Hakan Bahçeci

Hakan Bahçeci

YIKILMAK

YIKILMAK

Son bir kez dönüp baktı annesinin elini sıkıca tutarak. Canavar homurtularıyla bahçenin duvarını yıkarak eve yönelen iş makineleri sadece bir binayı değil bir evi, bir yuvayı geçmişi ile beraber yıkmaya yemin etmişlerdi sanki. Toz dumana karıştı, gözlerini yumdu, hasret vardı biraz isyan biraz çaresizlik ve çokça hüzün…

Daha geçen yıl gelmişti evlerine üç beş adam, son model arabalarıyla evin önüne durup her en her şeyi alıp pazarlayabilirim havasında bahçeden içeri girmişlerdi. Dedesinden kalan bahçeli bu iki katlı ahşap ev iştahlarını kabartmış müteahhitlerin.

Dededen kalma müstakil cumbalı ahşap ev, kokusu bile kendine haz bu evin. Odalarında yılların biriktirdiği hatıralar, ahşabın güneş ışığıyla değişen renkleri, dantelli örtüler, tahta zeminin çıkardığı gıcırtılı sesler… Evin sağlamlıktan yana bir derdi yok, kocaman bir bahçe, ağaçlar ve bahçenin tam ortasında ulu bir ceviz…

Tek başına direnilmiyor işte Paşam… Mahallenin canına minnet oldu, yeni şehir planında buralara on kat imar verilmesi. Gençler pek bir heveslendi bir an evvel satıp üç beş daire almaya. Çok değil iki yılda değişti mahallenin çehresi. En son köşedeki camiyi de yıkıp sitenin ortasına yeninden cami dikeceklermiş. Gerçi onu da site sakinleri gürültü olur diye istememiş ama sonu ne olur bilinmez.

Mahallenin en güzel en gözde yerinde dedesinin evi. Kendileri yapmışlar, ana baba evlatlar. “Her bir köşesinde el emeği var oğlum” derdi ninesi vefatından önce. Şimdi annesi ve babası, üç erkek kardeş ile birlikte yaşıyorlar. Atadan kalma bu evin etrafındaki üç beş evle, devasa büyüyen yapıların arasında bir savaş vardı ve yeni binalar gerçekten çok büyüktü.

Geçen yıl evin önüne gelen müteahhitler, evin büyüğü ve halen reisi durumundaki Yusuf Dayıyı ikna edememişler, ne dedilerse kabul ettirememişlerdi. Yusuf Dayı, bahçedeki cevizi göstererek “babamla ektik bu cevizi biz, nasıl bırakırım onu, işte geldim gidiyorum, ben göçünce çocuklar ne yapar bilmem” diyerek Nuh demiş Peygamber dememişti. Bu işe en çok gelini ve çocuklar sevinmişti.

Şunun şurasında ne kadar oldu Yusuf Dayı ahirete irtihal edeli? Ne çabuk duyup ne hızlı geldiler bu adamlar. Şimdi direnme sırası annesinde ve çocuklardaydı. En çok da evin en küçüğü karşı çıkıyordu evin verilmesine. Ceviz ağacının tepesine çıkıyor, ağaçla konuşuyor ve ağacın en yüksek dalında olmasına rağmen büyüyüp giden binaların en üst katını seçemiyordu. Evlerini daha önce veren aileler zaman zaman ziyarete geliyordu mahalleyi güya evi verip lüks dairelerde oturacaklardı ama çoğu bu yeni yapılarda barınamadı. Ne komşu edinebildiler ne sitenin bahçesinde ekmek eyleyebildiler? Kendi öz sokaklarına yabancı kalmışlardı çoktan, çeşmesinden su doldurdukları, kaldırımında odun kırdıkları bu yerlere şimdi güvenlik görevlisi sokmuyordu bile.

Yeni yaşam alanları açmak gerekiyormuş, yer kalmamış, şu kadar yere iki daire veriyorlarmış deyip duruyordu babası. Zenginler gelecekmiş, mahalle başka bir yer olacakmış lafları alıp başını gitmişti. Daha düne kadar bu mahalleyi, bu sokakları şehir dışına iten, buraların yolunu bile bilmeyen, burada oturanları küçümseyen o kocaman amcalar, yengeler burun kıvırdıkları yerleri şimdi büyük bir iştahla ellerini ovuşturarak parselliyorlardı. Ve neden ısrarla üst üste yığılmış binalardı yapılanlar?

Evin içinde hem de en çok sevdiği odanın sedirinde el işi sehpanın üzerinde tomarla kağıtlar olduğunu bulunduğu yerden görebiliyordu. İçinde garip bir sızı ve sessiz bir çocuk çığlığı… Ceviz ağacının ellerine tutunarak indi aşağıya. Ne zaman canı sıkılsa sinesine sığındığı bu ağacın gövdesine dokunup eve doğru koştu. Annesi bir köşede başını ellerinin arasına almış dalıp gitmişti. Babası el sıkışıyordu gelen adamlarla. Bir yuvayı yıkmak için bu kadar mı sevinir diye hayıflandı içinden adamlardaki keyfi görünce.

Çok uzun sürmedi evi toparlamaları, göç hazırlanmış, ev sahibi iken kiralık bir yere çıkılmıştı. Buraya dönebilirler miydi tekrar? Sadece bir evi değil, bir hikâyeyi yıkacaklardı. Kaç neslin hatıralarını, komşuluğun vefasını yerle yeksan edeceklerdi. Hangi gerekçe bir çocuğun hayallerini yıkmak için yeterli ve gereklidir?

Daha göçü kamyona yüklerken geldi o amcaların o kocaman iş makineleri. Evin her bir odasını annesinin elinde gezdiler, her bir odada gözyaşı döktüler. Ne çok ağladı annesi gömme dolapta çocuğun bulunca eldivenini… Son kez bakarken o bahçeli eve çocuk, bir kez daha yıkıldı derinden, çünkü söktüler ceviz ağacını yerinden. Her şey tamam da ne istediler o ceviz ağacından?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi
SON YAZILAR