Yasal cinayet kürtaj

3 Şubat 1984'te kürtaj serbest hale getirildi. O günden bu yana işlenen on binlerce cinayetin yasal olarak serbest olsa da tıbben ve dinen zararlarına değinen uzmanlar sebep her ne olursa olsun kürtajın bir tercih olamayacağı konusunda birleşti.
Yasal cinayet kürtaj

Türkiye’de hastanelerde kürtajın yapılmasına izin verildiği gün olan 3 Şubat tarihi aslında cinayetlerin başlangıç ve tam anlamıyla bir utanç günü. Hemen her toplumda her zaman tartışma konusu olan kürtajın Türk ve Müslüman bir toplumda meşru hale getirilmesi günümüzde hala hem halk hem din adamları hem tıpçılar açısından tartışılmaya devam ediyor.

 

Kürtaj, dünyada insanlığın varoluşundan beri süregelen bir tartışma konusu. Dini, ahlaki, bilimsel, cinsel, ekonomik, nüfusbilim gibi boyutlarıyla hepimizin yaşamına bir şekilde dokunan; dini, etnik, sınıfsal farklılıklar gözetilmeden herkesi ilgilendiren bir konu.

bebek-(1).jpg

Kürtaj dünyanın her ülkesinde eski yıllardan bu yana tartışılan bir konudur. Bazı ülkeler farklı durum ve koşullarda izin verilebileceğini yönünde yasalar koyarken, bazı ülkeler ise her ne durumda olursa oldun tamamen yasak şekilde kanun yapmıştır. Ayrıca kürtajın gebeliğin kaçıncı haftasına kadar yapılabileceği konusunda da ülkeler arasında farklılıklar bulunmaktadır.

TÜRKİYE’DE KÜRTAJIN YASALLAŞMASI

Türkiye'de Cumhuriyet tarihi boyunca isteğe bağlı kürtaj işlemi 1983 yılında çıkarılan kanunla 10. haftaya kadar yasal olarak mümkün kılındı. Yasa, 12 Eylül Darbesi sonrası dönemin "nüfus planlaması" çalışmaları içinde çıkarılmıştır. 2827 Sayılı "Nüfus Planlaması Hakkında Kanun" ile 10 haftaya kadar olan hamileliğin hastanelere başvurularak sonlandırılması serbest bırakılmış, evli kadınlarda ise kocanın iznine bağlanmıştır. İlgili yasanın çıkması Kenan Evren'in lehte duruş sergilemesine rağmen hemen gerçekleşmemiştir. 21 Ocak 1983'de Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonunda şekillenen yasa tasarısı, 10 Şubat 1983'de Adalet Komisyonu’nun da kabul edilmiş, gönderildiği Danışma Meclisi'nden 14-15 Nisan 1983’de çıkan tartışmalara rağmen geçmiş ve son merci olan Milli Güvenlik Konseyi'ne sunulmuştur. 26 Mayıs 1983'de MGK'nin onayladığı "Nüfus Planlaması Hakkında Kanun" bir gün sonra Resmi Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 1983'ün Eylül-Kasım ayları arasında 16 ilde kürtaj kliniklerinin kurulup, yılsonuna kadar operasyonlara başlanması planlanmıştır. Türkiye’de halen tartışılan kürtaj konusunu Dr. Mehmet Çolakoğlu İle tıbbi açıdan değerlendirdik. Kürtajın ne olduğunu ve Türkiye’de nasıl gerçekleştiğini anlatan Mehmet Çolakoğlu ; “Kürtaj oluşan gebeliğin bozulması anlamına geliyor. Esas itibariyle iki şekilde yapılıyor. Bir şahısların annelerin babaların isteği ile yapılan kürtaj bir de gebeliğin devam etmesi halinde annenin zarar görebilme ihtimali olduğundan dolayı doktor buna endikasyon koyuyor ve doktor kürtaj yapılmasına karar veriyor. 10 Ocak 1984’te çıkan yasa tamamen şahısların kendi istekleri ile kürtaj yapmasına dayanıyor. 1984e kadar şahıslar istediği zaman resmi yerlerde kürtaj yaptıramıyordu. ANAP hükümeti zamanında ben asistandım çok iyi hatırlıyorum. O zamanlar ANAP genel merkezini ziyaret ettik kürtajın serbest bırakılmasının yol açacağı zararları görüştük. Tabi bizi dinleyen olmadı. Şu an öyle bir kanunla karşı karşıyayız ki 18 yaşını geçmiş bir kız herhangi bir devlet kurumuna gidip bu gebeliği istemiyorum dediği takdirde eğer 10 haftalık durumu uyuyorsa devlet elinden kürtaj yapılabiliyor. Şuan maalesef bu durumdayız. 10 haftadan sonra da kürtaj yapılabiliyor fakat bu doktor endikasyonuyla mümkün oluyor.” dedi.

dr.mehmet.colakoglu.jpg

KÜRTAJ, DOĞUMDAN DAHA ZOR VE TEHLİKELİ

Kürtaj’ın tıbbi olarak zor bir süreç olduğunu vurgulayan Çolakoğlu; “Kürtaj tıbbi olarak ta yapılması zor olan bir şeydir. Dolayısı ile hoş bir şey değil ancak anne hayatı tehlike de ise doktor endikasyonu ile yapılması mümkündür. Bu arada çocuğa ait bazı anormalliklerde aileler yine kürtaj isteyebiliyor. Mesala çocuk down sendromu varsa aile bu çocuğu istemiyorum diyor dolayısıyla da kürtaj olabiliyor. Bazı kürtajlar doğumdan çok daha zor. Doğum fizyolojik bir olaydır ve anneye zarar veren bir şey değildir. Ama kürtaj fizyolojik olmayan bir olay olduğu için anneye zarar veriyor. Hele tekrarlayan kürtajlar daha fazla zarar veriyor.  Kürtaj yapıldıktan sonra enfeksiyon kapılabilir, kürtaj anında rahim delinebilir, bir takım komplikasyonları da olan bir şeydir. Sadece rahimi hasta olmuyor kadının, mikroplar kana geçecek olursa bütün hayatını tehtit eden bir durum ortaya çıkabiliyor. Rahim delinirse buradaki mikroplar mesaneye, bağırsaklara zarar verebiliyor.” dedi.

bebek-(3).jpg

SADECE İSLAMİYET DEĞİL DİĞER DİNLERDE KÜRTAJA KARŞI

Kürtajın dünyadaki uygulamasını anlatan Doktor Çolakoğlu; “Dünya açısından bakacak olursak; Amerikan seçimlerinde kürtaj, kampanyalara konu olmuştur. Dolayısıyla sadece İslam dinine özgü bir şey değildir. Bir insanın hayatına son verildiği için başta Hristiyanlık olmak üzere birçok dinde kürtaja hoş bakmıyorlar ve yasaklıyorlar. Ama gerek yaptırmak isteyenlerin baskısı gerekse denetimlerin çok iyi olmaması neticesinde yapılabiliyor. Avrupa’da da genel kanaat olarak Hristiyanlarında kürtaja sıcak bakmadığını biliyorum.” dedi.

bebek-(2)-001.jpg

Anne karnındaki ceninin de kendisine ait bir hayat hakkı olduğunu, ne anne ne de babasının onun hayatını sonlandırmaya yetkisi olmadığını söyleyen Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaman ; “İnsanın kendi canı ve bedenini Yüce Yaratıcının bir emanetidir. Hiç kimsenin kendi bedeni üzerinde mülkiyet hakkı yoktur. İslâm inancına göre insanı yoktan var eden, ona can ve beden veren Yüce Yaratıcı olduğu gibi, bir ecel takdir ederek onu sonlandıran da yine odur. “…Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak mülkiyet ve hâkimiyet) yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur.” ayeti, dünyaya gelmesinde hiçbir irade, istek ve katkısı olmayan kişinin, canı ve bedeni üzerinde dilediği gibi tasarruf hakkı olmadığını ifade etmektedir. Rahimdeki canlı ceninin tahliyesi, ilkesel olarak ilahî iradeye aykırı bir davranış, insana karşı yapılmış bir müessir fiil ve emanete hıyanet olacaktır. Bu durumda diyânî açıdan büyük bir günah; kazâî açıdan da ağır bir suç bahis konusudur. İslâm hukukçularının tamamı, ana rahminde canlı olduğu bilinen ceninin tahliyesini yani kürtajı “cinayet” olarak değerlendirmiş ve fâillerine ceza terettüp ettirmiştir. Bu hüküm, fıkıh kaynaklarında, bütün âlimlerin üzerinde icmâ ettiği nâdir konulardan birisi olarak kaydedilmiştir. Dikkat çekici bir ayrıntı olarak burada belirtilmelidir ki, Yahudilikte ve Hristiyanlıkta da çocuk düşürmek kesinlikle yasaklanmış ve büyük günah sayılmıştır.” dedi.

ahmet-yaman.jpg

“MEŞRU” BİR MAZERET OLMADIKÇA KÜRTAJ HARAM VE CİNAYETTİR

Annenin hayatını kurtarmak dışında hiçbir bahanenin caiz olmadığının altını çizen Prof. Dr. Ahmet Yaman ise; “Şu halde anne rahmine düşen bir ceninin, annenin hayatını korumak dışında herhangi bir gerekçeyle alınması caiz değildir. Ceninin gerek bedensel gerek kromozomal ve zihinsel kusur ya da sakatlığı, rahmin tahliyesine gerekçe olamaz. Zira bağımsız bir hukukî kişilik kazanan canlı bir varlık üzerinde hiç kimsenin mülkiyet hakkı olmadığı için onun varlığını sonlandırma kararı verme yetkisi de yoktur. Hal böyleyken, Müslüman bir toplumda gebeliğin isteğe bağlı olarak sonlandırılmasının yani kürtajın ilk 10 hafta içinde olmak kaydıyla bile olsa yasal hak haline getirilmiş olması üzüntü vericidir. Bu yasal hakkın sadece kendi çerçevesinde kalmayacağı yani gayrı meşru ilişkilere cesaretlendireceği bunun da bireylerin psikolojisine, aile ve toplum hayatımıza telafisi çok zor zararlar vereceği de hesap edilmelidir.” dedi.

BÜŞRA AKSAKBAĞI/YENİ HABER GAZETESİ