Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal ARTIK HERKES ÖNEMLİ!

ARTIK HERKES ÖNEMLİ!

Her şeyden önce bir durum tespiti yapalım ki, bundan sonra ortaya koyduğumuz tüm görüşler, açıklamalar bir anlam ifade etsin, yapılan yorumlar sağlam bir tabanda anlam kazansın. Çünkü tüm ülkelerin ekonomileri her an değişiklik gösterebiliyor, birbirlerinden etkilenebiliyor, durgunluk, canlanma sürecine girebiliyorlar. Önemli olan ekonomilerin, karşılaştıkları iktisadi hastalıklar karşısında (enflasyon, deflasyon, resesyon, stagnasyon, stagflasyon, slumpflasyon, işsizlik, dış ticaret açığı, cari açık, iktisadi büyüyememe, iktisadi kalkınamama, istikrarsız büyüme, istikrarsız kalkınma, kayıt dışı ekonominin artışı, verginin adaletsiz dağılımı, imalat sanayinin zayıflığı, mali sektörün güçsüzlüğü, doğrudan yerli ve yabancı yatırımların düşüklüğü, iç ve dış borçlanmanın fazlalığı vb.) sahip oldukları beşeri ve fiziki sermaye niteliğinin düzeyiyle doğru orantılı bir şekilde mücadele edip üstesinden gelmesidir. Değilse ülkelerin ekonomilerinden sorumlu yetkililerin açıklamaları, dikkat edilirse duruma göre, esnek, her anlama çekilebilecek türden oynak ifadelerden oluşuyor. Bu nedenle yerel ve küresel bazda ister gelişmiş, ister gelişmekte isterse de gelişmemiş olsun her ülkenin, içinde bulunduğumuz dünya gezegeninde ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel ve etnik sorunlarla bir şekilde karşılaşmaktan kaçışının olamayacağına göre olması gereken, her ülkenin üretip, ürettiğini küresel arenada satabilecek düzeye gelmesidir. Bunu başarmanın yegane yolu, her ülkenin halkıyla barış, amaç ve ülkü birliğini sağladıktan sonra, gelişme ve kalkınma programını kendi toplumsal yapısına uygun olarak uyarlamasından geçer. Ancak o zaman bu amaç birlikteliğini ve gelişim süreci şartlarını kendi bünyeleriyle uygun hale getiren ülkeler, her türlü toplumsal sorunlara karşı daha güçlü duruma gelerek, ciddi boyutta bir bedel ödemeden iktisadi ve sosyal krizlerin üstesinden gelmeyi başarabilirler.     

Yunanistan yine tüm ekonomi ağırlıklı yazıların, yorumların baş konusu olma özelliğini haftalardır devam ettiriyor. Belki biraz ağır olacak ama, Yunan halkı bunu fazlasıyla hak ediyor. Günahı sevabıyla Avrupa Birliği şemsiyesi altında, Birliğin sahip olduğu iktisadi, siyasi ve kültürel gücün genel çıkarlarından hiç bir artık değer sağlamadan faydalanan Yunanistan’ın, yıllardır yaşadığı yalancı baharın, bedelini ödemediği bir yaşam kalitesinin, sürdürdüğü yalancı zenginliğinin bir sonu olması gerekirdi ve beklenen de oldu. Çünkü değil Yunanistan hiç bir ülkenin reel ekonomisi gelişmeden, yüksek teknolojiye sahip, nitelikli, kaliteli mal ve hizmet üretmeyip satmadan, en genel ifadeyle çalışmadan sadece ticaretle, finans ve hizmet sektörüyle zengin ve refah içinde yaşaması mümkün değildir. Şimdi Yunanistan bu gerçekle yüzleşiyor.

Yunanistan’ın kreditörlerle uzun süren pazarlık maratonu, Merkel’in istediğine yakın bir şekilde sonlandı. Tsipras, her ne kadar Yunan halkının desteğini referandumla arkasına alsa da acı reçeteyi kullanmaktan ülkesini kurtaramadı. Tsipras, kamu varlıklarının satılması, özelleştirme, emeklilerin maaşlarının azaltılması, katma değer vergisinin artırılması gibi konularda ağır teminatlar ve sözler vererek ülkesine kısa bir süreliğine de olsa nefes aldırdı. Yunanistan için asıl mücadele şimdi başlıyor. Çünkü hem verilen teminatları yerine getirecek hem de ekonomide artı değer oluşturarak geçmişin olumsuz yaralarını sarmak zorunda. Değilse Yunanistan anlaşma şartlarını kabul ederek vermiş olduğu sözlerle, sadece şimdilik kendini EURO alanından atılmaktan kurtararak zaman kazandı. Avrupa Birliği ise, Yunanistan ile başlayacak bir ekonomik krizin arkasından İspanya, Portekiz gibi ekonomileri sağlam temellere dayanmayan ülkelerin benzer sonla karşılaşarak AB’nin dağılmasına yol açabilecek sürecin başlaması ve başta ABD olmak üzere Japonya, Rusya ve Çin’e karşı bölgesel güç olma niteliğini kaybetme endişesi nedeniyle Euro alanından çıkmamasını sağlamak için tüm imkanlarını zorladı. Eğer AB gerçekten Yunanistan’ın AB’den çıkmasını isteseydi Euro alanından atar, DRAHMİ’ye mahkum eder ve pazarlıkları da kısa keserdi.  

Çalışmadan, üretmeden, terlemeden başka ülkelerin halklarının çalışarak elde ettikleri gelirleri kullanarak zevk ve sefa içinde sonsuza kadar yaşanamaz. Bu gerçeği ortaya koyduğu için, diğer ülkelerin Yunanistan’ın başına gelenlerden çıkaracağı çok dersler var. Ülkelerin gerekli mesajları alıp, bundan sonra iktisadi adımları ona göre atmaları, öncelikle ülkelerin kendi çıkarlarına olmasının yanı sıra, tüm bölge ülkelerini de etkileyebileceğinden küresel ekonominin de çıkarına. Büyük bir köy olarak kabaca tasvir ettiğimiz günümüz dünyasında her koyun kendi bacağından asılmıyor artık. Kasadaki çürük bir elmanın tüm kasayı çürüttüğü gibi, bir ülke ekonomisinin yanlış yönetilmesinin zararını eninde sonunda tüm ekonomiler bir şekilde çekmek zorunda kalıyor.

 

 

Soru: Ekonomiler için deflasyon mu yoksa enflasyon mu daha tehlikeli? Neden?...

 

Sözün Gözü: Şerefli kişi, ağzından çıkan sözün esiri olandır.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi