Hakan Bahçeci

Hakan Bahçeci

YILDIZLARI ÖZLEYEN ADAM

YILDIZLARI ÖZLEYEN ADAM

            Gün gelecek dedi, çıkıp gideceğim sırtımda eski bir çul! Etrafındakiler bu cümleye anlam veremedi önce lakin sözün sahibine dönüp bakınca çok da umursamadan döndüler kendi dünyalarına. Devam etti adam; gün gelecek yıldızları görmek için uzun yollar yürümeniz gerekecek ama yıldızlar size kendini göstermeyecek.

            Yıldızları kendi eliyle kovdu insanoğlu. Hani şu büyük şehirlerde büyük binalarda oturan bizler var ya işte biz kendi elimizle temizledik gökyüzünü yıldızlardan. Şehir yuttu gecenin misafirlerini. Işıltılı, rengarenk caddeler, binalar, yollar, parklar, fabrikalar derken dar ettik gökyüzünü yıldızlara.

            Gün gelecek dedi adam, evimin tavanına yıldızları görmek için kocaman bir pencere açacağım. Sahi kaç kişinin küçük bir penceresi var yıldızları izlemek için. Şimdilerde tüm pencereler, hızlı ve büyülü bir dünyanın ortasına açılıyor.

            Şehir yutmaya başladıkça çevresinde olan biteni, yakınlarda bir orman, bir koruluk, bir göl kenarı bulmak neden bu kadar zorlaşıyor? Sırtını toprağa vererek, gökyüzünü seyretmeyi neden bıraktı insan?

            Yıldızları izlemek için çıkıp gideceğim diye yineledi adam. Cümlesinin havada öylece asılı kaldığını fark etti etmesine de cümleyi alıp koyamadı masanın üzerine. Yıldızlara mı küstü insanlar, yıldızlar mı çekip gitmeyi tercih ettiler. Yoksa, hiç mi kıymeti ve ilhamı yok yıldızların.

            Geceyi samanyolunun altında, serin bir kayanın başucunda, çula bürünüp, “varlığı” var edeniyle birlikte düşünmek için çok sebep var dedi adam. Sükût edemiyoruz suskun kalıp tefekkür denen o derin yolculuğa çıkabilmek heyula bir dünyanın hasretliği mi acaba?

            Daha az konuşmanın ve daha az uyumanın ve hatta daha az yemenin getireceği sakinliği unutanlar nasıl olur da yıldızları seyre dalmanın tadını alabilir. Daha dün tan yeri ağarıncaya kadar bağdaş kurmuştu da yalnızlığa ve sessizliğe yeninden hayran olmuştu.

            O gecenin sabahında “dün gece yıldızlar bir harikaydı” dedi adam yolda gördüğü bekçiye. Bekçi sabahın köründe yarı uykulu yorgun gözleriyle “de git adam işine” dercesine baktı. Başını bir kez çevirmemiş gökyüzüne diye bekçinin yerine üzüldü adam. Ses etmedi sessizce uzaklaşıp gitti.

            İnsanlar gökyüzüne daha yakın evler inşa ediyor, daha çabuk gidiyor varacakları yere, daha hızlı yiyor ve daha hızlı ulaşıyorlar bilgiye. Bilgi hikmete dönmüyor ama nedense. “Yıldızları izlemeyen adamda hikmet ne arar” diye soracak oluyor adam bu yazıyı yazana. Soru olduğu yerde kalıyor, adam susuyor, paşam susuyor.

            Gün geldi diyor adam, tutuyor elinden paşayı ve alıp götürüyor bir dağ başına. Şehrin ışıkları ulaşmamalı bu dağ başına. Gece olmalı, serin olmalı ve kaybetmeye korkacağın bir patika olmalı yeter. İçine küçük bir pencere aç dedi adam, yıldızların gireceği kadar. Yıldızlar vardı, karanlıktı, çıt çıkmadı. Gönlündeki pencereyi açıp yıldızlara baktı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi
SON YAZILAR