ANALİZ - İsrail’deki hükümet krizinde ultra-ortodoks Yahudilerin Rolü

İsrail'de hükümet kurma sürecinde yaşanan tıkanmanın nedenlerinden temel nedenlerinden biri, ultra-ortodoks Yahudilerin modern hayata eklemlenmesinde karşılaşılan problemlerin İsrail iç siyasetine etkisi- Uzun yıllardır koalisyonlara dahil olan ultra-orto
ANALİZ - İsrail’deki hükümet krizinde ultra-ortodoks Yahudilerin Rolü

İSTANBUL (AA) -EMRE KARACA- Dinamik ve çeşitli sosyal sınıflardan oluşan bir yapıya sahip olan, fakat bu heterojen yapısı uluslararası kamuoyunda göz ardı edilen İsrail'de, hükümet kurma krizi bir yıl içinde yapılacak üçüncü seçim kararıyla ertelenmiş oldu. 2019’un Nisan ve Eylül aylarında yapılan iki seçimde, toplam 120 vekil kapasitesine sahip İsrail Meclisinde (Knesset) hiçbir ittifakın hükümet kurmak için gereken salt çoğunluğa (asgari 61) ulaşamamasının ardından gözler 2 Mart’ta yapılacak yeni seçime çevrildi. Bu durum, ülkedeki toplumsal yapının siyaset üzerindeki etkisinin incelenmesini değerli kılıyor.

Uygulanan yüzde 3,25'lik seçim barajı sebebiyle pek çok farklı politik görüşün mecliste temsil imkânı bulduğu ülkede, birbirine karşı hasmane duygular besleyen birçok taraf, aynı meclis çatısı altında bulunuyor. Köklü bir seçim tecrübesine sahip İsrail’de, her seçim sonrası benzer ideolojik görüşlere sahip aktörler hükümet kurmak için elzem olan iş birliği ve uzlaşma imkanını arıyor. Ancak, son koalisyon görüşmelerinde de görüldüğü üzere kâğıt üzerinde birbirine yakın ideolojik zemine sahip olduğu düşünülebilecek partiler bile ihtilafa düşebiliyor. Hükümet kurma sürecinde yaşanan bu tıkanmanın nedenlerinden biri ise, ultra-ortodoks Yahudilerin modern hayata eklemlenmesinde karşılaşılan problemlerin İsrail iç siyasetine etkisi.

- Aynı nehirde iki kez yıkanmak: İki seçim, iki çıkmaz

2019 Nisan seçimi sonrası yaşanan koalisyon çıkmazındaki en önemli faktörlerden biri, hükümeti kurmakla görevlendirilen İsrail’in geçici Başbakanı ve Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu ile İsrail Evimiz Partisi lideri ve eski Savunma Bakanı Avigdor Liberman arasında yaşanan ihtilaftı. Seküler-milliyetçi bir seçmen kitlesine sahip Liberman, "ultra-ortodoks Yahudilerin zorunlu olarak askere alınmasına dair yasanın meclisten geçirilmesini" ön şart olarak öne sürerek Netanyahu hükümetine katılmayacağını açıklamıştı. Öte yandan, hükümeti kurabilmek için ultra-ortodoks Yahudi tabanına sahip partilerin oylarına ihtiyacı olan Netanyahu ise “Yeşiva (Yahudi din okulu) öğrencilerinin askerlikten muaf tutulması” politikasından geri adım atmamıştı. Sonuç olarak vekil sayısında 60'ta kalarak koalisyon kuramayan Netanyahu, bunu Liberman’ın inatçı tutumuna bağlamış ve onu sağ blokla konsensüs sağlamamakla suçlamıştı.

Liberman’ı uzlaşmaz tavrıyla solun ekmeğine yağ sürmekle itham eden Netanyahu, Liberman’ı artık sol bloğun bir parçası olmakla ve onu ülkeyi gereksiz yeni bir seçime sürüklemekle suçlamıştı. Liberman ise kendilerinin ideolojik olarak sağ kanat hükümetinin bir parçası olduklarını ve köktendinci bir hükümetin parçası olmayacaklarını vurgulamıştı. Buna karşılık, ultra-ortadoks olarak tanımlanabilecek politik partiler; Birleşik Tevrat Yahudiliği partisi lideri Yaakov Litzman ve Şas’ın lideri Aryeh Deri de Liberman’ın tutumunu ultra-ortodoks toplumuna saygısızlık olarak nitelemiş ve Başbakan Netanyahu’ya destek çıkmıştı.

Nisanda yaşanan açmaz eylül ayındaki seçimde de aşılamadı ve taraflar pozisyonlarını değiştirmedi. Merkez-liberal blokta yer alan ve eylül seçiminde 33 vekille en yüksek rakama ulaşan Mavi-Beyaz (Kahol Lavan) ittifakının lideri Benny Gantz da her iki seçimin ardından hükümeti kuracak sayıya ulaşamadı. Gantz’ın liderliğindeki Mavi-Beyaz ittifakı, eylüldeki seçimin ardından, koalisyon için, Netanyahu’nun olduğu bir hükümette yer almayacaklarını söylemiş ve kapıyı kapatmıştı. Öyle ki, son olarak ortaya atılan farklı politik kutupların oluşturacağı bir “Milli Mutabakat Hükümeti” formülü de tarafların rezervleri nedeniyle uygulamaya konulamadı.

Bu tartışma her ne kadar güncel bir problem olarak kabul edilecek olsa da İsrail iç siyasetindeki temel ayrışmanın ve ülkenin üzerine inşa edildiği temel doktrin olan siyonizm kavramının toplumsal anlamda farklı algılanmasının doğal bir sonucu olarak görülebilir. İsrail toplumunda önemli bir gerilim noktası olan farklı siyonizm yorumları ve siyonizm kavramına atfedilen anlamlar, İsrail siyasetinde de bir fay hattını oluşturuyor. Seküler kanat siyonizme devletin kurucu doktrini olarak ulusal bir anlam atfederken toplumun bir başka kesimini oluşturan ultra-ortodoks Yahudiler siyonizm kavramına mesafeli duruyor.

- Ultra-ortodoksların siyasete tesiri

İsrail’de sağ kanat arasında yaşanan bu kilitlenmeyi daha iyi anlayabilmek için ülkede sağ şemsiye altındaki tarafların farklı ideolojik pozisyonlarının anlaşılması gerekiyor. Ülkede “İsrail Devleti” kavramını topyekûn reddeden anti-siyonist bir kesim olduğu gibi devleti reddetmeyerek oy kullanan ama belli imtiyazlarla sistem içinde kalmayı sürdüren anti-siyonist ultra-ortodoks Yahudi (Haredi) kesim de mevcut. İsrail içindeki, modern dünyayı reddeden yaşam tarzlarıyla adeta paralel bir toplum gibi yaşayan Harediler, İsrail’in seçim sisteminin doğal getirisi olan koalisyon kurma zorunluluğundan da faydalanarak yıllardır yer aldıkları hükümetlerin kendilerine sunduğu fırsatlardan yararlanmayı bildiler. Harediler, toplam nüfus üzerindeki oranlarına kıyasla, seçim sisteminin verdiği fırsatla ülke gündemini belirleme konusunda oldukça nüfuzlu olabiliyor. Bu kesimin meclisteki temsilcileri olan Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas partileri, son seçimin ardından 8’er vekil çıkararak meclisteki kilit işlevlerini muhafaza ettiler. Bu partilerden Birleşik Tevrat Yahudiliği, Aşkenaz (Doğu Avrupa’dan ülkeye gelen Yahudiler) ultra-ortodoksların temsilcisi olarak nitelenebilir. Şas ise 1984 yılında, dönemin ultra-ortodoks “Agudat Israel” partisi içinden, (İspanya’dan ve doğu ülkelerinden gelen Yahudiler) Seferadların temsiliyet eksikliği olduğunu öne sürüp ayrılan kesimi tarafından kuruldu. Bu iki parti, ülkenin kurulduğu günden bu yana devam eden rekabet alanı olan Aşkenazi ve Seferad çekişmesinin Haredi nüfus içindeki yansıması olarak görülebilir. Ayrıca, İsrail’de siyasi sisteme entegre olan Harediler dışında Neturei Karta gibi devletin oluşumuna bile karşı olan radikal gruplar da var.

- Seküler (Hiloni) - ultra-ortodoks Yahudi geriliminin serencamı

Bilindiği gibi son seçimde de ön plana çıkan temel ihtilaflar, seküler-dindar kesim arasındaki gerilimlerden kaynaklandı. 1948 yılında devletin kurucusu olarak kabul edilen David Ben-Gurion ile o dönem ülkede yer alan birkaç bin Haredinin temsilcisi olan hahamların yaptığı uzlaşma sonucunda yaklaşık 400 genç Haredi, Yeşiva okullarına gidebilmeleri için askerlikten muaf tutulmuşlardı. Aynı zamanda iki taraf arasında (Yahudilerin cuma günbatımından itibaren cumartesi akşamına kadar olan sürede iş yapılmasını yasaklayan kutsal günü olan) Şabat’ta otobüs ve tren seferlerinin yapılmaması konusunda da bir mutabakata varılmıştı.

Liberman’ın seçmen tabanını oluşturan seküler-milliyetçiler de dahil olmak üzere belirli bir kitle de, Haredi nüfusun devletin imkanlarından faydalanmalarına rağmen vatandaşlık görevlerini yerine getirmediklerini algısına sahip. Seküler kitle, ultra-ortodoks nüfusun, bağışlar ve devlet olanaklarından faydalandığını ve yüksek oranda işsizlik oranına sahip olduğunu, buna karşılık sosyal yükü yeterince paylaşmadıklarını iddia ediyor. Bu algıyı yöneten Liberman, kararlı duruşundan taviz vermemiş ve ödülünü de eylül ayındaki seçimde vekil sayısını 5’den 8’e yükselterek almıştı.

Uzun yıllardır koalisyonlara dahil olan ultra-ortodoks partiler, dış politika gibi konularda inisiyatif almazken, kendi yaşayış biçimlerini muhafaza edecek alanlarda etkin oluyorlar. Bu partiler sistem içinde kalarak kürtaj, evlilik, boşanma, yiyecek sektöründeki düzenlemeler, Şabat kurallarına uyulması, dini eğitim sistemindeki uygulamalar ve askerlik gibi konularda karar mekanizmasına dahil olma imkânı buluyor. Öyle ki Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinden Yitzhak Pindrus’a göre, Haredilerin politik arenada aktif olmaları modern yaşamın günahlarından uzak duracak kazanımları elde etmeleri için elzem. Pindrus’un, geleneksel Haredi toplumu ve seküler siyonist anlayış arasındaki mücadeleye dikkat çekmesi, ülkede yaşayan yaklaşık 1 milyon ultra-ortodoks Yahudinin ülke gündemindeki tartışmalara nasıl baktıkları hakkında barometre olarak gösterilebilir.

Askerlik görevinin, kendilerinin Yeşiva’daki dini öğrenimlerini aksatacağını iddia eden Harediler, kendi çalışmalarının toplumsal bir görev olduğu düşüncesini taşıyorlar. Haredi bir hahamın özeleştiri mahiyetinde vurguladığı gibi “seküler anneler askerdeki çocukları nedeniyle uykusuz geceler geçirirken, ultra-ortodoks annelerin çocuklarıyla aynı masada akşam yemeği yeme imkanlarının olması” toplumdaki derin bir çatlağa işaret ediyor.

Şabat günü uygulamaları da bir diğer tartışma olarak iç siyasette konu başlığı olmayı sürdürüyor. Harediler, katı bir şekilde, Şabat’ta gerekli dini emirlerin yerine getirilmesini istiyor. Öyle ki, Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinin lideri Yaakov Litzman, 2017’de Şabat gününde iş makinelerinin çalışmasının dini değerlerine ve İsrail’in dini kimliğine saygısızlık olduğunu kaydederek bakanlıktan istifa etmişti. Öte yandan, bu toplumsal ihtilafın son yansımalarından biri de seküler bir yönetime sahip olan Tel Aviv belediyesinin, yakın zamanda, Şabat günü toplu ulaşım için ücretsiz ek seferler düzenleme kararı alması da tartışmalara yol açtı. Son dönemde cazip bir turizm noktası olan ve seküler bir anlayışla yönetilen Tel Aviv’de Belediye Başkanı Ron Huldai hafta sonu yolculuk yapabilmenin de temel bir hak olduğunu kaydetmişti. Daha önce 2018 yılında Tel Aviv’de, Şabat günü devam eden inşaat çalışmaları nedeniyle organize protesto gösterileri düzenleyen ultra-ortodoks topluluğun bu seferki genel sessiz tavrı ise politik arenadaki kırılgan atmosfere bağlanıyor.

- Yeni seçimde düğüm çözülür mü?

İsrail’deki iki seçimin ardından oluşan tablonun ipuçları 2018 Temmuz’da yapılan Yahudi Ulus Devlet Yasa tasarısı zamanında oluşan meclis aritmetiğinde de görülmüştü. Yasa, İsrail devletinin kimliğinin tespiti üzerine yapılan bir girişimdi ve oldukça sert tartışmalara yol açmıştı. Bir yanda İsrail’in Yahudi kimlikli bir devlet olduğunun adını koymak isteyenler, diğer yanda ise bu kimliğe vurgu yapmaya mesafeli olan iki blok arasında İsrail siyasetinin geleceğine de projeksiyon tutan bir tablo oluşmuştu. 62’ye karşılık 55 oyla kabul edilen bu yasanın kabulü esnasında ortaya çıkan tartışmalar ve yasaya destek veren ve karşı çıkan vekiller arasındaki oy farkının azlığı bile meclisteki uzlaşının ne kadar hassas dengeler üzerinden kurulduğunu gözler önüne sermişti. Ultra-ortodokslar, kabul edilen yasanın dini bir anlayıştan çok ulusal bir bilinçle hazırlandığını söylemiş, ancak çok da sıcak bakmadıkları yasa teklifine, kazanımlarına odaklanarak lehte oy vermişlerdi.

İsrail’de mart ayında yapılacak yeni seçimde de seküler ve ultra-ortodoks kutupların arasındaki ihtilafların çözülebilmesi kolay görünmüyor. Tatbik edilmek istenen iki farklı yaşam tarzı pratiklerinin doğurduğu ikilem, köklü bir gerilim olarak ortaya çıkıyor. Yeşiva öğrencilerinin askerlikten muafiyetleri yıllardır süren bir uygulama ve Haredi kesim için vazgeçilmez bir imtiyaz hükmünde. Diğer yandan İsrail toplumunda da (Tel Aviv örneğinde görüldüğü üzere) siyasetin seküler kanadından gelen tabu yıkıcı hamleler toplumdaki ihtilafı alevlendiriyor. Siyasi partilerin temel hedefinin salt çoğunluğa ulaşarak en kısa sürede hükümet krizini sona erdirmek olduğu İsrail’de, gün yüzüne çıkan bu toplumsal fay hatlarındaki hareketliliğin devam edeceği ve seçimler üstü bir şekilde ülke gündemindeki mevcudiyetini koruyacağı öngörülebilir.

Kaynak: