ANALİZ - Iraklılar ABD'nin askeri varlığına dair farklı görüşlere sahip

Vatanperverlikten biraz olsun nasibini almış her insanın yabancı güçlerin ülkesindeki varlığına karşı çıkması tabiidir; fakat ABD’nin Irak’taki askeri varlığı farklı ve karmaşık bir konu ve bu varlığın yapısı hakkında birçok soru işareti bulunuyor- ABD as
ANALİZ - Iraklılar ABD'nin askeri varlığına dair farklı görüşlere sahip

İSTANBUL (AA) -VASIK ES-SADUN- Irak’ta gündemi en çok meşgul eden konunun ABD’nin ülkedeki askeri varlığının geleceği olduğu aşikâr. Irak’taki silahlı gruplarla bazı siyasi güçlerin bu konu hakkında ne düşündüğü de herkesin malumu. Ancak burada ışık tutulması gereken önemli husus, Irak’ta toplumsal yapının farklı bileşenleri ve sıradan insanların (yani silahlı gruplar ile siyasi güçlere bağlı olmayanların) bu konuda ne düşündüğü; özellikle de Irak’ta yaşanan son protestolar, Irak halkı ile siyasi tabaka arasında, ülkeyi ilgilendiren iç ve dış meselelerde görüş ayrılıkları olduğunu ortaya koymuşken.

Vatanperverlikten biraz olsun nasibini almış her insanın yabancı güçlerin ülkesindeki varlığına karşı çıkması tabiidir; fakat ABD’nin Irak’taki askeri varlığı farklı ve karmaşık bir konu ve bu varlığın yapısı hakkında birçok soru işareti bulunuyor. ABD güçleri 2011’den sonraki süreçte bir işgal gücü mü, yoksa müttefik güç olarak mı adlandırılmalı? ABD güçlerinin Irak’tan çekilmesine yönelik talepler neden özellikle böyle bir zamanda dillendirilmeye başlandı? Bu talepler neden sadece İran’la irtibatı silahlı-siyasi çevrelerce dillendiriliyor? İran’la bağlantılı bu çevrelerin görüşleri, toplumsal yapının -özellikle de bu konuda- tüm bileşenlerini temsil ediyor mu?

- ABD güçlerinin Irak’ta halihazırdaki konumu nedir?

Pek çok Iraklı ve Irak gündemini takip eden kişi, Amerikan güçlerinin Irak’ta şu anki konumunu tanımlamakta zorlanıyor. Nitekim ABD’nin bu ülkedeki askeri varlığı farklı ve çelişkili aşamalardan geçti. Nisan 2003’teki ABD-İngiltere işgalinden sonra, Irak’taki ABD güçlerini tanımlamak kolaydı: Bunlar çok net bir şekilde “işgal kuvvetleriydi”. Hatta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 22 Mayıs 2003’te oy birliğiyle aldığı 1483 sayılı karar da Irak’taki Amerikan ve İngiliz kuvvetlerini “işgalci kuvvet” olarak nitelendirdi. Ekim 2008’de Irak ve ABD hükümetleri, 2011 yılı sonunda Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesini öngören bir güvenlik işbirliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma ayrıca, Irak askerlerini eğitmek ve lojistik destek sağlamak amacıyla, sınırlı sayıda Amerikan askerinin sınırlı sayıdaki askeri üste tutulmasına olanak veriyordu.

Her iki taraf da bu anlaşmanın maddelerini yerine getirdi ve Amerikan askerleri 2011 sonunda Irak’tan resmen çekildi. Terör örgütü DEAŞ’ın zuhur etmesi ve 2014 Haziran ayında Irak’ın pek çok kentini kontrol altına almasından sonra, Irak hükümeti -2008’de imzalanan güvenlik işbirliği anlaşması uyarınca- ABD’den söz konusu örgütle mücadelede kendisine yardım etmesini ve yaptığı askeri yardımları artırmasını istedi. Eylül 2014’te ABD liderliğinde 82 ülkenin katılımıyla DEAŞ’la mücadele için uluslararası bir koalisyon kuruldu. DEAŞ’a karşı yürütülen savaş, Irak’taki Amerikan askerlerinin ve doğal olarak askeri üslerinin sayısının artırılmasını beraberinde getirdi. 2017’de DEAŞ’a karşı verilen savaşın sonuna gelindiğinde, Irak’taki 9 askeri üsteki Amerikan askerlerinin sayısı 5 bini aşmış durumdaydı.

Irak’taki Amerikan kuvvetleri, DEAŞ’a karşı savaş sürerken, İran bağlantılı silahlı-siyasi çevrelerle hiçbir sorun yaşamadı. Ancak ABD’nin Mayıs 2018’de İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan çekilme kararı almasından ve bu ülkeye yönelik yaptırımların dozunu artırmasından sonra, ABD ile İran karşı karşıya geldi ve görünen o ki Irak bu karşılaşmanın yaşandığı başlıca sahne oldu. İran’a yakın Iraklı siyasi çevreler, ülkedeki ABD askeri varlığına karşı kullandığı dili sertleştirmeye, İran’la bağlantılı silahlı gruplar ise Amerikan askerlerini vurma tehdidinde bulunmaya başladı. Karşılıklı bu kutuplaşma, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin 3 Ocak 2020’de Bağdat havalimanı yakınında öldürülmesiyle zirveye yükseldi. Bu olaydan iki gün sonra Irak Meclisi olağanüstü bir oturumla Amerikan askerlerinin ülkeden çıkarılması için müzakerelere başlanması yönünde bir karar aldı. Bu oturuma Şii milletvekillerinin çoğunluğu ve az sayıda Sünni Arap milletvekili katılırken Kürt milletvekillerinin çoğu katılmadı. Öte yandan Süleymani’nin öldürülmesinden sonra, İran yanlısı grupların ABD güçlerinin bulunduğu askeri üslere yönelik saldırıları artış gösterdi ve silahlı-siyasi çevreler Amerikan güçlerini “işgalci kuvvet” olarak tanımlamaya başladı.

- Irak kamuoyu ABD askeri varlığına nasıl bakıyor?

Halihazırda, Irak’taki Amerikan askerlerinin çekilmesi yönündeki kampanyanın medya ve siyaset ayağını, 2018 seçimlerinden sonra Irak siyaset sahnesinde boy gösteren Şii siyasi güçler, yani Fetih Koalisyonu-Haşdi Şabi ve Sairun Koalisyonu yönetiyor. Bu güçler, siyasi kanatları olan silahlı gruplardan ya da silahlı kanatları olan siyasi partilerden oluşuyor ve hepsi de İran’a ve onun eğilimlerine yakın. Ama soru şu: Fetih ve Sairun koalisyonları Irak’taki Şii nüfusun tamamını temsil ediyor mu? Tabii ki hayır. Bu güçlerin Irak’taki Şii çevrelerde iki tür taraftarı var. Bunlardan ilki, örgütsel ve ideolojik olarak bu güçlere bağlı olanlar; ikincisi ise şahsi menfaat elde etmek için bu güçlerin eğilimlerini destekleyen pragmatistler. Bu güçlerin yandaşları Irak halkının büyük kesimini oluşturmuyor. Irak’ın Şii yoğunluklu orta ve güney kesimindeki illerde yapılan son seçimlere “gerçek” katılım oranının yüzde 20’yi aşmaması bunun bir delili. Diğer delil ise protestolara çok sayıda Şiinin katılmış olması. Üstelik bu protestoların daha çok ülkenin orta ve güney kesimlerinde yoğunluk kazandığı ve dillendirilen taleplerin de “İran yanlısı silahlı-siyasi güçlerin Irak siyaset sahnesinden uzaklaştırılması” olduğu biliniyor. Fakat bu güçler, silah gücü ve İran’dan aldıkları destekle, halen Irak’taki Şii çevrelerde etkinliğini ve nüfuzunu devam ettiriyor.

Fetih ve Sairun koalisyonları dışındaki Şiiler, Irak’taki Amerikan askerleri konusunda farklı düşünüyor. Onlar bu konunun Irak’ın güvenliği, egemenliği ve geleceğiyle alakalı stratejik bir mesele olduğunu ve bu konuyla ilgili kararın, İran’ın çıkarları ve eğilimleri çerçevesinde değil, kapsamlı bir ulusal konsensüs içinde alınması gerektiğini, İran’la bağlantılı silahlı-siyasi güçlerin bu meselede tek başına karar almaması gerektiğini düşünüyor. Irak Şiilerinin çoğu, İran ajandasına hizmet etmek için Irak’ın ekonomisinin ve güvenliğinin tehlikeye atılmaması gerektiğine, Irak emniyet güçlerinin halen terör tehdidi karşısında Amerikan askerlerinin desteğine ihtiyaç duyduğuna ve Irak silahlı kuvvetlerinin İran tarafından desteklenen silahlı-siyasi güçlerin baskısı sonucunda ABD askerlerinin çekilmesini desteklemeye başladığına inanıyor. ABD Başkanı Donald Trump da daha önce Amerikan askerlerinin çekilmeye zorlanması halinde “Irak’ı İran’a uygulanan ekonomik yaptırımlardan daha kötüsünün beklediği” yönünde tehditte bulunmuştu.

Sünni Arapların bu konudaki tavrıysa tarihi paradokslardan birini oluşturuyor. Zira Sünni Araplar, 2003-2011 döneminde Irak’ta ABD askeri varlığına en fazla karşı çıkan toplumsal kesimdi ve Sünnilerin yaşadığı kentler ABD askerlerini hedef alan silahlı saldırıların en fazla yaşandığı yerler olmuştu. Halen Irak hapishanelerinde ABD askerlerine düzenlenen saldırılara iştirakle suçlanan yüzlerce Sünni Arap bulunuyor. Oysa şimdi -Fetih Koalisyonu’yla ittifak halindeki Sünni siyasi partiler dışındaki- Sünni Arapların çoğu, birkaç sebepten ötürü Amerikan askerlerinin şu an çekilmesinden hoşnut değil. Siyasi tabaka dışındaki Sünni Arapların -Fetih ve Sairun koalisyonu dışındaki- Şii Iraklılar gibi kaygıları, şüpheleri ve eleştirileri var. Üstelik Sünni Araplar ABD askerlerinin şimdi çekilmesinin, kendilerini ve yaşadıkları bölgeleri DEAŞ ve İran destekli milis güçlerin tehdidine açık hale getireceğine inanıyor.

Kürtlerin bu konudaki tavrı ise Kürt siyasi partilerinin tavrıyla tamamen aynı. Onlar halihazırda ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesine karşı çıkıyor. Kürtlerin bu tavrı bir dizi faktörden kaynaklanıyor. Kürtleri bu tavrı almaya iten faktörlerin, hem Fetih-Sairun koalisyonları dışındaki Şiilerin çekince ve eleştirilerini hem de Sünni Arapların DEAŞ ve milis güçlere dönük korkularını bir arada barındırdığını söyleyebiliriz.

Irak’taki Türkmenler ise bu konuda kendi içinde en fazla bölünme yaşayan kesim. Türkmenlerden bazılarının Şii, bazılarının Sünni olduğu biliniyor. Şii Türkmenler de iki kısma ayrılmış durumda. Bunlardan biri İran destekli silahlı-siyasi güçlere örgütsel veya ideolojik olarak bağlı ve bunlar ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi fikrini büyük bir coşkuyla destekliyor. Diğer Şii Türkmen grup ise İran’la bağlantısı olmayanları temsil ediyor. Bunlar da Şii Iraklıların konuyla ilgili taşıdığı kaygı ve eleştirileri taşıyorlar. Sünni Türkmenler de bu konuda iki kısma ayrılıyor. Bir kısmı Sünni Araplar ve Kürtler gibi, ABD askerlerinin çekilmesinin doğuracağı sonuçların kaygısını taşıyor, diğer kısmı ise çekilmenin -Irak’ın kuzey bölgelerini de kapsaması durumunda- Türkmenlerin lehine olabileceğini düşünüyor. Zira onlara göre ABD askerlerinin çekilmesi, Türkmenlerin varlığını ve Irak’ta sahip oldukları hakları hedef almak için ABD’den güç alan bazı Kürt çevrelerinin zayıf düşmesi anlamına geliyor.

Sonuç olarak, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi talebi, uluslararası kanun ve normların garanti altına aldığı meşru bir hak ve şüphesiz ki Irak’ın her türlü yabancı güçlerden ve dış müdahalelerden (ABD-İran) temizlenmesi stratejik bir kazanç sayılır. Ancak bu hak, Irak halkının siyasi ve toplumsal tüm oluşumları arasında kurulacak bir diyalog ve mutabakatla, ABD tarafıyla yürütülecek müzakereler sonrasında uygulanmalıdır. Tüm bu adımlar da Irak halkının menfaati, güvenlik ve istikrarının gereklilikleri göz önüne alınarak atılmalıdır. Ancak şu an ABD askerlerinin çekilmesi konusunda Irak’ta sonuçları kestirilemeyen bir siyasi kaos hâkim. Malum silahlı-siyasi güçler, tüm Irak halkının bugününü ve geleceğini ilgilendiren bir konuda, tehlikeli kararlar alma konusunda tek başına hareket ediyor. Bunu yaparken de siyasi ortaklarıyla istişare etmeksizin, sadece olaylarla ilgili kendi düşüncelerine ve dışarıdan aldığı direktif ve desteğe bağlı kalıyor.

[Vasık es-Sadun Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ORSAM) Irak Çalışmaları Uzmanı olarak görev yapmaktadır]

Mütercim: Gülşen Topçu

Kaynak: