Asistanının gözünden Ara Güler

Deklanşörüyle zamanı durduran, Türkiye'nin dünya çapında en ünlü fotomuhabiri Ara Güler, duayen olmasının dışında, nevi şahsına münhasır kişiliğiyle kendisini yakından tanıyan sevenlerince unutulamıyor - Ara Güler'e yaklaşık 20 yıl asistanlık yapan Fatih
Asistanının gözünden Ara Güler

İSTANBUL (AA) - ÇİĞDEM ALYANAK - Türkiye'nin görsel belleğine çok önemli fotoğraflar kaydeden duayen fotomuhabiri Ara Güler'in vefatının ardından yokluğunu en çok hissedenlerin başında hiç kuşkusuz 20 yıla yakın asistanlığını yapan Fatih Aslan geliyor. Aslan, bir arkadaş, bir ağabey, bir baba gibi gördüğü Ara Güler ile birlikte geçirdiği zamanları unutamıyor.

Çok sayıda fotoğraf sanatçısına ilham kaynağı olan ve 17 Ekim 2018'de 90 yaşında hayatını kaybeden Güler, anı yakalamak için dünyayı gezdi. Kendisini her zaman fotoğraf sanatçısı değil, fotomuhabiri olarak kabul eden Ara Güler, fotoğrafla ilgili düşüncesini ise "Sanat olmasına gerek yoktur fotoğrafın. Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zaptediyorsun. Bir makinayla tarihi durduruyorsun." cümleleriyle ifade etti.

Afrodisyas Antik Kenti'nin keşfedilmesini sağlaması, Nemrut Dağı'nı dünyaya tanıtması ve Nuh'un Gemisi'ni ilk kez görüntülemesi, Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük fotomuhabiri olmasının en güzel belgelerinden sadece bir kaçıydı.

Hayata vizörden bakan ustanın 20 yıla yakın bir süre asistanlığını yapan Fatih Aslan, onunla olan yolculuğunu AA muhabirine anlattı.

- "Hem fotoğraf çekerdi hem anlatırdı"

Soru: Kendi alanında bir marka olmuş dünyaca ünlü duayen Ara Güler'e 20 yıla yakın bir süre asistanlık yaptınız. Onunla çalışmak size neler kattı?

Cevap: Ara Güler ile 1999 yılında tanıştım, yaklaşık 20 yıl oldu. Onunla tanışana kadar normal bir vatandaş gibi fotoğrafı sadece insanın düğünlerde çektirdiği fotoğraf olarak bilirdim. Ben Ara Bey'i o zamanlar tanımazdım fakat birlikte çalışmaya başladığım zaman Ara Güler'in ne kadar mühim bir insan olduğunu anladım. Ondan ışığa bakmayı, estetik duygusunu öğrendim. Çalışırken o kadar heyecanla çalışır ki kafasında dönen bir sineğe dahi tahammül edemezdi. Çok yakınına kimseyi sokmazdı, 'Uzaktan takip et, git başka yeri çek.' derdi. Magnum fotoğrafçıları da böyledir. Kimse kimseye ne çektiğini söylemez. Kendisi zaman zaman İstanbul sokaklarına çıkar, fotoğraflar çekerdi. Beni de o zaman yanında asistan olarak götürürdü, onun çantasını taşırdım. Aynı zamanda İstanbul'un o eski tarihini anlatırdı. Hem fotoğraf çekerdi, hem anlatırdı.

1950'li yıllarda çektiği Eminönü, Haliç, Perşembe Pazarı civarları... Oralarda adeta yeni yeni kadrajlar, yeni yeni fotoğraflar keşfetmeye başlamıştı. Ben kendisine bir gün bu soruyu sordum; 'Ne olacak bu fotoğraflar, neden çekiyorsunuz?' diye. Çünkü ben o zamanlar bilmiyordum Ara Güler'in niye bunları çektiğini. O da güldü sadece ve hiçbir cevap vermedi. Yıllar geçtikçe insan anlıyor ne kadar önemli olduğunu o fotoğrafların.

- "Ara Güler fotoğrafa bir mana veriyor"

Soru: Büyük bir bölümü eski İstanbul'un en güzel belgeleri olan Ara Güler fotoğraflarının önemi nedir?

Cevap: Aslında Ara Güler bize, Türk halkına, İstanbul'un geçmişini ve geleceğini hatırlatıyor. Fotoğraflarına baktığınız zaman o tadı, o hikayeyi hissedebilirsiniz. Çektiği fotoğrafların içindeki o insanlar da aslında bize bir şeyler anlatıyor. Çünkü Ara Güler fotoğraf çektiği zaman, o fotoğrafa bir mana, bir hayat veriyor. O insanın yaşantısını, o insanın derdini, tasasını, sevincini, mutluluğunu her şeyini veriyor o fotoğrafa.

Ara Güler'i bu kadar değerli kılan asıl önemli şey derin bir kültüre sahip olması. Bu işin adeta mutfağından gelen bir insan. Ara Güler Sait Faik, Melih Cevdet, Orhan Kemal gibi o dönemin kültürlü insanları arasında yetişmiştir. Küçük yaşlarda babası onu çalışması için Muhsin Ertuğrul'un yanına vermiştir. Bu insanlarla aynı zamanda dost olmuştur, onların fotoğraflarını çekmiştir, onların hikayelerini, dertlerini dinlemiştir.

- "Onu kaybetmenin üzüntüsünü hala yaşıyorum"

Soru: Ara Güler'in ardından neler hissediyorsunuz?

Cevap: Onu kaybetmenin üzüntüsünü hala yaşıyorum. Ara Güler'in vefatı, bende çok önemli kayıplara yol açtı. Hepimize dokundu gitti Ara Güler ama biz onu Türk milleti olarak inşallah yaşatacağız bıraktığı mirasla birlikte. Sayın Cumhurbaşkanımız devreye girdi sağ olsun. 2019 yılı Ara Güler yılı oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın himayelerinde Avrupa'nın başkentlerinde Ara Güler Sergisi projesi hazırlandı. O serginin ilki Londra'da açıldı.

Soru: Ara Güler, daha çok yakın çevresi tarafından bilinen farklı mizaca sahip biriydi. Onun kişisel özellikleriyle ilgili neler anlatırsınız?

Cevap: Ara Güler'i herkes çok sert bilirdi. Bazı insanlardan bir laf duydum 'küfürbaz' gibi. Hayır, hiç öyle değil. Ara Güler niye sert, niye sinirli? Ara Güler insanları seven biriydi. İnsanları sevmeseydi zaten o fotoğrafları çekemezdi, o fotoğraflara duyguyu veremezdi. Ara Güler insanların aptallığına, cahilliğine kızardı.

Zamanı gelince de kendi tarzında küfürler ederdi ama hiçbir zaman uç noktalara dokunmadan kimseye hakaret etmeden. O üslupta ona çok yakışıyordu, iyi ki de yapmış, iyi ki de öyle davranıyordu. Çünkü biz Ara Güler'i o tarzından dolayı sevmiştik. Zaten sanatçıların bir tarafı arızalı olması lazım. Arızalık da yakışıyor bu insanlara, tatlı oluyorlar."

- "Ben foto muhabiriyim, ben fotoğrafçı değilim derdi"

Soru: Kendisi ile ilgili "foto muhabiri"-"fotoğraf sanatçısı" ayrımını neden yapardı?

Cevap: Kendisi her zaman 'ben foto muhabiriyim, fotoğrafçı değilim' derdi. Foto muhabiri ile fotoğrafçı arasındaki farkı da 'Mesela bir yerde bomba patladı. Oraya ilk giden foto muhabiridir, olayın içine giren, tehlikeye giren oradaki haber değeri taşıyan insana foto muhabiri derler. Oradan korkup kaçana da fotoğrafçı derler.' diye tanımlardı.

Elime fotoğraf makinesini aldım, gittim Galata Köprüsü'nde, balıkçıyı çektim, şunu çektim, bunu çektim olmaz. Fotoğrafçının kültür birikimi çok iyi olacak. Fotoğrafçı iyi kitap okuyacak. Gezecek, gezdiği yerlerin tarihini çok iyi bilecek. Fotoğrafçı müzikten, sinemadan anlayacak. O yüzden Ara Bey her zaman gazeteci kimliğini ön planda tutmuştur. Kendisi 'ben foto muhabiriyim' diyerek, devam etmiştir mesleğine.

- "Kuru kuruya portre çekmezdi"

Soru: Ara Güler'in, dünyaca ünlü isimlerin portrelerini çektiğini biliyoruz. Onun portre fotoğraflarını, alıştığımız portre fotoğraflardan ayıran en önemli özellik neydi?

Cevap: Ara Güler, çok önemli insanların portresini çeker. Bize göre o kafa resmidir, ne olacak, oturt bir yere çek. Öyle değil. Ara Güler önce o portresini çektiği insanın kim olduğunu anlamaya çalışır. Onun hayatına girer, oturup kuru kuruya onun portresini çekmezdi. Hikayesini, yaşantısını onun içine koyardı. Onun yaşam alanında fotoğrafını çekerdi. Ara Güler'in fotoğraflarındaki bu lezzetli tat, bakış açısı buradan geliyor.

Soru: Onun için en özel olan, en değer verdiği fotoğrafı hangisiydi?

Cevap: Boğaz'da çektiği bir fotoğraf... Gemi gidiyor, boğaz vapuru gidiyor. Sahil kenarında iki boş iskemle var. Ben onu hep sormuşumdur; 'Siz mi koydunuz bu iskemleleri, yoksa gerçekten öyle miydi?' diye. 'Hayır, onlar o şekildeydi. Son anda gördüm. Gemi de daha yeni ayrılmıştı rıhtımdan, gidiyordu. Aklıma öyle bir fotoğraf çekmek geldi.' dedi. Nedir bunun hikayesi diye kendisine sordum. 'Orada iki sevgili oturdular, kahvelerini içtiler, mutlu bir şekilde vapura bindiler ve gidiyorlar ya da tersini düşün, oturdular, tartıştılar kavga ettiler, ayrıldılar.

- En son 3. köprü projesini çekti

Soru: Ara Güler, en son neyi çekmek için eline makinesini aldı?

Cevap: Son yıllarına kadar fotoğraf çekti. Daha dün gibi hatırlıyorum, 3. köprünün temelleri atılıyor. 'Evladım, bu röportajı yapmamız lazım, çok önemli.' dedi bana. Daha temellerinin demirlerinin bağlandığı gün fotoğrafını çektik ve sadece bir gün değil, 3 günde bir giderdik. Yaşı da ilerliyordu, biraz yürümekte zorlanıyordu. Yardımlarımızla oturarak veya dinlenerek çalışırdı. Köprünün bitiş tarihine kadar fotoğraflarını çektik. O köprüden ilk biz geçtik. Daha sonra da Sayın Cumhurbaşkanımız açılışını yaptı, geçti. İyi ki de yapmışız.

- Eski İstanbul'u bulamamanın hüznü; "Benim İstanbulum yok artık"

Soru: Ara Güler'in arşivinde eski İstanbul'dan kareler yer alıyor. Arşivini güncellemeye çıkar mıydı, çıktığı zaman hissettiği duygular nelerdi?

Soru: Arşivini güncellemek isterdi ama şöyle derdi, 'Benim İstanbulum yok artık. Ama bunu da çekmek lazım. Bunu da başkaları çeksin, ben yaşadığım şehri çektim. Evet yine yaşıyorum bu şehirde, yine çekiyorum ama yaşadığım şehri başkaları benim gibi çeksin.' derdi. Arşivini güncellerdi ama onun çektiği fotoğraflarla 1995'li, 2000'li, 2010'lu 2015'li yıllarda çektiği fotoğraflar arasında dağlar kadar fark var.

- "Fotoğraflarının dijitale aktarılması hayaliydi"

Soru: Ara Güler'in çok değerli bir arşivi var. Bu arşiv nasıl korunuyor, dijitale aktarılması için nasıl bir çalışma yürütülüyor?

Cevap: 800 bin-1 milyon fotoğraftan oluşan bir arşivi var. Arşivinin bir an önce toplanıp, dijitale aktarılması onun hayaliydi. Korunup, saklanmasını isterdi. Kaybolması, yakılması veya çalınması gibi korkuları vardı. Bu arşive ciddi bir yatırım gerekiyordu. Ara Beyin o kadar gücü yoktu. Bunu Doğuş Grubu üstlendi. Şu anda Doğuş Grubu Ara Güler'in arşivini dijitale aktarıyor. Yeni yeni fotoğraflar, kataloglar ve sergiler hazırlanıyor. Bu sergilerden biri Londra'da açılan sergidir. Ara Güler'in arşivi, istediği gibi korunmakta ve dünya standartlarında saklanmaktadır. Bu projeleri gördü ve öyle çekti gitti. Arzu ettiği bir şey daha vardı, keşke onu da görseydi. Ara Güler, Galatasaray'daki kendi binasında müzesinin yapılmasını arzu ediyordu.

- "Dijitale geçişi ilk başta yadırgadı"

Soru: Ara Güler'in, fotoğrafçılığın dijitalleşmesine bakışı nasıldı?

Cevap: Dijitale geçişi ilk başta yadırgadı. 'Dijitalleşme olacak çünkü dünya o yöne doğru giriyor' derdi. Bir gün bir fotomuhabirinin elinde bir fotoğraf makinası gördü. Makinenin çektiklerine baktı. 'Müthiş, böyle bir sonuç mu veriyor bu makine. Ben derhal bir makine istiyorum.' dedi. Kendisine dijital makine aldı. Son zamanlarda kendisi de dijital makineyle fotoğraf çekiyordu ve sonuçlarını çok beğeniyordu. Her zaman yanında 4 makine ile dolaşmıştır. Birisi siyah beyaz, diğeri renkli. Biri ile New York Times için diğeri ile Der Spiegel için çekiyordu.

Soru: Yeni nesil fotomuhabirlerine mesleki açıdan neler tavsiye ederdi?

Cevap: "Olayların içinde olsunlar, olayların üzerine gitsinler. Bir şey çekerken, ona bir şey katsınlar, beklesinler" derdi. Öyle gün olmuştur ki Ara Güler ile gün batımını beklemişizdir ama güneşin batışını çekmek için değil, amaç güneşin batışı ile arasına bir şey koymaktı. Bu bir cami olabilir, Anadolu'da bir kasaba olabilir. 'Sadece gün batımı çekmek neye yarar, önemli olan ona bir mana vermek. Fotoğraf işi, an işidir.' derdi. Türk fotomuhabirlerine 'okuyun, tarih bilin' tavsiyelerinde bulunurdu.

- Peştamalı giydi, hamamda fotoğraf çekti

Soru: Ara Güler ile 20 yıla yakın süre Türkiye'nin bir çok yerine fotoğraf çekmek için seyahat ettiniz. Bu seyahatlerden unutamadığınız bir anınız var mı?

Cevap: Ara Güler, seyahat etmeyi çok severdi. Bir gün Balıkesir'de Zağnos Paşa Camisi'ne gidelim' dedi. Aynı zamanda Zağnos Paşa'nın tarihçesini anlatıyor. Caminin fotoğraflarını çektikten sonra Zağnos Paşa hamamına gittik. Ben hamamda yıkanacağımızı sanıyorum çünkü Ara Güler'in ne zaman ne yapacağı belli olmuyor. Hamamcı bize peştamalları verdi. Takır, tukur gidiyoruz. Baktım Ara Güler'in boynunda makina var. Dedim 'hocam makinayı koymadın?'. 'Ben hamama yıkanmaya gitmiyorum, fotoğraf çekeceğim hamamda.' dedi. Ben şaşırdım kaldım. Hamamın içine girdik. Hamamda bir manzara var, kubbeden o gün ışığı salmış kendini aşağı doğru. Göbek taşında kese yaptıran insanlar var. Ara Bey 'Gel kenarda dur, hiç oynama bir tarafa. Biz yıkanmayacağız, fotoğraf çekeceğiz.' dedi. Bekliyor, çekmiyor. Niye çekmediğini sordum. 'Evladım hamamın içi çok sıcak. Makinanın objektifi hamamın sıcaklığına alışması lazım.' dedi. Makine bekledikten sonra dediği gibi oldu, istediği fotoğrafları çekti.

Kaynak: