ANALİZ - Arjantin’de yeni Kirchnerizm ve IMF ile ilişkiler

Arjantinli siyasetçilerin ülkenin IMF ile ilişkileri hakkında yaptıkları açıklamalar, 2019 seçimlerinde solun yeniden iktidara gelmesinin ardından Arjantin siyasetine yönelen ilginin bu kez ülke ekonomisine yönelmesine neden oldu- Yeni hükümet, karizmatik
ANALİZ - Arjantin’de yeni Kirchnerizm ve IMF ile ilişkiler

İSTANBUL (AA) -SEGÂH TEKİN- Şubat ayı içinde Arjantinli siyasetçilerin ülkenin Uluslararası Para Fonuyla (IMF) ilişkileri hakkında yaptıkları açıklamalar, 2019 seçimlerinde solun yeniden iktidara gelmesinin ardından Arjantin siyasetine yönelen ilginin bu kez ülke ekonomisine yönelmesine neden oldu.

İlk olarak Arjantin Eski Devlet Başkanı (2007-2015) ve yeni Başkan Yardımcısı Cristina Fernandez de Kirchner, 8 Şubat 2020’de Küba’nın başkenti Havana’ya yaptığı ziyaret esnasında kendisine yöneltilen bir soru üzerine; ülkesinin ekonomik durgunluktan çıkmadan IMF’ye borç ödemeye başlamayacağını açıkladı. Yalnızca günler sonra ABD’de eğitim görmüş bir akademisyen olan yeni Ekonomi Bakanı Martin Guzman ise Şubat ayında Arjantin’i temsilen katıldığı G20 Ekonomi Bakanları toplantısında, IMF ile ilişkilerin rayına oturacağının sinyallerini verdi. Ünlü ekonomist Joseph Stiglitz’in “Arjantin’in parlak genç umudu” şeklinde olarak takdim ettiği Guzman, 22-23 Şubat’ta Suudi Arabistan’da düzenlenen toplantıda IMF yetkilileriyle görüştü. Guzman ve IMF tarafı, somut bir anlaşma takvimi ortaya koymamakla beraber Arjantin’in borçlarını ödemesi ve fonla çalışmayı sürdürmesi konusunda görüş birliğinde olduklarını açıkladı.

Bu açıklamaların, dikkatleri ekonomik açıdan 2000’lerin belki de en sorunlu döneminden geçmekte olan Arjantin’e yöneltmesine neden olmasının ardındaysa Arjantin-IMF ilişkileri özelinde iki sebep bulunuyor. İlki, IMF ile olası yeni gerilimin sinyalini veren açıklamanın, Peronist siyasetçi Kirchner’den gelmesidir. Kirchner’in siyasal hayatıyla Arjantin ekonomisinin ve ülkenin IMF ile ilişkilerinin tarihi iç içedir. Dolayısıyla 2019 sonunda Kirchnerizm’in yeniden iktidara geldiği Arjantin’de, ülkenin IMF ile ilişkilerinin geleceği, izlenecek ekonomik model ve bunun gerek iç politika gerekse Latin Amerika açısından yansımaları önümüzdeki günlerde de gündemde olmaya devam edecek. İkinciyse, ülke tarihine damga vuran ekonomik krizler döngüsüdür. Arjantin’in ekonomik sorunları, ülkenin geçtiğimiz elli yıllık süre zarfında IMF ile sürdürdüğü gelgitli ilişkinin de temelini oluşturuyor.

- Kirchnerlerin siyasal etkisi

Birkaç ay öncesine dönersek, 2019 sonunda Arjantin’de yapılan seçimlerle 2002-2015 döneminde ülkeyi yöneten sol yeniden iktidara döndü. 2015-2019 döneminde merkez sağ görüşlü Devlet Başkanı Mauricio Macri hükümeti tarafından yönetilen ülkede, ekonominin giderek bozulması ve Güney Amerika’da son yıllarda gözlenen genel eğilimin aksine solun yeniden yükselişi, dikkatleri Arjantin seçimlerine yöneltti. 2019 seçimlerinde belirleyici rolü, Macri döneminde yalnızca yüksek enflasyon ve işsizlikle değil orta sınıfın daralması ve açlık gibi sorunlarla da mücadele etmek zorunda kalan Arjantinlilerin ekonomi yönetimi alanındaki beklentileri oynadı. Macri, 2015’te iktidara geldiğinde liberal ekonomi politikaları ve IMF ile işbirliği çerçevesinde ekonomiyi iyileştireceğini vadetti. Fakat yönetimin bir yandan eski borçları öderken diğer yandan riskli bir yeniden borçlanma döngüsünü başlatan uygulamaları ekonomiyi zora soktu. Macri yönetiminin sıklıkla selefi Kirchner dönemini hedef alan açıklamaları ve Kirchner ailesi hakkında çeşitli yolsuzluk suçlamalarıyla açılan davalarsa siyasal açıdan bir kamplaşma sürecini tetikledi. Bu ortamda, ülkenin 2000’li yıllarına damga vuran ve 2015 öncesinde de yaşanan ekonomik sorunlara rağmen uyguladığı sosyal programlarla başarılar kazanmış olan Arjantin solu, seçimlerin galibi oldu. 2019’da yeniden aday olan Macri, ekonomik durumu iyileştirmek için bir başkanlık dönemine daha ihtiyaç duyduğunu söylemesine rağmen seçimleri kaybetti. Eski Devlet Başkanı Nestor Kirchner (2003-2007) döneminde kabine liderliği görevini üstlenen Alberto Fernandez, ülkenin yeni Devlet Başkanı oldu. Seçim kampanyasını adım adım birlikte yürüttüğü, Cristina Kirchner, başkan yardımcılığını ve senato başkanlığını üstlendi. Başkanlık seçiminin ilk turunda oyların yüzde 48’inden fazlasını alarak Macri karşısında zaferini ilan eden Fernandez ve Kirchner, Aralık ayında göreve başladılar.

2019 seçimi, Latin Amerika’da sol iktidarların Brezilya ve Şili’de olduğu gibi seçimler veya Bolivya’da olduğu gibi darbelerle görevden uzaklaştığı dönemde gerçekleşti. Böylelikle bölge soluna yeni bir soluk kazandıran bu başarının sürdürülebilirliği adına Arjantin’in ekonomik sorunlarını aşması daha da önemli hale geldi. Kirchner ve Fernandez’in temsil ettikleri Kirchnerizmin halk nezdindeki popülaritesi, Arjantin’de solun yeniden iktidarını sağladı. Ülkede Kirchnerizmin sembol ismi ise hiç şüphesiz Cristina Kirchner. Peronist siyasal gelenekten gelen Kirchner ve müteveffa eşi eski Devlet Başkanı Nestor Kirchner; Juan Peron ile eşleri Eva ve Isabel’in ardından Arjantin’in demokratik siyasal hayatına damga vuran ikinci önemli aile. Tıpkı Juan Peron’un ülkesinin IMF’ye katılmasına karşı çıktığı gibi Nestor Kirchner de Başkanlığı döneminde IMF’nin Arjantin’in ekonomi politikalarını yönlendirmesine karşı çıktı. 2003’te ülkesinin borçlu olduğu IMF’ye ödeme yapmama kararı aldı ve IMF’nin Arjantin’den taleplerinde geri adım atmasını sağladı. Bu tercihin ardından Nestor Kirchner, uyguladığı neoliberal çevrelerin beklentileriyle uyumlu olmayan ekonomi politikalarında başarı kazandı. 2003’ü izleyen yıllar aynı zamanda Latin Amerika ve Karayipler genelinde görülen ekonomik büyüme ve kalkınma başarısıyla uyumlu şekilde Arjantin’de yoksullukla mücadelede büyük aşama kaydedildiği ve milyonlarca kişinin alt gelir grubundan orta sınıfa geçtiği bir dönem oldu.

Nector Kirchner 2007’de ikinci kez başkanlığa aday olmazken, uzun yıllardır siyasal mücadeleyi birlikte yürüttüğü eşi Cristina Kirchner 2007-2015 döneminde iki kez üst üste devlet başkanı seçildi. Bir otobüs şoförünün kızı olarak dünyaya gelen Cristina Kirchner, hukuk eğitimini tamamladıktan sonra eşiyle birlikte siyasette yer aldı. 1990’lardan itibaren yerel ve federal düzeylerde çeşitli görevlere seçildi. Siyasal görüş olarak Peronizmi benimseyen Cristina Kirchner, Isabel Peron’dan sonra Arjantin tarihinin ikinci kadın devlet başkanı oldu. Eva Peron gibi alt gelir grubundan bir aileden gelen Kirchner onun gibi sosyal programlara ve halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yaptı. Böylelikle Kirchnerlerin siyasal etkisi, Arjantin’de Peronizme benzetilen bir Kirchnerizmin ortaya çıktığı yorumlarının yapılmasına neden oldu. Fakat Kirchnerizm de tıpkı Peronizm gibi Arjantin’de kendine takipçiler ve karşıtlar buldu. Cristina Krichner döneminde de büyümeye devam eden Arjantin, 2008 küresel finans krizinin etkileri, korumacı ekonomi modelinin ülkenin bölgesel ve küresel ticareti üzerindeki olumsuz etkileri ve ticaret açığıyla mücadele etmeye başladı. Bu süreçte Kirchner, halihazırda ekip olduğu yeni Devlet Başkanı Fernandez ve Nestor Kirchner döneminin çeşitli bürokratlarıyla yollarını ayırdı. Uygulanan popülist politikaların etkisiyle hükümetin ihtiyaç maddelerinin fiyatlarını belli düzeyde tutmak için yaptığı müdahaleler ekonomik dengeleri bozarken enflasyon yükseldi. Ülke parası 1980’lerde olduğu gibi hızla değer kaybetmeye başladı. Kirchner iki dönem başkanlık yaptığı için 2015 seçimlerinde aday olamadı fakat partisinin adayı Daniel Scioli’ye destek verdi. Ne var ki ekonomik sorunlar ve yolsuzluk iddiaları ortamında Scioli, 2015 seçimlerini kaybetti. Dört yıl sonraysa Kirchnerizm, ekonomiye dair vaatlerle iktidara gelen ve seçimlerde Scioli’yi yenen, fakat ardından daha vahim bir tablo bırakan Macri hükümetinden görevi devraldı.

- Temel siyasal tartışma halen ekonomi üzerinden yürütülüyor

Arjantin’de merkez sağ ve merkez sol arasında bu devir-teslim aynı zamanda dikkatleri ikinci bir noktaya, yani Arjantin’in yüz yıllık ekonomik krizler döngüsüne ve kamu harcamaları ile ticaret açığından kaynaklı kronik bütçe açığı sorununa çekti. Arjantin, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında gelişmiş ülkeler ve büyük ekonomiler arasında yer alıyordu. İki savaş arası dönemden itibaren gelişmekte olan ülkeler kategorisine gerileyerek böyle bir düşüşün özgün örneği oldu. 20. yüzyıl başlarında, büyüyen ekonomisi ve eğitimli göçmen nüfusuyla geleceğin Latin Amerikasının siyasal olmasa da kültürel ve ekonomik lideri olması beklenen ülke, 1929 ekonomik buhranının ardından tarım ürünleri ve hammadde ihracatına dayalı ekonomi modelinin küresel dalgalanmalar karşısındaki zayıflığı nedeniyle uğradığı ekonomik yıkımı tam anlamıyla atlatamadı. Ülke ekonomisindeki bu gerileme ve neredeyse düzenli olarak ortaya çıkan krizler, Arjantin’in ekonomik sorunlarını başlı başına bir inceleme konusu haline getirdi. Arjantin ekonomisinin sorunlarının özgünlüğünü ortaya koyan başlıca etken ise ülkenin tezatları oldu. 1930’lardan günümüze, Arjantin bir yandan hem demokratik yönetimler hem de askeri yönetim altında yinelenen ekonomik çöküşlerle mücadele ederken diğer yandan da sanayileşmeyi, bölgesel ekonomik bütünleşme girişimleri içinde önemli rol oynamayı ve insani gelişmişlik parametreleri bakımından Latin Amerika genelinde üst sıralardaki yerini korumayı başardı. G20 üyesi olan Arjantin, günümüzde 2,7 milyon kilometrekarelik yüzölçümü ve 40 milyonu aşan nüfusuyla Brezilya’nın ardından Güney Amerika’nın ikinci büyük ülkesi ve ikinci büyük ekonomisidir.

Diğer taraftan yine 1930’lardan itibaren, Latin Amerika’nın görece gelişmiş çoğu ülkesinde etkili olan ekonomi temelli siyasal çatışmalar Arjantin’i derinden sarstı. İhracata dayalı ekonomi modelinin sürdürülmesini isteyen toprak sahipleri ve hammadde ihracatçıları; ithal ikameci sanayileşme modelinin teşvik edilmesini isteyen şehirli üst ve orta sınıf ile yıllar içinde güçlenen işçi sınıfının ve alt gelir grubunun anlaşmazlıkları Arjantin’de siyasal çatışmaya yol açtı. Büyük ölçüde ekonomi yönetimi konusundaki beklenti farklılıklarından kaynaklanan siyasal istikrarsızlık, zaman zaman bu sorunların kaynağı haline geldi. Günümüzde Arjantin’deki temel siyasal tartışma halen ekonomi üzerinden yürütülüyor. Küresel ekonomiyle bütünleşmeyi öngören neoliberal politikaların destekçileri sağ partiler ve kısmen kapalı bir ekonomi modeliyle sanayileşmeyi güçlendirmek ve önceliği bölgesel ekonomik ilişkilere vermek isteyen sol partiler arasındaki çekişme, günümüzde Kirchnerizm taraftarları ve karşıtları arasındaki rekabette kendini gösteriyor.

Şilili yazar Mauricio Rojas, Arjantin’in ekonomik tarihini anlattığı Carmencita’nın Acıları kitabında, ülkenin on yıllar içinde göz alıcı yükselişlere ve derin düşüşlere sahne olan ekonomik performansı için öncelikli çözümün reçetelerden değil de güçlü bir siyasal liderlikten geçtiğini öngörmüştü. Bu liderliği, Fernandez’in bir denge çerçevesinde kurmaya çalıştığı düşünülebilir. Yeni Başkan hükümetinde; karizmatik, tecrübeli ve halk destekli Peronist Kirchner ile 1980’lerden itibaren Latin Amerika ekonomilerini yönlendiren ve neoliberal politikaların mimarları olan ABD eğitimli teknokratlara benzer profil çizen, IMF ile uzlaşmacı tutum izleyen yeni jenerasyondan Guzman’ı bir araya getirdi. Nitekim başkanlığı döneminde 2008’de kendisini görevden alan ve yıllar içinde kamuoyu önünde eleştirdiği Kirchner’le yeniden bir araya gelmeleri dahi, Arjantin’de Kirchnerizmin yeni bir vizyon peşinde olduğunu gösteriyor. Fernandez’in bu dengeleyici liderlik çabasının başarısıysa Arjantin’in ekonomik kriz döngüsünün yeni seyrini belirleyeceğe benziyor.

[Dr. Segâh Tekin Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]

Kaynak: