ANALİZ – ABD’nin Kovid-19 sonrası muhtemel ulusal güvenlik stratejileri

Kovid-19 sonrası ABD’nin muhtemel güvenlik stratejileri: Daha az maliyetli ve hızlı/esnek askeri araçlar kullanmak. Son teknolojik buluşların kapasitesiyle şekillenen “nokta ve kritik” operasyonların sayısını artırmak- Kovid-19 sonrası dönemde ABD, kürese
ANALİZ – ABD’nin Kovid-19 sonrası muhtemel ulusal güvenlik stratejileri

İSTANBUL (AA) -HURŞİT DİNGİL- Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sonrası küresel konjonktür tüm dünyanın cevabını aradığı bir belirsizlik dizini olarak önümüzde duruyor. Çoğu önemli düşünür ve akademisyen bu minvalde çeşitli öngörülerde bulunuyor ve konuya ilişkin tartışmalar hız kesmeden devam ediyor. Bu anlamda, içinde bulunduğumuz düzenin değişmesiyle ortaya çıkan belirsizlik alanlarından biri de Kovid-19’la birlikte oluşan yeni dönemde aktörlerin nasıl davranacağı sorusu olabilir. Bu doğrultuda, yeni dönemin beklenen aktörlerinden biri olan ABD’nin, eski düzenin metotları ve araçları üzerinden yeni dönemde hareket etmeyeceği bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Zira mevcut sistemin ana hatlarını belirleyen ve bu sistemin hegemon gücü olan ABD, yeni dönemde gücünü sürdürülebilir kılmak için farklı stratejilere yönelecektir.

Olası stratejilerin nasıl belirleneceği tartışmaları, Kovid-19 öncesi ve sonrası dönemin en önemli konularından biri. Temelde bu durum “hegemonya sonrası dönem” şeklinde tabir edildiği gibi, “büyük güçlerin rekabeti dönemi” olarak da adlandırılıyor. Yani ekonomik ve küresel sorumluluk anlamında eski kabiliyetlerini yitiren ya da yitirmekte olan ABD, bu süreçte sahip olduğu güç kapasitesini sürdürülebilir kılmak zorunda olduğundan, nihayetinde küresel hegemonun geri çekilmesi/geri mevzilenmesi beklenen bir strateji olarak öngörülebilir. Ancak bu geri çekiliş ABD’nin küresel projeksiyonlardan ve tüm bölgesel aktivitelerden vazgeçeceği anlamına gelmiyor. Bu geri mevzilenme aslında yine güç kapasitelerini arttırmak amacıyla da açıklanabilir. Bu senaryo temelinde, geri mevzilenen ABD, anakarada gücüne güç katma motivasyonuyla, bir taraftan rakiplerinin mücadelesi sonucu oluşan fırsatları kollayabilecek, diğer taraftan da rekabet sonucunda güçleri zayıflayan rakiplerine karşı avantajlı bir konum kazanabilecektir.

Bu kapsamda bir öngörü yapılacak olursa, geri mevzilenme stratejisi, ABD’nin küresel askeri misyonlarında beklenen bir eğilim olabilir. Böylelikle ABD yeni mücadelelerde güç kapasitelerini arttırmış bir aktör olarak, küresel ve bölgesel projeksiyonlarını da değişen düzlemin yeni metotları üzerinden yapacaktır. Öyle ki Kovid-19 salgını neticesinde uluslararası sistemin radikal olarak değişmesi, düşünülenin aksine, ABD için değerli bir fırsat oluşturuyor. Zira ekonomik anlamda güç kaybeden ve küresel hegemonyayı sürdüremeyeceği düşünülen ABD için Kovid-19’la oluşan küresel konjonktür, oldukça uygun şartları ve gerekçeleri sunuyor. Yani Kovid-19 öncesi dönem düşünüldüğünde, küresel hegemonun radikal ölçüde davranış değişikliği göstermesi ciddi bir başarısızlık olarak değerlendirilebilirdi. Fakat Kovid-19’un sunduğu uluslararası konjonktür, ABD’nin küresel hegemonyadan çekilmesi için makul ve ikna edici koşulları oluşturmakta. Böylelikle, oluşabilecek travmanın da etkisi bu nispette daha az olacaktır.

- Hegemonun davranış değişikliği yerini nasıl bir stratejik eğilime bırakacak?

ABD iç kamuoyunda bu bağlamda çeşitli tartışmalar süregelmekte. Özellikle akademik ve bürokratik çevrelerde bir meşguliyet oluşturan bu konu, ABD’nin Kovid-19 sonrası dönemde uygulayacağı muhtemel stratejilere dair önemli ipuçları taşıyor. Bu kapsamda, 2018’in Ocak ayında yayınlanan Ulusal Savunma Stratejisi Belgesi, ABD’nin ulusal sınırlarını savunmasına ve özellikle ulusal sınırlar dahilindeki tehditlere ve önemli ortaklarına yönelecek tehditlere karşı önleyici tedbirler alınmasına vurgu yapıyor. Bununla birlikte, anakara ve ulusal sınırlarda kritik altyapılara düzenlenebilecek, gündelik hizmetleri devre dışı bırakabilecek olası siber tehditler, uzun menzilli füze saldırıları ve kritik bölgesel ortaklara ve müttefiklere karşı saldırılar, muhtemel baskın tehditler olarak özetlenebilir.

Diğer taraftan, yine aynı belgede değinilen bir nokta ise ABD’nin geniş çaplı projeksiyonlardan ziyade, nokta hedefli ve kritik projeksiyonlara odaklanması. Bunun hem maliyet açısından stratejik olacağı hem de sorumluluk ve yük paylaşımı açısından kolay olacağı varsayımında bulunulmuş. Kullanılabilecek baskın metotlarına ve araçlarına bakacak olursak, ABD’nin siber savunma-saldırı kapasitelerinin geliştirilmesine, uzun menzilli füzelere karşı savunma mekanizmalarının geliştirilmesine, gelişmiş otonom sürü SİHA ve İHA sistemlerinin, akıllı mayın sistemlerinin askeri operasyonlarda ağırlıklı kullanılmasına ve geliştirilmesine yönelik önemli hedefleri bulunuyor. Ayrıca keşif ve istihbarat uydularının geliştirilmesi ve belirlenen kritik bölgelerde kullanılmasına da odaklanılmış durumda.

Yeni bir tehdit olarak değerlendirilen, kritik öneme sahip uydulara karşı saldırıların önünü kesmek için, uydu savunma mekanizmalarına yatırım yapılması gerektiği konusunda da ortak bir kabul bulunuyor. Bu kapsamda, siber uzayda süregelen aleyhte aktivitelerin önünü kesmek, ABD için önemli bir öncelik olarak değerlendirilebilir. “Sanal toplumsal savaşlar” olarak adlandırılan, tam olarak devletlerin ya da devlet dışı aktörlerin dezenformasyon maksatlı sahte, yanıltıcı ve manipülatif içerikleri belli bir amaç dahilinde, örgütlü şekilde, bilgi atmosferinde dolaşıma sokup yayma kapasitesiyle ilgili bu olgu, Kovid-19 sonrası dönemin önemli mücadele alanlarından biri olarak değerlendirilebilir.

Güncel tartışmalardan bir diğeri de ABD’nin “Küresel seferî güç projeksiyonlarının” (expeditionary global power projection) artık sürdürülemez olduğu. Yani Hint-Pasifik denizine uçak gemisi göndermenin maliyet ve işlev açısından misyonunu yerine getirmediği, hatta tehditlere ve risklere oldukça açık bir pozisyon sergilediğine dair önemli bir eleştiri mevcut. Bunun yerine, teknolojik çözümlerin ağırlıklı olduğu, küresel spesifik güç projeksiyonları yapılması gerektiğine yönelik güçlü bir eğilim var. Bu eğilimin kaynağının, Pasifik’te görevini icra eden USS Theodore Roosevelt uçak gemisinde Kovid-19 sürecinde yaşanan olaylardan alınan bir ders olduğu düşünülebilir.

Özellikle dengeleri ABD lehine sürdürmek için, kritik bölgesel ortakların de bahsedilen teknolojik kapasitelerinin güçlendirilmesi yöntemi öncelenebilir. Kovid-19 sonrası dönemde belirsizliklerle oluşabilecek “oldu bittilerin” hantal geleneksel metotlarla engellenemeyeceği endişesi, ABD’nin çok daha hızlı ve çevik, esnek araçları kullanması yönünde bir reaksiyon geliştirmesine yol açabilir. Bu anlamda ABD, küresel mukim askeri misyonlar üzerinden yürütülebilecek bir strateji değil de daha çok öncelenmiş ve stratejik olarak değerlendirilen nokta projeksiyonları tercih edecektir. Bu doğrultuda ABD’nin tercih edebileceği bir diğer strateji de Michael Pietrucha tarafından kaleme alınan “Stratejik Bağlantıları Kesme Stratejisi” (Strategic Interdiction Strategy). Yani hedeflenen kritik bölgelerdeki olası düşmanların kaynakla olan bağlantısını kesmek suretiyle lojistik ve enerji, ihtiyaç tedarik zincirlerini bertaraf etmek şeklinde tanımlanan strateji, kritik ve nokta projeksiyonların odak noktası olarak değerlendirilebilir. Bu anlamda, küresel olarak bölge nezdinde stratejik görülen konumlara gelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve pivot ya da kritik olarak değerlendirilen ortakları ve müttefikleri bu metot üzerinden güçlendirmek, Kovid-19 sonrası dönemin baskın stratejik eğilimi olarak değerlendirilebilir.

2020 yılının başında İran’ın vekil güçlerinin lideri Kasım Süleymani’ye yönelik düzenlenen operasyon, ağırlıklı olarak tercih edilebilecek kritik ve nokta projeksiyonlara önemli bir örnek teşkil ediyor. Bu anlamda, kullanılacak bir teknolojiye örnek verecek olursak, C4ISR (communication, command, control, computer [C4] + intelligence, surveillance, reconnasiance) bu yöntemin tercih edilebilecek en uygun teknolojik çözümü olabilir. Yani iletişim, komuta, kontrol ve bilgisayar ile istihbarat, gözlem ve keşif kapasitelerinin birbirine entegre edildiği uzaktan sevk ve idare sisteminin kısaltması olan C4ISR, muhtemelen Kovid-19 sonrası ABD’nin küresel stratejilerinin odak noktası olacak. Unsurların her birinin kapasitelerinin arttırılması ve kullanılması, Kovid-19 sonrası dönemin yeni paradigması olabilir. Bununla birlikte, ABD bu kapasitelerin bölgesel ortaklarında da kullanılması için gereken desteği sağlayacaktır.

Denizaltı ve uzay-hava faaliyetlerindeki yenilikler de kritik ve nokta projeksiyonlar için hayati bir önem taşıyor. Esasen bu tür projeksiyonlar, yapay zekanın ürettiği senaryolar temelinde karar alıcıya sunulan olası en doğru seçeneklerle öncelenen kritik ve nokta operasyonlar, denizaltı ve uzay-hava faaliyetlerinde yapılan inovasyonlar temelinde başarılı olabilecektir. Bu doğrultuda, ortaya çıkan tüm tartışmaların ortak noktalarına bakacak olursak, mukim küresel askeri misyonlarda önemli derecede bir azalma eğilimi görülebilecektir. Nihayetinde ABD, askeri üstünlüğün öncelendiği bir anlayışı değil, askeri yeterlilik ve var olan güç kapasitelerini savunma eğiliminde bir seyir izleyecektir. Bu anlamda, ABD’nin tercihleri arasında düşük maliyetli seçeneklerin var olacağı varsayımı yapılırsa, oldukça az maliyetli olan vekalet savaşları stratejisi de Kovid-19 sonrası dönemde devam eden bir eğilim olarak görülebilecek.

Tüm bu değerlendirmeler, yenilikçi üstünlük savunma stratejisi (innovative superiority defense strategy), müşterekleri yönetme yaklaşımı (command the commons approach), izolasyoncu yaklaşım, ilerlemeci savunma yaklaşımı (progressive defense approach), kuzey savunma yaklaşımı (Nordic defense approach), direnç ve kısıtla yaklaşımı (resilience and restraint approach), dış dengelemedi yaklaşım (offshore balancer approach) gibi yaklaşımların, olası seçenekler içinde ortak baskın eğilimler olduğunu gösteriyor ve ABD’nin de muhtemelen bu yönde bir ağırlık noktası üzerinde şekillenen bir stratejiyi tercih edeceği düşünülüyor.

Bu noktada, Kovid-19 sonrası ABD’nin muhtemel güvenlik stratejilerini şu şekilde özetleyebiliriz: Geleneksel yöntem ve araçlara göre daha az maliyetli ve hızlı/esnek askeri araçlar kullanmak. Stratejik değer atfedilen bölgeler dışında, mukim askeri misyonların sayısında ciddi bir azaltmaya gitmek. Son teknolojik buluşların kapasitesiyle şekillenen “nokta ve kritik” operasyonların sayısını artırmak. Geniş kapsamlı projeksiyonlardan ziyade, bölgesel pivotlar ve öncelenen kritik müttefikler/ortaklar üzerinden özelleşmiş güç projeksiyonları yapmak. Özellikle akıllı ve gelişmiş otonom teknolojilerle birlikte yapay zekâ, keşif ve gözlem, istihbarat uydu kapasitesi, sanal sosyal savaş araçları gibi, oldukça esneklik ve hız içeren araçları ve yöntemleri ağırlıkla kullanmak. Ulusal sınırları ve öncelenen kritik ortakları savunma temelinde şekillenen stratejileri, ağırlıklı bir eğilim haline getirmek. Geleneksel askeri yöntemler ve araçlar yerine, uzaktan sevk ve idare edilen hızlı, esnek ve çevik askeri yöntemler ve araçlar kullanmak. Küresel projeksiyonlar için kullanılan bütçenin stratejik olarak kullanılması ve sınır-aşırı askeri bütçeyi kısmak. Seferî ve mukim küresel güç projeksiyonlarından, sınırları belli ve özelleşmiş misyonlar üstlenen askeri aktivitelerin artacağı bir eğilime geçiş. Küresel gözlem, keşif ve istihbarat faaliyetlerini artırmak.

Bu anlamda, kritik önem atfedilen bölgelerden Hint-Pasifik'te pivot ortaklar ve müttefikler önem kazanacaktır. Çin’i dışarıdan dengelemek ya da bir hedef güdüsü üzere dengelemek, Orta Doğu’da da İran’ı ve İran’ın vekalet ağını sınırlandırmak, ayrıca deniz, hava-uzay ve siber uzayda, özel olarak da bilgi atmosferi (infosphere) dahilinde süregelen rekabette, Rusya’nın ve diğer otoriter eğilimli aktörlerin saldırgan davranışlarının önünü kesmek, ABD’nin önceleyeceği hedefler olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, Afrika ve Güney Amerika’da güçlü ilişkiler geliştirmek ve onları desteklemek de bu hedefler arasında yer alıyor. Bu temelde, özellikle ortakların ve müttefiklerin desteklenmesi ifadesi, “olası yönetim değişimleri için de ortam hazırlama/ön hazırlığın sağlanması” ile eşdeğer olarak düşünülebilir. Zira stratejik değer atfedilen bölgelerde istenen ortaklar ve müttefikler tüm stratejilerde arzulanan bir araçtır.

Genel olarak, ulusal sınırları içinde maruz kaldığı sorunların üstesinden gelme ve dünyanın farklı bölgelerinde yürüttüğü geniş çaplı projeksiyonlarda tükettiği güç ve enerjiyi yeniden toparlayabilme arayışı, hegemonya sonrası bir sürece girmiş bulunan ABD’yi ulusal sınırlarına çekilmeye sevk etmiş durumda. Bu bağlamda Kovid-19, ABD’ye travmayı azaltıcı, uluslararası kamuoyunu ikna edici değerli bir fırsat sunuyor.

[Dış politika ve güvenlik alanında çalışan Hurşit Dingil İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora çalışmalarına devam etmektedir]

Kaynak: