasal boşlukları bulma konusunda yeterince ustalaşmışlar. Öyle ise, adalet gibi evrensel bir ilkenin yeterince etkin olabilmesi, bireyin insan olma onurunun bilincinde olmasına bağlıdır. Bireyin vicdanında yer etmeyen adalet, yasalarla sağlanamaz. Aslında dinin de yapmak istediği tam olarak budur.

Ne yazık ki çok, hem de çok  adaletsiz bir dünyada yaşıyoruz

Önceki ve Sonraki Yazılar
Büşra Gülşah İyikan Arşivi
SON YAZILAR